Gönderi

160 syf.
5/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Metafizik etiketli Mistisizm çorbası. Bu öyle bir çorba ki; " her şey her şeyin içindedir." fikri temeline oturtup üzerine bolca baharatlar serperek servise sunuyor, Coccia. Bu baharatlara kısaca değinirsek eğer; İçe batma dünyası, Pneuma ve Deep Ecology. 82.sayfaya kadar içe batmanın dünyası fikri ile ilerleyen Coccia, daha sonra sırasıyla Pneuma fikrini güncelleştirip Pneumatologie olarak sunuyor ardından ise "her şey her şeyin içindedir" felsefesine ulaşıyor, bu süreçte ise sürekli Derin Ekoloji felsefesinden atıflarda bulunuyor. Şimdi alıntılarla ilerleyelim, I. " İnsanlık dünyası karşısında sarsılmaz bir kayıtsızlık hali içindedirler; halkların kültürü, krallıkların ve çağların yer değiştirmesi onları etkilemez." Sayfa 6 Burada insanlığın önemsizliğini ön plana çıkarılması ve bitkilere özel değer biçilmesi, bence yanılgıdan ibaret. Derin Ekolojinin atıflarından biri olan; insanoğlunun doğa karşısındaki değersizliği vurgulanmış. Bana kalırsa insanlık bitkilerin evrim aşamasına önemli katkılarda bulunmuştur. En bariz örnek Tozlaşmanın hızlandırılması ve bu işlemin adeta bir bilim dalı haline getirilmesiyle beraber çok farklı melez türlerin ortaya çıkmasına ön ayak olmuştur. Greyfurt, 1750 yılları arasında Jamaika'da yerli tatlı portakalının yanında yetiştirilmek üzere Kaptan Shaddock tarafından Güney Asya'dan getirilen yine bir turunç cinsi olan pomelo türü bu adada dikildiğinde bu iki türün birbiriyle tozlaşmaya girmesi sonucu elde edilmiştir. Bunu insanoğlu yaratmasa dahi aracı olmuş; aynı arılar,sinekler ve kın kanatlılar gibi. Ayrıca 15-16 y.y arasında Yeni Dünya'dan Avrupa'ya getirilen birçok bitki yüzünden farklı fungus hastalıklar ortaya çıkmış, Avrupa'nın florasını değiştirmiştir. İlk başta bu hastalıklar pek ciddiye alınmasa da ilerleyen zamanlarda ortaya çıkan tablodan dolayı Avrupalılar, Yeni Dünya'dan getirilen 'mucizelere' ön yargı ile yaklaşmaya başlamıştır. Malum 1845 yılında yaşanan İrlanda'daki patates kıtlığı bu tablonun en belirgin olayıdır. Hastalıklara karşı bitkilerde kendilerince önlem geliştirmeye çalışmış ve farklı savunma mekanizmaları inşa etmişlerdir.
Arzunun Botaniği
Arzunun Botaniği
adlı kitaptan, Lale Virüsü kısmını paylaşmak istiyorum. "Enfeksiyonun yol açtığı kırılmalar daha da güzelleştikçe, Hollanda bahçelerindeki enfekte bitkilerin sayısı ve dolaşımındaki toplam virüs sayısı da arttı. Ne numara ama! Bir hayatta kalma stratejisi olarak virüsün planı çok parlaktı; insanlar neler olup bittiğini anlayamadığı sürece. Doğada başka nerede bir hastalık bir canlıyı daha güzel hale getirebilmiştir ki? Hem sadece daha güzel de değil, önceden hayal bile edilememiş derecede güzel, çünkü virüs, lale için, bizim gözlerimize daha güzel görünmenin yepyeni bir yorumunu yaratmıştır. Virüs, bakanın gözünü değiştirmişti. Bu değişikliğin bakılan pahasına gerçekleştirilmiş olması da, doğada güzelliğin ille de sağlık anlamına gelmediğini gösterir; ya da mutlaka güzel olanın yararına olmadığı anlamına gelir." Sayfa 74, Domingo 5.baskı.
