Gönderi

"Hiçbir Değeri yoktur, ÖFKESİ olmayan İMANIN "
FİKRİN VE İMANIN ÖFKESİ GİTTİ (Üstüme söverek gel, bayılırım; fakat sövmen bir fikir öfkesine, bir düşünce sinirine bağlı olsun... Fikrin yok, hakikatin yok, bilgin yok, ihlâsın yok, güvenin yok; ve düşün, bunlardan tek tek pay almış olarak ne çapta ahlâkın yok! ..) Üstâd’ın cenaze töreninden bir gün sonra, “Yeni Düşünce”ye uğramak üzere, Cağaloğlu yokuşundan iniyorum. O’nun, “Bâb-ı âdi” dediği semt!... Dudaklarımda: “ Razı mısın, olmasın kaşı gözü simânın Hiçbir değeri yoktur, öfkesi yok imanın” mısraları... Lisanımıza, engin manâları kucaklayan, kısa, özlü deyimler, terkipler getiren Üstâd, “İman öfkesi”, “Fikir öfkesi” gibi tabirleri ile, soylu mütefekkirlerin cemiyet üzerindeki misyonunu ifâ eden tek adamdı. İmana, soylu fikre musallat, millî iman kutuplarına düşman ideolojiler karşısında alınacak demokratik tavırlar, O’nun kitabında yoktu. Gençleri, “Ben neyim ve bu hâl neyin nesi?” muhasebesini yapmaya çağırırken, alınacak cevabın vehameti karşısında tutulacak yol, “Aksiyon”du!... “Başını bir gayeye satmış kahramanların” iman ve fikir öfkesi, “Tarihimizi kefenlik bir bez gibi düren”leri hesap vermeye çağıracaktı. İnsan, kelimelerin ifade ettiği manâlara uygun olarak “sıcak” veyâ “soğukkanlı” olmak durumundadır. Sıcak veya soğukluğun kendilerine has, âni tesirleri vardır. Hemen görülür ve hissedilir. Yanmak veya donup kalmak!... İki şıktan biri. Ilık su ise ne dondurur, ne de yakar. Cemiyetimiz üzerinde hasbelkader söz sahibi olmuş insanların “ılık” tiplerden oluşması, onu ne öldürmüş, ne de ondurmuştur. Kısaca, meşhur atasözümüzde olduğu gibi “ölümü görüp, hastalığa sulh olan” bir karakter çizgisine sürüklemiştir. İnsan gibi yaşamanın, millet ve kâmil manâda Müslüman olmanın temel şartı, “Ya ol, ya öl” terkibinde gizlidir. İki tercihten biri!. Geriye dönüş yok!... Üstâd, olanlardandı. “Çile”nin hamurunda yoğrulan 78 yıla sığan şahâne hayatı içinde, gerçek “Oluş”a ulaşan bir dehâ idi. “Fikir öfkesi” veya “İman Öfkesi”!.. O’nun dilinde ve kaleminde muhteva kazanan “Öfke” kelimesi ile inşâ edilen bu terkipleri düşünürken, Bâb-ı Âli’nin fikirde de, san’atta da, aksiyonda da “efe”si gitti; diyordum, kendi kendime!.. Artık, hangi yelpazede olursa olsun, “Türk’ün Ruh Kökü”ne düşman, eli kalem tutan kim varsa deliklerinden dışarı çıkabilirler. Karşılarında: “ Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın!” diyen “efe” yoktur, kahraman yoktur!.. “Bunlar hep bir arada, birkaç yüz bin nüsha satsalar da, benim elimde karamelâ kâğıdı boyunda bir neşir vasıtası olsa, hemen kuyruklarını apış aralarına sokarlar, susarlar ve güyâ beni görmezlikten, duymazlıktan, tanımazlıktan gelirler.” diyen dehânın, fâni vücûdu yoktur dünyada. Üstâdın “bunlar”dan kimleri kasdettiği malûm. Sevinebilirler!... O’nun; “Üstüme söverek gel, bayılırım; fakat sövmen bir fikir öfkesine, bir düşünce sinirine bağlı olsun. Böyle gelebiliyor musun?” diyerek hesaplaşmaya çağırdıkları, “Fikrin yok, hakikatin yok, bilgin yok, ihlâsın yok, güvenin yok ve düşün, bunlardan tek tek pay almış olacak çapta ahlâkın yok. Böyle olunca, işte böyle perişan olur; kalemini vücûdunda en uygun kılıfa sokup sus pus oturursun!..” diyerek perişan ettiği yazarlar, göbek atabilirler!... Onun, “İman ve fikir öfkesi”nden kaynaklanan, mahkeme savunmaları, fikir ve aksiyon adamları için ne büyük derstir. Bütün mahkemeler karşısında, fütûrsuz, minnetsiz, ricasız: “Necip Fazıl, savcılar tarafından sonunda beraatinin istenmesine alışık değildir. O, savcılar tarafından bin gayretle inşa edilen itham binalarının hâkimler kararı ile yıkılmasına, yâni beraat etmeye alışıktır!..” celâdetini gösteren Üstâd’ın en büyük silahı, taarruzdu. Fikirle yüklü taarruz. Yüreğimi parçalayarak ifade etmek istiyorum. Yeri doldurulamaz!... Bir kere vasat, O’nun yerini dolduracak insanın çıkmasına müsait değildir. Ama, “İman ve fikir öfkesi”nin doruklarında ölen Necip Fazıl’ın: “ Surda bir gedik açtık; mukaddes mi, mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!” diyerek, işâret ettiği “gedik” açılmıştır. Bu “gediği” atlayıp, bayrağı göndere çekmek müstakbel aksiyon adamı için, Üstâd’ın çizdiği teori hazır. Şimdi, iş pratikte!... Yeni Düşünce 17 Haziran 1983
·
118 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.