Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Aşk ve kadın, pek çok Necip Fazıl okuru için üzerinde pek durulmayan bir konudur. Hatta bu konunun konuşulması bile 'Üstad'a saygısızlık olarak değerlendirilir. Kafa Kâğıdı kitabında, kadın konusuna değinir: "Ve aşk... İlk aşkım... Türkiye'ye en uzak arap illerinden birinin Meşrutiyet sonrası Mebusân Meclisi' âzasından birinin kızı 'A...' Bütün seri mallarının üstünde görülmemiş bir esmer güzeli...” cümleleriyle ilk aşkından söz eder. Mustafa Durak, 'Ben Terkisinde Necip Fazıl' adlı çalışmasında, Necip Fazıl'da kadın konusunu, Bâbıâli'den yola çıkarak şöyle ele alır. “Necip Fazıl'ın takınak sorunudur kadın. Dünyaya bakışını belirlemede önemlidir. Kadın ilk öğedir . Onun değişkenleri, yerini alanlar da 'kumar, at sevgisi ve Tanrı'dır. Kâğıtlardaki dört kız, özellikle 'yürek kızı, kumar ile kadın arasında bağlantı kurmamızı kolaylaştırır, giriş kapısı gibidir; at sevgisinde adlandırma aynı göreve iletir bizi (atının adı: Cemile); kadını Allah sevgisine basamak yapma arzusu ya da Allah aşkına varma yolunda bir pasaport olarak görmesi bile, kendi dünyasında, Allah'ın başka bir değişken olduğunu kanıtlar (Burada Leyla - Mecnun için de aynı şey denilecektir?!) Kendi anlatımıyla 'Nokta Nokta'ya olan aşkının sonucu vardığı gerçektir bu değişken. Gerek değişmeze, gerekse değişkenlere bağlılığının altında, bilinç-dışı itki, egemen olma arzusunu unutmamak gerek. Bu, kişiliğinin ana, yapıcı öğelerinden biridir. Aynı kişide güdülme arzusunun alttan alta boy atması çatışmayı yaratır. Bu gütme ve güdülme çelişkisi -ikincisi bilinç-altında korunma, sığınma içgüdüsü olarak anaya bağlılığı geliştirir- erkeği (insanı) doğurma özelliğine sahip, içinde bulunduğu kültür ortamında ezilen, ama yine de, erkeğin sözde 'eşi durumundaki karşı cinstir kadın. Diyeceğim kadın, gütme ve güdülmenin yarattığı bir karışıklıktır onun için. Kendisini tahakküm altına alabilecek bir kadın özlemi içersindedir, anaya bağlılığı ve kendisinden büyük kadınlarla ilişki kurma çabası da bunu gösterir: "O güne kadar, hep kendisinden 5-10 yaş büyük, olgun ve yetişkin tiplerde mevzuunu bulabilen Genç şair“ (B.; 5: 170) "bu, kendisinden 7-8 yaş büyük kadını, kafasından ve ruhundan kuşatmak, fethetmek hırsına düştü" (B.; 5:106) Ancak bir yandan da kendisinde çelişik olarak bulunan 'ben'e bağlı, egemenliği altına alma tutkusu sürekli gündemdedir. Ve karşılaştığı kadını, kendi ölçütlerinde dener durur. Zira eylemlerinde rahat değildir. 'Ben'in sarmalayıcı, bazan da mengeneye alıcı denetimi altındadır hep. Onu yönetebilecek derecede kendisinden daha zeki, kendi 'ben'ini onunkinde eritebilecek, ya da eritmiş gösterebilecek bir kadına özlemdir bu. Sindire sindire teslim alacak birine özlem. Ancak, kadının da ayrı bir varlık olduğunu unutup sorunlarını hiçlesek bile bu arzu, iki noktadan olası değildir . İlkinde, kadın her türlü koşula, toplumsal ya da bireysel çıkarına karşın baş eğse ve kişiliği bu duruma uygun olsa bile, kadının 'ben'i, çok gizli de olsa kendini gösterecek ve Necip Fazıl'ın derin bakışı bunu mutlaka yakalayacaktır . İkinci olasılıktaysa bir süre sonra yönetildiğinin farkına varacak, bu kez bunu kabullenemeyişin yanı sıra karşısındakinin her türlü olumlu davranışını da kuşkuyla karşılayacak ve huzursuzluk yine ense kökünde patlayacaktır. Necip Fazıl'da kadınları üçe ayırmak gerekir: Değersiz kadın, sevilecek kadın ve anne. Anne konusunda "Bâbıâli" kitabına bakarak söyleyebileceğimiz, Necip Fazıl'ın ona gerekli ilgiyi göstermediğidir. Onunki gerçek bir sevgi, ilgi olmaktan uzak, 'söz'de ilgidir. Onu, dul kaldıktan sonra evlenmeyişi ve dine