Michael Pollan
Michael Pollan
Kısacası insanlığın bitki alemine etkisi olmuştur ve her geçen vakit olmaya da devam edecektir. Yalnızca insanların değil; neredeyse tüm canlıların dolaylı yoldan etkisi olmuştur. Yeni Dünya'dan bitkiler geldiği gibi birçok haşere de gelmiş, Avrupa'da daha önce görülmeyen bitki hastalıkları görülmeye başlanmıştı. Ve enteresan bir şekilde, bir süre sonra bitkiler bu yeni haşerelere karşı savunmalar geliştirmeye başlamış ve bunu nesilden nesile aktarmayı başarmıştır. II. " Onların var kalmak için başka canlıların aracılığına ihtiyaçları yoktur."Sayfa 10. Coccia, ilerleyen kısımlarda da bu iddiasını sürdürdü. Anlayamadığım bir şekilde nasıl bu fikri savunabilir? Bitkilerin Silüryen döneminde henüz çiçek açma yöntemini geliştiremediğini ve bu zamanlarda aynı mantarların şu anda devam ettirdiği eylemi yani sporlarını rüzgara emanet ederek çoğaldıkları görülmüştür. Daha sonraları Triyas Döneminde ilk defa çiçek açmaya başlamışlardır. Kitlesel yok oluşun gerçekleştiği bu dönemde bitkiler fazla nüfus kaybı yaşamadan hatta çiçek açarak ilerlemeye devam etmiştir. Erken Kretase Dönem'de ise günümüzdeki çiçeklere benzer yapılar fosilleşmiştir(tr.wikipedia.org/wiki/Bitkilerin...) Daha sonraları nüfuslarını her geçen gün arttırmaya devam etmiş ve elemanları (Arılar,sinekler, kın kanatlılar, insanlar...) faydalı bir şekilde kullanmışlardır. Kısaca var kalmak için kesinlikle ihtiyaçları olmadığı düşüncesine ulaşılabilir ancak bitkiler bu yolu tercih etmiyorlar; üstelik aracı elemanlarını, zaman ilerledikçe, daha da kurnazca yöntemlerle (mesela farklı feromon salınımları) ile daha etkili bir biçimde kendi soylarını devam ettirmeye yöneliyor ve bu yolda enerji sarf ediyorlar. Burada yine
Arzunun Botaniği
Arzunun Botaniği
adlı kitaptan alıntı yapmak istiyorum ancak bu alıntı kitabın kapağında bulunuyor; " Bir elmanın sizi kullandığını düşündünüz mü hiç?" ##$##yazarSeolar:i9153.$$#$$ III. "Kendilerinde ikamet eden yaşamı, bizzat cisimleştirdikleri kozmik gözü görmezler." Sayfa 25 Bu alıntıya karşı nasıl yaklaşacağımı bilemiyorum, adeta huşu içerisine insanı hapsediyor. Bu tarz mistik söylemlerin tuhaflığına katlanamıyorum. IV. " Bütün olarak bitki kimliğini yaprakta bulur, diğer organları sadece eklerdir." Sayfa 31 Bu görüşü birçok botanik bilimiyle ilgilenen kişi doğruluyor. Bence de çok mantıksız bir söylem değil. Yaprağın gelişim süreci, diğer organlarına kıyasla inanılmaz bir seviyede. V. " Sizi çevreleyen dünyayla aynı tözden yapıldığınızı hayal edin. Müzikle aynı doğadan olmak, bir dizi hava titreşimi, suyun kalınlaşmasından ibaret bir denizanası gibi." Sayfa 40 Kökenlerimizin akrabalığına dayanarak, bu gerçeği günümüze romantize etmesi katlanılamaz yahu! İlerleyen