Gönderi

Ankara Hükümeti ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi, 26 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzasıyla 'Moskova Hükümeti'ne gönderilen bir öneriyle başlar. Öneri aynen şöyledir: "1. Emperyalist hükümetlere karşı harekâtı ve bunların egemenliği ve sömürüsü altında bulunan ezilen insanların kurtuluşu amacını güden Bolşevik Ruslarla çalışma ve hareket birliğini kabul ediyoruz. 2. Bolşevik güçleri Gürcistan üzerine askeri harekât yapar, ya da izleyeceği politika ve göstereceği etki ve nüfuz ile Gürcistan'ın da Bolşevik birliğine girmesini ve içlerindeki İngiliz güçlerini çıkarmak için bunlara karşı harekâta başlamasını sağlarsa, Türkiye Hükümeti de emperyalist Ermeni Hükümeti üzerine bir askeri harekâtı yöneltmeyi ve Azerbaycan Hükümeti'ni Bolşevik devletler grubuna sokmayı yükümlenir. 3. Önce milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist güçleri kovmak ve ilerde emperyalizme karşı meydana gelecek ortak mücadelelerimiz için iç güçlerimizi kurtarmak üzere, şimdilik ilk taksit olarak, beş milyon altının ve kararlaştırılacak sayıda cephane ve diğer savaş makine teknik araçlar ve sağlık araçlarının ve yalnız Doğu'da harekât yapacak güçler için yiyeceklerin Rus Sovyet Cumhuriyeti'nce sağlanması rica olunur." Bu mektuba, SSCB adına Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin imzasıyla 3 Haziran 1920'de 'resmi' bir cevap verilmiştir. O da şöyledir: "Sovyet Hükümeti, her iki milleti tehdit eden ecnebi emperyalizme karşı ortak mücadeleye katılma isteğinizi açıklayan ve kendisi ile düzenli ilişki kurmak isteyen yazınızı aldığını doğrulamakla şeref duyar. Başında Ankara Büyük Millet Meclisi bulunan yeni Türk Hükümeti'nin dış politikasının temellerinin ilkelerini Rus Sovyet Hükümeti büyük bir memnunluk duyarak öğrenmiş bulunmaktadır. Bu ilkeler şunlardır: 1) Türkiye'nin bağımsızlığının ilânı. 2) İtiraz edilmeyecek kadar Türk toprağı olan toprakların, Türk devletine bağlanması. 3) Arabistan ve Suriye'nin birer bağımsız devlet gibi ilânı. 4) Büyük Millet Meclisi'nce alınan karara göre, Türkiye Ermenistanı'nın, Kürdistan'ın, Lazistan'ın, Batum bölgesinin, Doğu Trakya'nın ve bütün Türk Arap halklarının karma olarak yaşadıkları devlet topraklarının, kendi kaderlerini kendi eliyle tayin etme hakkının tanınması. Sovyet Hükümeti olarak, mültecilerin ve istekleri dışındaki sebeplerden dolayı göç etmek zorunda kalan tüm göçmenlerin de bu bölgelerde serbestçe yapılacak bir referanduma katilabilmeleri, bunların yerlerine geri getirilmesini doğal sayıyoruz. 5) Büyük Millet Meclisi yönetimindeki yeni Türk devletine ait topraklarda yaşamakta olan milli azınlıklara, Avrupa'nın en serbest hükümetlerinde yaşayan milli azınlıklara tanınan tüm hakların tanınması. 6) Boğazlar sorununun çözümlenmesinin Karadeniz'de kıyısı olan devletlerce toplanacak konferansa sunularak görüşülmesi. 7) Ecnebi devletlerin mali kontrolüne ve kapitülasyon rejimine son verilmesi. 