Gönderi

400 syf.
·
Not rated
·
Liked
·
Read in 4 days
Yık-Yarat-Yaşa
Felsefe tarihinde 20.yüzyıl bir dönüm noktasıdır ve 20.yüzyılın bir dönüm noktası olmasına vesile olan kırılma da Nietzsche’den gelmiştir. Kendinden önceki filozofların, özellikle Kant ve Hegel’in aksine, Nietzsche, felsefesini sistemli bir biçimde sunmaz. Bunun nedeni sistem ve düşünce arasında ortaya çıkan bir gerilmede, sistem filozoflarının refleksif olarak sistemine göre bir açıklama getirerek aykırılığı örtbas edecek olmalarıdır. Keza, zaten düşünce dediğimiz etkinlik bir sistemin sınırları içerisinde hapsedilemez: doğası gereği düşünce, sisteme boyun eğmeye direnen ve hatta onu aşan bir yapıdır. Hakikat, bir sistemin sınırlarına hapsedilemeyecek olduğundan dolayı, sistem filozoflarının “hakikatperest” tavırları beyhudedir. Nietzsche felsefesi, belki sistemli bir felsefe olmaması da bunu alevlendirmiştir, günümüzde bir popülariteye ulaşsa da birçokları tarafından farklı farklı yorumlanmış, değerlendirilmiş ve hatta bazen çarpıtılmıştır. Transhümanizm ve posthümanizm tartışmalarının da merkezinde yer alan Nietzsche’nin belli başlı kavram ve düşüncelerine değineceğim. 1. TANRI Dindar bir ailede yetişen ve erken yaşlarından itibaren teoloji dersleri alan Nietzsche, yirmili yaşlarının başında asıl ilgisinin teolojiden ziyade filoloji ve felsefe olduğunu fark etmiş, bu dersleri almaya başlamış ve devamında akademisyenlik yapmıştır. Nietzsche, tanrının öldüğünü ilan ederken, teolojinin ve metafiziğin tanrısı hakkında değil, bir kültür olarak süregelen etiğin tanrısından bahseder. Bu nedenle, Nietzsche her tanrı öldü dediğinde esasında Hıristiyan ahlakının, çileci ahlakın, köle ahlakının ve bunlardan doğan kültür ve geleneğin öldüğünü söyleyerek felaketin haberciliğini yapar. Nietzsche’ye göre tanrı fikri, insan eseri ve insana özgü bir çılgınlık türüdür. İnsanlar her ne kadar tanrıyı öldürse de, kendilerine yeni bir düzmece tanrı yaratmaktan geri durmamışlardır: devlet. Bu yeni düzmece tanrı, toplumun toplumsal sözleşme vasıtasıyla bir arada olduğunu söyler ancak esasında sadece ve sadece deneme-yanılma yöntemiyle toplum devamlılığını sürdürür. Peki, insanlar yeni düzmece tanrıyı da öldürürse ne yapacaklar? Bunun cevabını kitabın son kısmındaki öyküden çıkarabiliriz. Öyküdeki yüce insanların, eşek dahi olsa, tekrar tapacakları bir şey icat etmeleri günümüzde pek ender rastlanan bir olay değil. 2. GÜÇ İSTENCİ Nietzsche’ye göre insan; hayvan ve üstinsan arasında bir konumdadır: insan, aşılması gereken bir şeydir. Ne var ki üstinsan henüz hiç var olmamıştır: insanların en yüceleri bile hâlâ pek insancadır. Peki, insanın kendini aşması ve güç istemesi ne demek? Buradan hareketle sosyal darwinizm ve transhümanizm tarafları Nietzsche’yi referans olarak kullanmaktadırlar ancak bu zorlama bir yorumdur. Bu yorumda bulunmalarının bir başka nedeni de Nietzsche’nin yayımlanmayan bazı eserlerinin o öldükten sonra Nazi hayranı bir akrabası tarafından yayıma hazırlanmasıdır. Nietzsche yirmili yaşlarında Schopenhauer’ın eseriyle karşılaştıktan sonra, ondan büyük ölçüde etkilenmiştir ve özellikle istenç kavramı onu etkilemiştir. Ancak Schopenhauer’ın karamsar-mistik tınısı zamanla onu rahatsız etmiştir ve daha sonra rotasını Wagner’e ve Dionysos’a çevirmiştir. Schopenhauer’dan aldığı istenç kavramı ile sanatı birleştirip ortaya yaratma istenci çıkarmıştır Nietzsche. Buna göre, yaşamın olduğu her yerde istenç vardır ancak bu yaşama istencinden ziyade, yaratma istencidir. Nietzsche’nin güç istenci kavramı çoğu kez savaşma, egemen olma, erki elde etme istenci olarak çarpıtılmış veya yanlış anlaşılmıştır. Ancak Nietzsche’nin tüm eserlerini dikkate aldığımızda, Nietzsche’nin hiç de zalimce ve gaddarca bir istençten bahsetmediği görülür. Filolog olduğu için Antik Yunan felsefesini de iyi bilen Nietzsche, Herakleitos’un diyalektik yöntemine gösterdiği büyük ilginin bir sonucu olarak zıtlıkların çatışmasını değerli görür ancak bu çatışma yıkıcılıktan sonraki yaratma aşamasının bir niteliğidir. Nihayetinde, dans eden yıldız doğurmak için kaos gereklidir. 