sayfalarda bu tarz romantize etme işlemlerine bolca görüyoruz. Şaşırdığım tek konu ise kitapta Tanrı'ya,ölüme ya da gerçeğe hiç değinilmemesine rağmen başlığına Metafizik yazması. Önceden belirttiğim gibi Metafizik, yoğun derecede kafa yorulması gereken ve düşünmekten en keyif aldığım felsefe dalı olmasına rağmen bu eserde Metafizik kılığına bürünen Mistisizm'den hiç haz etmedim. Neyse devam edelim, VI. " Dünya, soluğun maddesi, biçimi, mekanı ve gerçekliğidir. Bitkiler, tüm canlı varlıkların soluğudur, soluk olarak dünyadır. Buna karşılık, bütün soluklar, dünyada-olma'nın içe batma deneyimi olduğunun kanıtıdırlar. Nefes alıp vermek, bizim onun içine girdiğimizle aynı bakımdan ve aynı yeğinlikle bizim içimize giren bir ortamın içine dalmak demektir. Her varlık, kendine batmış olanların içine batmışsa dünyevidir. Bitki işte bu içe batmanın paradigmasıdır." Sayfa 66 Buradaki soluk kavramının kökeni Pneuma felsefesinin birebir aynısıdır. Nitekim Stoacıların bu felsefeye " topyekûn karışım" demelerini ve bu kavramı geliştirmelerine minnettarlığını her fırsatta belirtir, Coccia. İlk başlarda Natüralizm etiketi yapıştırmayı planladığım ancak ilerleyen safhalarda Stoacı felsefesini öven ve takdirle karşılamasından dolayı yazarı " Modern Stoacı" olarak görmek mümkün. Nitekim hemen bir sayfa ilerlediğimizde, paragrafa başlama cümlesi, " O, tüm deneyimlerimizin temelindedir." olarak belirtiyor. VII. " Yaşamaya, düşünmeye, algılamaya, hayal etmeye, solumaya başladığımız andan itibaren dünya sonsuz ayrıntılarıyla bizdedir, olduğumuz her şeye biçim, tutarlık ve gerçeklik vererek maddi ve ruhsal olarak bedenimize ve ruhumuza işler. Dünya bir yer değildir, her bir şeyin diğer her şey içine batma halidir; bu karışım topolojik ayrılmazlık ilişkisini anbean tersine çevirir." Sayfa 82 Artık bu sayfalara doğru mantık kavramını tamamen yitiren Coccia, adeta inanırcasına bu fikirlerini savurmaya devam ediyor. Ve hemen bu sayfanın altında, hiç eleştiride bulunmadığı
Anaksagoras
Anaksagoras
'dan alıntı paylaşıyor. Açıkçası bu kısımları okurken kendimi sanki tasavvuf eseri okuyormuş gibi hissettim. Bana absürt derecede tuhaf gelen bu fikirleri yine de okumaya devam edeceğim, kim bilir, ilerleyen zamanlarda eleştirdiğim bu güruhun belki de bir neferi olurum. VIII. " Yeni bir geometrinin düşünülmesi gerekir öyleyse, zira kozmos artık ne bir küre ne de bir düzlem çizer. Doğa olmak bakımından kozmos, kendinde tüm varlıkları barındıran ufuk (küre) değildir, şeylerin bütünü (ta panta) veya unsurlarına aşkın bir bütünü de ( Bir ya da Tanrı da) değildir. " Sayfa 85 Önceki eleştirimin en azından birazını savurarak, çok kısada olsa Tanrı'ya bakış açısını burada tanımlıyor. Ayrıca (ta panta) her şey akar anlamına gelir.