bağlılığı yüzünden yüceltir . İkinci tip kadını, özellikle adını vermediği 'Nokta Nokta' tipleştirir. Onun aracılığıyla ince bir ruh, bir fikir, vuna kaçan bir hayal, esir alma hırsı uyandıran, ruhsal bir spor aracı, verebilmek, katabilmekten yoksun ve tutulunca ciğere saplanan bir bıçak, bir diş ağrısı, bir zehir, silinmez bir sabit fikirdir. Değersiz kadın tipi ise, zayıf, seks aracı ya da erkeğin hedef tahtası, alıştırma yeri, erkeğin kendi 'ben'ini doyuracağı bir boy aynasıdır. Dikkat edildiğinde her üçüyle ilişkisi de sağlıksızdır. O, tam bir coşumcudur. Ve bu yüzden, Babıâli'de anlattığı kadarıyla, evleninceye değin kadınsızdır. Bu yüzden de kadın, tensel bir gereksinim nedeniyle yankılanır durur onda. (Peyami Safa'nın annesinin ölümünde, yardıma koşan, komşu ermeni kızının açık saçık kılığından dolayı dudaklarını isırır durur. (B.; S: 115), (Bir gece nöbetteyken bir eri, gayet şık, sırtında boz renkli bir astragan manto giymiş, çok güzel bir kadın sanmıştır. (B.; S: 104). Necip Fazıl'ı açmaza düşüren çelişki, tensel gereksinim karşısında hayal ile doyuma ulaştıran aşırı duygusallıktir. Bu, dengesizlik ve huzursuzluk kaynağı olmuştur. "(Nokta Nokta) ile mücadelesinin en azgın zamanı... Onu hayran bırakmak, dize getirmek, cenazeleştirmek için neler düşünmüyor neler.." (B.; S: 184-5) Sözcelemin bu kesitinde âşık olmayı, bir kadına tutsaklık derecesinde bağlanmayı bir türlü hazmedemez. Zira, artık benmerkezi sislendirip, yine onun bir bağı, yerine göre tıkanabilen bir bağı olan ben dışı-merkez belirmiş, kendini beğenme tersine dönüp asıl kimlik 'kendini beğenmeme; yani, 'aşağılık duygusu' ortaya çıkmıştır. "Artık Genç Şair kendisini beğenmez olmuştur. Bir sürü fraklı, smokinli ve tualetli insanların dizildiği masalarda, küt ve kare ellerinden mahcuptur. En kolay insiyaklar, içgüdüleri içinde rahat rahat gidip gelenlere karşı her hareketini şuurla tanzim etmeğe mecbur olmak gibi korkunç bir rahatsızlık içindedir. Bir sabah uyandığı zaman, lisanını bile unutmuş olacağı gibi bir vehim kıskacını ruhunda hissetmektedir.” (B.; S: 180-1) Hatta düşünce yoluyla bu aşk işini çözümlemeye kalkışır ve kendisiyle sevdiği kadını üstünlük yarışına sokar, karşılaştırmaya kalkar: "Muhasebe ve müşahade... Kendisini ve hasmını hesaba çekiyor ve hangi kıymetlerde hangi taraf üstün; bunun hesabını yapmaya çalışıyor [Gençlik, sağlık, fikir, kültür, kelam: Genç Şair üstün. Para: kıyas unsuru olamaz. Cazibe: Kolayca teşhis edilemez] "(s: 186) Kadın, bir ulaşılamayan olduğundan, bir varış noktası olmayınca bir yankılanma; bitmez erişme duygusu uyandıran, ama ermek isteyenin amaç belirince vazgeçmesi yüzünden sürgit bir yeniden başlama ve yeniden vazgeçmedir. Kadınsızlik, kadına özlem, tensel doyumsuzluk onda kadını takınak haline getirir. Ancak kendini bir türlü oluruna bırakamadığından, durumunu kabullenemediğinden açmazdan kurtulabilmesi için başka bir değişkene ihtiyaç vardır. "Fizik planda sonuna kadar gitmeyi (vuslatı) başaramayan Necip Fazıl bu kez aynı olayı soyut planda, düşünce dünyasında sonuna kadar götürmeyi dener; "Odora di femina'yı [kadın kokusunu] "Allah arayışı"nın ve ondan mahrumluğun bir aracı olarak yorumlar." Her ne kadar ani bir değişmeyle, üçüncü değişkene dönerek kurtulduğunu belirtirse de diğer değişkenler de her zaman devrededir. Mustafa Durak, Necip Fazıl'da 'Kadının Değişkenleri' olarak 'Kumar, At Sevgisi ve Tanrı'yı görür. Rasim Özdenören'e göre Necip Fazıl'da “kadın fikri ve “kadın kokusu'nu duyma melekesi de çok erken yaşlarda gelişmiştir. Mişel Zevakoʻlardan kaptığı etkiyle, büyükbabasının Sultanahmet taraflarındaki bir dostuna yaptığı gece ziyaretleri