Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

192 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
2022 (Pars) yılında okuduğum 43.betik [Teke ayının 4.betiği]
Betiğin adından bilimkurgu öykü seçkisi olarak anlaşılsa da içerik olarak bilimkurgu ve onun dışında türlerden öyküler olduğu için spekülatif kurgu öykü seçkisi olarak adlandırıyorum. Bu öykü seçkinin türünü anca uzman okurların değerlendirmesiyle ortaya çıkar. Bu öykü seçkisinde Azerbaycan Türk'ü Ümid Qurbanov ve bilimkurgu öyküleriyle Sinan İpek'i tanıyorum. Jürinin belirlediği ilk üç öyküyü acaba beğendim mi? Gelin birlikte öyküler için tek tek yazdığım yorumları okuyalım; Rüya Odası (Ümid QURBANOV); Birazcık durağan olan öykü beni çok sardı. Rüya Odası olan son teknoloji harikası evler, zoraki olarak yalnızlığa itirilenlere ve psikolojik bunalımlar geçirenlere ilaç gibi geliyor bence. Karavan tarzı olarak tasarlansaydı çok güzel olurdu. Dağ başına giderdim ve karavan evimde mutlu bir şekilde rüyalar alemine dalardım. Zoraki olarak yalnızlığa itirildiğim için rüyalar bana düşlerimi sundu bazen. Bazen görüşmeyi çok istediğim halde kendisi görüşmekte oralı olmayan arkadaşımla rüyalar sayesinde görüşebildim. İyi ki de hayatıma Düşlerin Gardiyanı Emin Ersöz girdi. Onun sayesinde rüyaların ne denli değerli olduğunu öğrendim. Bakınız: Eski Dilde Bir Kıyamet Hikâyesi (Harika Bahar ÖZTOK); Teknikolojik gelişmeler hayatımızı kolaylaştırırken aslında eski ve zahmetli yılların özlemini zaman içinde anlıyoruz. Hem rahatlığımızı düşünüyoruz hem de o yılları özlüyoruz. Yani kısacası ne istediğimizin farkında değiliz sadece moda denilen görünmez canavarın etkisi altında olduğumuzun farkında değiliz. O canavarı öldürdüğümüzde ne istediğimizi az çok anlarız. Öykü tam bir bilim kurgu temasına uygundur. Kalp Şehri (Erdal GÖZE); Öyküyü okurken sanki Cüneyd Suavi kendi tarzıyla bilimkurgu öyküsü yazdığını sandım. Makineleşme zamanına doğru yavaş yavaş sürüklenirken aslında maneviyatımızı kaybediyoruz. Belki de hırslarımızın kurbanı oluyoruz. Bizi seven bize değer veren insanlara "anormal" aslında onlara değil kendimize anormal diyoruz çünkü bizim unuttuğumuz maneviyatı ve sevgiyi onlar bize hatırlatıyor. Ellerinde tutmayı denemeliyiz. Sevgiden bir gelecek yarattığında onun ikliminde nice insanlar buluşur. Hey sen! Kendini unutma ve geldiğin görevlerden güç almak yerine o görevler sayesinde güzel kalpleri fethetmeye bak. Birini memnun etmek için onun yanlışların inkar edip ve o yanlışa göz yumup başkaların gözünde senin iyiliğini istiyorum diye tanımadığın insanların günahına giriyorsun. Duyu Duvarı (Tevfik Saygın ÖZCAN); Bu teknolojik harikasının icat edildiği dönemde yaşamak isterim. Bazen yalnızlık hissine kapılırsam dilediğim arkadaşımla ortamda görüşürdüm. Bazen öyle günler geliyor ki yalnızlığı iliklerime kadar yaşarım. Bu öyküde bizlerin bir tekolojik ürünü bağımlılık derecesinde kullanmamızı çok güzel vurgulamıştır. Bu öykü bana Megaman ve Digimon evrenlerini anımsattı. İki evreni uzun uzun anlatmaya gerek yok çünkü daha önceki incelemelerimde dile getirmişim. İki Adım Bir Takla (Yağmur YENİCE); Ağabeyimin deyişiyle düz yolda yürümeyi bilmediğim bu bilimkurgu evreninde ya arabalar yada insanlar beni ezecekti. Eğer ayakta kaldıysam kesinlikle arabaları ve insanları paldır küldür ezip geçecektim. Oraya yakın bir hastane inşa edeceklerdi. Belki de beni gördüklerinde