Herakleitos
Herakleitos
ile özdeşleşmiş bu özdeyiş birçok şey ifade eder. Her şeyin değişimde olduğunu vurgular. Bu 'değişim' fikri dışında geriye kalan hiçbir fikir bana mantıklı gelmedi. Her şey akar, özdeyişi, açıkçası merakımı ve ilgimi cezbeden bir söz, üzerine uzun bir süre düşünülmeli ki anlamın derinliği kavrayabilelim. IX. " Bu açıdan kozmoloji bir solukbilimdir ( pneumatologie), hatta dahası, bu bilimin en üst formudur." Sayfa 88 Artık Coccia'yı kaybetmiş durumdayız. Kendi fikirlerinin rüzgarına kapılmış; zihninin çorak topraklarında oluşan serapları, gerçeklik olarak kabul etmiş sanki. Şunu da belirtmem gerek Coccia, birçok üniversite tarafından ödüllendirilmiş ve bu kitabında da birçok kaynak belirtmiş ve bu kaynakların her birini okumuş birisi. Bilgi birikimi, benim bilgime kıyasla en az 20 kat fazladır. Coccia, profesyonel olarak yöneldiği botanik alanına ben yalnızca göz gezdiriyorum. Kaynak kısımlarında belirttiği çoğu kitaplar ve yazarlar 'Stoacı' düşüncesi altında şekillenen kişilerden oluşuyor. Yine de bilgisizliğime rağmen eleştirmeye devam etmek istiyorum. Ne kadar sığ ve katı yorumlar yapsam da bu kitaptan farklı bakış açıları da kazandığımı söylemem gerek. Bilgi edinme kısmında, kitap, biraz kısır kalsa da bakış açısı kazandırma konusunda oldukça zengindi. Fikirleri tuhaf ve absürt gelse de Coccia'nın, başka bir eseri Türkçe'ye çevrilirse okuyacağım. " Bitkiler, neredeyse toprağa olduğu gibi havaya da dikilmişlerdir." - Charles Bonnet. X. " Size yalvarıyorum, kardeşlerim, yere sadık kalın ve size yerin ötesindeki umutlardan bahsedenlere inanmayın!"
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
, Sayfa 104. Açıkçası
Emanuele Coccia
Emanuele Coccia
'nın bu sözü kitabında paylaşmasına şaşırdım. Nietzsche'nin bu eseri okuyup yorumlama şansı olsaydı bence Perspektivizm yaklaşımıyla da olsa eserden az da olsa yararlanmanın yolunu bulurdu. Eserin incelemesini burada bitiriyorum; aşağıdaki kısım ise inanç hakkındadır. Neden inanç hakkında diye sorarsanız eğer bu kitabı okuduğunuzda sebebini anlayacaksınız. En basit tanımıyla inanç; bir kişiye, bir şeye, bir ilaha, bir doktrin, bir bakış açısı veya bir öğretiye karşı duyulan güven anlamını taşıyor. İnanmak bana oldukça tuhaf ve uzak bir kavram. İnandığım değerler elbette ki var ama onların ardına saklanıp, eleştiriden kaçınarak yaşamıyorum. Aksine, inandığım ve yaşamımı çevreleyen fikirlere karşı savaş açıyor ve zihnimin kısıtlı bilgi alanında karmaşaya yol açıyorum. Bir yandan inanmak istiyor ama öte yandan inanç kavramını baştan aşağıya yönelim ya da anlam arayışı olarak görüyorum. Bunun akabinde ise benim gözümde anlamını yitiriyor. Coccia'ya yönelik bu sert ve sığ eleştirilerimin temelinde, Coccia'nın inandığı bu fikirleri her seferinde savunması benim gözümde direkt olarak 'değersiz' kategorisine eklenmesi ile sonuçlandı. Ne kadar ön yargılarımı bir kenara bırakmaya çalışsam da başaramadım. Yaşamımda da, bilgisine güvendiğim insanların bir anda savunduğu bir fikrinin olduğunu ve bunun gölgesi altında dinlendiği hissetsem ondan istemsizce uzaklaşıyorum. Ne kadar bilgili olursa olsun, zihninde karmaşa ve şüphe bulunmayan insanlara karşı ön yargım hep devam edecek. Nitekim, bilginin getirisi, yaşamın bilinmezliği, yaratıcının olup olmadığı, gerçeklik kavramı, zaman gibi Metafizik felsefesi altında incelenecek tonla bilinmez varken bir fikir altında gerçeğe ulaştığını zanneden insanlara nasıl ön yargısız yaklaşayım? Neyse fazla uzatmadan gereksiz fikirlerime son vermeliyim. Buraya kadar sabırla okuduğunuz için minnettarım.
Bitkilerin Yaşamı
Bitkilerin YaşamıEmanuele Coccia · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202154 okunma
·
618 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.