Gönderi

PEYGAMBER ﷺ AŞIKLARI Hendek muharebesi vukubulduğu gün, Medine’nin en sağlam kalelerinden biri olan Hâris oğullarının kalesinde Saad b. Muaz'ın annesi ile beraber bulunan Hazreti Âişe r.a.şöyle anlatıyor: Hicap âyetleri henüz nazil olmamıştı. Şiddetli bir ses duydum, baktığımda; Saad b. Muaz'ı yeğeni Evs oğlu Haris ile beraber olduğu halde, silahını kuşanmış şöyle kükrerken gördüm. *İşte başladı harp, artık yok engel,* *Ölümden korkulmaz çatınca ecel...* Annesi oğluna seslendi: Saad, Saad! Hâlâ buralarda mısın? Saad Hazretleri kılıç ve kalkanı elinde cenk meydanına doğru heybetle yürüdü... Ne yazık ki bir ok, Saad b. Muaz Hazretlerine isabet etti ve büyük sahabiyi can evinden yaraladı... Oku atan Habban isimli bir kafirdi: Ben Araka'nın oğluyum, al işte! diyerek okunu fırlattı. Ve büyük sahabînin can evine sapladı. Hazreti Saad r.a. öfkeyle haykırdı: Allah seni cehennemde yaksın!.. Ve o ân ellerini kaldırıp dua etti: Allah'ım! Kureyza’nın encamını görmeden ruhumu alma!.. Beyinleri ürperten bir rüzgâr... Korkunç mu korkunç... Kum denizinin dibine kadar işlemekte, çölü Okyanus dalgalarıyla kabartmakta... Küfür safında ne varsa yaprak yaprak uçuyor, atlar boşanıp şahlanıyor, develer acı acı bağırıyor... Ebu Süfyan'ın hıçkıran sesi rüzgârla kulaklara doluyor: Ey Kureyş topluluğu! Duracak zaman değil... Canınızı kurtarmaya bakın... Ve devesine zıpladığı gibi Mekke istikametinde uçup gidiyor... Gerilerde ise, şaşıran, donan, çıldıran, hiç bir şey yapamayan hâin Yahudiler... Büyük sahabî ve ebedi âşık Saad b. Muaz r.a., Allah Sevgilisi'nin ﷺ emriyle Mescid-i Nebevi'de kurulan bir çadıra nakledildi. Yarası ağır ve öldürücü... Allah'ın Resûlü ﷺ saadet sadefi Âişe r.a. nin hücresine gidip kılıcını astı. Hitap Melekten: Sen kılıcını asıyorsun ama. Melekler, silâh elde bekliyor. Lâhza geçirmeden Kureyza üzerine yürü!.. Hemen sokak sokak nidâ: Muharebede namazı kazaya kalanlar namaza durmasın. Hemen herkes toplansın! Namaz, toplu olarak başka yerde kılınacak!.. Sahabiler toplandı, kılıç ve mızraklar çekildi. Kureyza muhasara edildi. Namazlar da orada kılındı... Kalın duvarların arkasına çekilip gizlenen Yahudiler şaşkın ve bitkin... Varlığın sebebi olan Cenâb-ı Peygambere ﷺ haber gönderdiler: Saad b. Muaz hakem olsun... Ne derse makbulümüz!.. Hazreti Saad r.a. ağır yaralı... O vaziyette, sedyeye koyup Allah Resulü'nün nûr bağışlayan huzuruna getirdiler. Saad b. Muaz r.a. huzurda... İnsanlığın Efendisi ﷺ buyurdular: Saad, seni hakem tutuyorlar. Söyle, bu İnsanlar hakkında hükmün nedir? Bu insanlar hakkında ben mi hüküm vereceğim? Evet! Hükmüm şudur ki. ey Allah'ın Resûlü; bütün malları alınsın, çocukları ve kadınları esir edilsin eli silah tutan erkekler de baştan başa kılıçtan geçirilsin... Kâinatın Efendisinin mübarek yüzlerinde şevk ve saadet Buyurdular; *Kazayte bi hükmillâhi Azze ve Celle.* Aziz ve Celil olan Allah'ın hükmüyle hükmettin, yâ Saad!.. İrfan denizine garkolmuş din büyüğü Saad r.a. gönlünün tâ derinliklerinden gelen bir sesle dua etti: Yâ Rabbi! Kureyşliler muharebeye devam edeceklerse, ben de hayatta kalayım!.. Çünkü senin Resûlüne eziyet eden, onu tazip eden bu adamlarla çarpışmaktan hoşlandığım kadar hiçbir şeyden hoşlanmam. Yok eğer aramızdaki harp son bulduysa; beni şehitlikle mükâfatlandır... (Konu devam edecek)
·
226 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.