8) Her türlü ecnebi nüfuz alanlarının ortadan kaldırılması. Rus Sovyet Hükümeti, ezilen halkların kurtuluşu gibi şanlı bir davaya dayanan askeri harekâtlarınızı emperyalist hükümetlere karşı sürdürürken, Büyük Millet Meclisi'nin çalışmalarını ve bu ideallere göre davranma kararınızı dikkate alıyor. Rus Sovyet Hükümeti, kendi kaderlerini tayin etme olanağına sahip halkların hakları ve adil bir biçimde, bir taraftan Türkiye, diğer taraftan Ermenistan ve İran arasında, kesin sınırların çizilmesine, diplomatik görüşmelerin, Büyük Millet Meclisi'ne yardım edeceğini umar. Rus Sovyet Hükümeti, ilgili tarafların çağrısı üzerine her an, bu işte arabulucu görevini üstlenmeye hazırdır. Rus Sovyet Hükümeti, Türkiye ile Rusya arasındaki iyi komşuluk ilişkilerinin ve sürekli bir dostluğun kurulması amacı ile, doğrudan doğruya diplomatik ve konsolosluk ilişkilerinin kurulmasını önerir. Her halka kendi kaderini tayin etme hakkının tanınması ilkesine sonuna kadar bağlı olan Rus Sovyet Hükümeti, Türk milletinin bağımsızlığı ve egemenliği uğruna sürdürdüğü kahramanca mücadelesini tüm dikkatiyle izliyor ve Türkiye için zor olan bu günlerde, Türk ve Rus halkını birleştirecek bir dostluğun sağlam temelini kurabilmekten büyük bir mutluluk duyuyor." İki belge karşılaştırılınca, Kemal Paşa'nın kartlarını açık oynadığı, buna karşılık Çiçerin'in Sovyet propagandasının ilkeleriyle, diplomatik yazışma dilinin özelliklerinden yararlandığı açıkça görülüyor. Mustafa Kemal için önemli olan Ermenistan konusudur, neye karşılık neyi istediğini açıkça belirtmiştir. Çiçerin Ermeni konusundan ancak dolaylı olarak söz ediyor. O sirada Kafkasya'da İngilizler'in örgütlediği Kafkas devletlerini ele geçirmek için -başta Stalin- Bolşevikler alttan alta türlü firıldak çevirdikleri halde, 'halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme' ilkesinden dem vuruyor. Pazarlık uzun sürmüş, sonunda Türk/Sovyet anlaşması gerçekleşmiştir. Burada hatırlatılması gereken iki nokta vardır. Biri şu: Mustafa Kemal ölünceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı'nda karşısında olduğu emperyalist Batılı ülkelerle bir ittifak sistemine girmeyi asla düşünmemiştir. Nasıl düşünebilirdi ki, 1936/37'de bile, Fransızlarla Hatay sorunu vardı. Oysa, Mussolini İtalyası, Türkiye üzerindeki 'emellerini' hiç de gizlemiyordu. Bu pekâlâ Batı'yla bir yakınlaşma konusu yapılabilirdi. İngiltere Kralı VIII. Edward İstanbul'a Mustafa Kemal'in ayağına kadar geldiği halde, Mustafa Kemal, Sovyetler'le yaptığı ilk anlaşmaya sadık öldü. Batılı emperyalist ülkelerle uyuşmadı. Hatırlanacak ikinci nokta, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Sovyetler'in Türkiye'ye karşı takındıkları olumsuz tavır. Rusların gerekçeleri vardı, bunların bir kısmı haklı da sayılabilirdi (savaş içinde bazı Türk iktidarlarının Nazilerle birlikte Rusya'daki Türk toprakları üzerinde pazarlıklar yapması kanlarına dokunmuş olabilir), ama bunun tepkisi dostluk ve saldırmazlık anlaşmasını feshetmek, Boğazların savunmasında ortaklık istemek, doğu illerimizde hak iddia etmek olmamalıydı. Türkiye'yi NATO'nun kucağına aslında bu itmiştir. Kaldı ki, Sovyet iktidarının, SSCB sınırları içindeki Türk ve Müslümanlara, gerçekten 'her halkın kendi kaderini kendisinin tayin etmesi' ilkesine uygun davrandığı epeyce su götürür, sadece Tatarların başına gelenleri şöyle bir düşünmek, yeter. Yine de, dış politikada, Mustafa Kemal Paşa'nın en doğru tercihi yaptığını sanıyorum. Türkiye, jeopolitik yeri gereği, kuzeyini güvene almak, güneyine açılmak zorundadır. (Anadolu'da kurulmuş bütün devletler, aynı durumda bulunmuşlardır; Hititler'den Bizans'a kadar.) Bu da Sovyetler'le iyi ilişkiler, dostluk ve saldırmazlık paktı gereğini içerir. Sovyetler'le ittifak bile yapılsa, Mustafa Kemal'in taa o zaman işaret ettiği gibi, bu 'Bolşevik olmak' değildir.
·
144 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.