3. NİHİLİZM Belki isim benzerliğinin de bir etkisi olarak Nietzsche’nin nihilist olduğuna dair yanlış bir inanç vardır. Ancak Nietzsche’nin eserlerine baktığımızda karşımıza çıkan Nietzsche nihilist olmak şöyle dursun, anti-nihilist bir tutumdadır. Ona göre yaşam ve yeryüzü, anlamsız ve değersiz olmak şöyle dursun, en anlamlı ve değerli olandır. Bu nedenle yeryüzüne sadık kalmamız gerektiğini salık verir. Ve hatta nihilistlerin özlü sözlerine kanmamamız için de uyarır insanları: o özlü sözleri parçalayın. Nietzsche ve nihilizm arasındaki tek benzerlik, her ikisinin de nesnel ahlaki değerlere karşı gösterdiği refleksif yıkımdır. Ancak Nietzsche’nin felsefesinde yıkım nihai bir son değildir, o daha ziyade yaratmaya odaklıdır ve bazı şeylerin yaratılabilmesi için öncelikle başka bazı şeylerin yıkılması ve böylece alan açılması gerektiğinin farkındadır. 4. TİNİN ÜÇ DÖNÜŞÜMÜ Nietzsche, üstinsana giden yolda üç değişimden bahseder, bunlar sırayla Deve, Aslan ve Çocuktur. İlk olarak tin Devedir: her şeyi diz çöküp sırtlanır. Bir yalnızlıktan sonra Deve özgür olmayı, Hayır demeyi ister ve bu aşamada tin Aslandır. Tinin son aşamasıysa çocuktur. Bu aşamada tin, kutsal bir Evet der: kendi istenci, kendi iyisi ve kendi dünyası vardır. Dışarıdan gelen dayatmalarla doğrusunu ve yaşamını şekillendirmediği gibi, yaşamı Evetleyen ve kendi oyununun kurallarını kendisi belirleyen, arzulayan ve zevk alandır. SONUÇ Zerdüşt halktan, ayaktakımından ve sürüden ayrı geçirdiği inziva sürecinden sonra insanlara armağan götürmek için tekrar insanların arasına karışır. İnsanlara getirdiği armağansa onlara üstinsanı tanıtmaktır. Ancak sahte, bol makyajlı ve altın kaplamalı ayaktakımının kulaklarına uygun bir ağız yoktur onda. Bu nedenle herkes için ve hiç kimse içindir Zerdüşt. Köle ahlakında aşağıdakiler yukarıdakileri kendi yanlarına çeker, onları aşağılaştırır. Bu nedenle çileci bir köle ahlakının olduğu geleneklerde birey olmak, normalin üstünde olmak, farklı olmak, bir şey yaratmak ve hatta entelektüel olmak zordur. Bu nedenlerden dolayı olsa gerek Nietzsche Hıristiyan kültürünün oluşturduğu kokuşmuş ahlaktan hazzetmez ve onu yıkıp yerine insanca bir ahlak ve insanca bir yaşam ister. Ancak bu henüz hiç gerçekleşmediği ve belki ileri bir tarihte gerçekleşebileceği için ona şimdilik üstinsan der. Çileci ahlakın hüküm sürdüğü her yerde merhamet, iyilik, yardımseverlik, adalet gibi kavramlar çürümeye meyillidir, Nietzsche ise bunlar yerine yaratmayı, her şeyden önce de sevgiyi koyar. Ona göre asıl büyük günah çile çekmek, sevinememektir. İnsan, kendini sağlıklı bir sevgiyle sevdikten sonradır ki ancak bir sonraki aşamada sevinçli, coşkulu, arzulu ve yaratıcı bir yaşam var edebilir. İşte Böyle Dedi Zerdüşt, eleştirdiği Hıristiyan ahlakını kendi silahıyla vurmakta. Rap kültüründeki dissleşmelerde bazen bir taraf, diğer tarafın kullandığı beatin üzerine okuyarak, onu kendi silahıyla vurmak ister. Nietzsche de aynı yöntemi kullanarak İşte Böyle Dedi Zerdüşt’ü bir kutsal kitapmış, İncil’miş gibi tasarlar ve her ikisi de biçim bakımından birçok benzerlikler barındırır. Benim için Nietzsche’nin bu nükteli ve edebiyatçı kişiliği, felsefesinin de üzerindedir. Zaten o da kendine şair ve şarkıcı denmesinden daha çok hoşlanıyor gibi.
İşte Böyle Dedi Zerdüşt
İşte Böyle Dedi ZerdüştFriedrich Nietzsche · Pinhan Yayıncılık · 201737.9k okunma
·
379 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.