yolu boşaltırlardı ve arabalar durardı. Kemiklerim sert olduğu için vücudumun ayarsız ve orantısız bir gücü vardır. Gülme krizine girdiğimde yanımdaki kişi bir kaç adım benden uzaklaşır. Derin Dalış (Mehmet Cemil AKTAŞ); Sihirli Okul Otobüsü ve devamı Sihirli Okul Otobüsü Yeniden Yollarda animasyon dizilerindeki düşlenen imkanın gerçekleştiği çağa doğru yolculuk ediyoruz. Bu sefer sihir olmadan bilimsel bir gerçeklikle göreceğiz. Böyle bir imkanda ben de rüyaları gördüğüm beyin kısmına yolculuk yapmayı çok istiyorum. Rüyalarımızı tetikleyen ve düzenleyen siniri keşfetmek isterdim. Böylece rüyaların gizemini çözmüş olacağız. Tanımsız (Emre SÖNMEZ); İnsanoğlu belli bir noktaya şehirleşme ve robotlaşma hevesine kapılacaklardır. Uras gibiler artık şehirlere hapis olmaya karşı direnecekler çünkü insanoğlunun ham maddesi toprak olduğu için doğadan ister istermez kopamayacak. Ben de Uras gibi robotların oluşturduğu şehirde yaşamak istemem çünkü insanın ihtiyacını gideren bir hizmetçi robot dışında başka robotların olması gereksizdir. İnsanların işsiz kalmaması için böyle düşünüyorum. Çöldeki Zeytin Ağaçları (Sevda KALİ ERGENER); Gezi Park olaylarından yola çıkarak bir bilimkurgumsu öykü yazmak bence bir sanat olmalıdır. Binalaşma ve betonlaşma değil bilimkurgu evreni. Bilimkurgu evreninde yapay ağaçlar ve holofloralar sayesinde gezegenin candamarları olan ağaçların önemini anlatılabilinir. Burada betonlaşmayı çöle benzetmesi bence doğru yerinde kullanılımdır. Çöl sadece sıcak ve soğuk değil. Zamanla betonlaşmada da üçüncü çöl türü olacak. Kentleşme konusunda bence daha doğru planlamalar yapılırsa beton çölünü hiçbir zaman yaşamayacağız. Yağmuru Durmasını Bekleyen Adam (Ali Rıza ARCAN); Ayakları sağlam bir şekilde yere basan bir bilim kurgu öyküsüdür çünkü "Biz yeryüzünü uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Tanrı, hükmeder. O'nun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir." ayetinde her yıl belli bir milimden buzların eridiğini anlıyoruz. Oysa insanoğlunun duyumsuzluğunun sonucu oluşan küresel ısınmayla bu süreç hızlı bir şekilde devam ediyor. Bir gelecek buzlar eriyecek yeryüzü sular ve yağmur yağışları sayesinde silinecek. Yağmuru azı da çoğu da zarardır. Tanrı'nın belirlediği ölçütler doğrultusunda yaşamalıyız. Durağanlığın ve gereksiz ayrıntıların olduğu öyküyü kısmen beğendim. Duvar (Nilay ÜNSAL GÜLMEZ); Gelecekte geçmiş ve doğal afetlerle yıkılmışlığın arasında bir duvardan yola çıkarak geçmişe özlemi ruhsal betimlemelerle okura his ettirmeye çalışmış. Bilimkurgu ögelerine bolca yer verilseydi belki de öykü hak ettiği değeri bulurdu. Duvar bana ağlama duvarı anımsattı ama o duvarın neden bu kadar önemli olduğuna değinmemiş. Bardakta Toz Var (Gökhan KABLAN); En saçma öykü nasıl üçüncü olmuş. Buna anlam veremiyorum. Bilimkurgu öğeleri hiç yok. Bildiğin şehir güldürüsü öyküsüdür. Ya Sonra sözünü kullanılarak kurnazca yazılan öykü havası var. Bu öykü, bu seçkide sınıfta kalsa da hak ettiği değer uygun bir temada bulacaktır çünkü okunurken hem insanı çileden çıkar hem de insanın yüzünü güldürür. Editör olsaydım bu öykü yerine elediğim öykülerden birini koyardım. Burada anlıyoruz ki asıl jüriler biz okurlarız. Bir öykünün değerini anca bizler anlarız. Sınırsız Kent (Hülya ORAL); Bu öyküdeki karmaşık kentte yaşasam bir gün bitmeden kafa karışıklığından beyinimdeki devreler yanacak ve ağızımdan kulaklarımdan dumanlar çıkacak. Karmaşık yapıları hiç sevemiyorum. Öyküde takdir ettiğim şeyde yapay zeka sayesinde iş dağılımı olmasıdır. Böylece yeni gelenler yata yata çalışmayacak. Herkesin günlük iş limiti olacak. Emek verenler göz ardı edilmeyecektir. Haber Okuması (Sinem CERRAH); Bir haberden yola çıkarak verilen dipnotlarla değişen dünya ikliminden sonra yeni dünya düzeni hakkında bilgiler veriyor. Buzulların milim milim eridiğinin ilahi bir güç olduğunu ve bizlerin doyumsuzluğuyla bu süreci hızlandırdığımızı anlattım bir öyküde. Dipnotlarla verilen bilgiler aslında bilimkurgu öyküsü değil bilimkurgu ansiklopedisi okuduğumuzu anlıyoruz. Çukur (Nur ÖZKAN); Bu seçkinin temasına uygun olmayan ve seçkinin temasını Bilimkurgudan spekülatif kurguya dönüştürebilen öykülerden ikincisidir. Öykünün türünü kestiremesem de öykü bildiğin kafa ütüleme yazısıdır. Öyküyü yazana göre de kurgunun güzelliğine göre seçmeliyiz çünkü böylece edebiyatımızda öykü gelişimine yardımcı oluruz. Çöplükte (Sinan İPEK); Kıyamet sonra bilimkurgu öyküleri pek sevmiyorum çünkü inancım gereği kıyamet koptuktan sonra dünya hayatı sona erdiğini biliyorum. Oksijenin azaldığı dünyada canlılar ayakta kalır mı bilmiyorum. Kağıt üzerinde hayatta kalmayabilirler ama mutasyona uğramaya ve çevre şartlarına adapte olabilirler. İpek ile hemfikir olduğum nokta ise ilk insanların on metre boyunda olduğunu ve bizlerden daha güçlü olup daha da dayanıklıdır. Zaman içinde insanlar çoğala çoğala şimdi ki ebatlarına erişmişler. Taş... Kağıt... Makas... (Benan DÖNMEZ); Bilimkurgu emarelerine dair izleri hiç bulmadım. Bildiğiniz bir deneme tarzı bir edebi eserdir. Bu yönüyle seçkinin türünü spekülatif kurguya dönüştüren öykülerden biridir. Bu eserde anlatılanlardan yola çıkarak ben de bir kaç söz söylemek istiyorum. Öyle anlar zamanın nasıl geçtiğini ve o anki yorgunluk ve moralimi gideriyor. Sanki bir hafta uyumuşum ve o enerjiyle bir kaç gün durmadan hep dolaşırım. Buna üçüncü kez Antalya çıkartmasını örnek verebilirim çünkü telefon ve kitabı bile unuturdu bana. Öyle günler yaşadım ki zamanın bile geçmediğini ve sıkıntıdan patladığımı his ettim. Sevdiklerinizle zamanı, morali ve yorgunluğu unuturan anılara imza attınız. Su İçti, Kare Çizdi (Ceren EKİNCİ); En saçma sapan bilimkurgumsu öyküdür. Bence bu seçkide yer almaması gereklidir. Neymiş su içmişmiş, kare çizmişmiş. Doğayı ve insanlığı adamakıllı özleyebilirsin. Bir konuda ona hak veriyorum. Kadınlar ilk görevi konusunda. Onun dışında kadınlar, toplumu düzenler ve iş bölümünde yardımcı rollerle hayatı kolaylaştırır. Bizlerin göremediğini onlar görebiliyorlar. Bugün kadınlar kendilerini olimpiyat meşalesi gibi his etmeleri nedeni zamanında onların kıymetini bilmediğimiz için onlara ikinci sınıf ve insan değilmiş muamelesini yaptık. Bu çağda erkekler aklını kullansa yeniden dengeleyici düzene geri döneriz. Bu öykü seçkide iki üç tane öykü beğenmediğimi yorumlarda görmüşsünüz çünkü ben öyküleri beğenip beğenmeme konusunda yazarın adı, sanı ve cinsiyetine bakmam. Beğendiğim öykülere hak ettiği değeri verdim elimden geldikçe. Gelecek öyküleri her zaman sevilir çünkü teknolojik harikaların geldiği son noktayı görmek için. Karamsartıcı gelecek öyküleri pek sevemiyorum. Okuyup okumamayı sizlere bırakıyorum.
Ya Sonra
Ya SonraKolektif · Alef Yayınları · 20147 okunma
·
492 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.