esnasında, uşaklarından biri elinde feneriyle yol gösterirken onun da çini sobanın uzun maşasını beline kılıç diye takarak büyükbabasinin muhafızı bir şövalye edasıyla arkadan yürüdüğü düşünülürse; bu şövalye ruhunda kadın meselesinin bu kadar erken gelişmesine şaşılmaz sanırım. Daha on yaşlarındayken kadın meselesi onda içini kavuran bir his halindedir. O yaşlarda, Latinlerin odora di femina (kadın kokusu) dedikleri şey bütün mesamelerini doldurmuştur. Bu kokuyu şöyle tanımlıyor: "kadının dışarıdan süründüğü değil, içeriden gelen öz kokusu, mânâ kokusu, cinsiyet kokusu, mücerret kadınlık kokusu..." (Babiáli, s. 161). İlk gençlik yıllarının hercâi, gelgeç ilişkilerini bir yana koyarsak ilk gerçek aşkını, Babiâli'de 'Nokta Nokta' diye adlandırılan ve bir Osmanlı paşasının kızı olan, o zamanlar 40 yaşlarına yakın ve başından iki evlilik geçmiş bu kadında yaşamıştır. Kendisi de o sıralar 30 yaşındadır ve o yaşa kadar' kadın davasında mahkumluğu (aşkı) tatmamıştır (s. 164). Necip Fazıl, bütün arzusuna ve taktiklerine rağmen, 'usta' diye nitelendirdiği bu kadına ulaşarnaz. Tam o sıralarda, Şirket-i Hayriye vapurlarının birinin salonunda rastladığı garip ve esrarengiz kişiden mürşidinin 'adresini' de almış ve tam bir hengâme yaşamaktadır . 'Odora di femina' öylesine bir alev almıştır ki, şiddetle muhtaç olduğu bu adrese gitmeyi haftalarca erteler, hatta unutur. Bütün arzusu, sabit fikri şimdi bu kadında odaklaşmıştır. Onu elde etmek için elindeki bütün imkânları kullanıp harcar, yeni fırsatlar kurar, fakat hepsi boşuna. Bu çabaları sırasında, bir lise çocuğu hamlığıyla onun karşısına başka kadınlar çıkarmayı deneyecek kadar küçülür . Fakat sökmez. Kendisinden memnun ve nefsinden razı olmadığı buluşmaların hıncını çıkarmak için ona mektuplar yağdırır. Ama dilekçe üzerine dilekçeyle iş takibine benzeyen edebî bir takdirden öteye bir başarı kaydedemez. Yazdığı mektuplar konusundaki düşüncesi de şudur: "İşi mektuba döken erkek zaten meydan muharebesini kaybetmiş demektir. Kendisi, tavri, edası, fizik bütünlüğü dışında vayı postacı elinde fikre havale etmek, ne zaaf, ne zaaf!'(s. 180) Buna rağmen yine mektupla son bir taarruza geçmeyi dener ve şu mektubu yazar: 'Artık siz benim için lüzumsuz bir şeysiniz. Size erişememenin inkisarı içinde asıl erişilmesi gerekenin kim olduğunu dehşetle görüyorum. Siz bana ne verseniz neticede verebilmek kudretinde olmadığınızın ihtarcısından başka bir şey olamazsınız. Siz bana istediğimi veremezsiniz. Siz bir hayal, bir gölge, bir benzeyiş, bir remzden ibaretsiniz. Siz, mutlak yokluğunuz içinde, malikiyetin mahrumluğa dönen şekliyle karşıma mutlak varlığı, Allah'ı çıkardınız! (s. 181). Bu veda mektubuyla, 'Nokta Nokta'yı, kendi ifadesine göre, 'kabzasına kadar ciğerine girmiş bir bıçak gibi öz eliyle sökerek çöplüğe' atmıştır. Fizik planda sonuna kadar gitmeyi (vuslatı) başaramayan Necip Fazıl, bu kez aynı olayı soyut planda, düşünce dünyasında sonuna kadar götürmeyi dener. 'Odora di femina'yı 'Allah arayışı'nın ve ondan mahrumluğun bir aracı olarak yorumlar. Kadını artık kendisine (Allah'tan) mahrumluğunu anlatmaktan başka bir şey olarak görmediğini ileri sürer. Bu ayrılışın sonuyla, geçirdiği ilk "kriz entelektüelîn başlangıcı birbirine karışmıştır.” *** Edebiyat tarihinde Necip Fazıl'ın aşklarıyla ilgili herhangi bir ayrıntıya rastlanmaz. Eşi, Fatma Neslihan Hanım dışında, bilinen herhangi bir ilişkisi yoktur. Kendisiyle eşinin nasıl bütünleştiklerini şöyle belirtir: Ben sigara içsem dumanını o çıkarır' ya da 'Ben soğuk alsam o hasta olur. Çile'den silinse de bir kuşağın belleğinden silinemeyen şu iki şiiri, Türk şiirinde 'kadın'ı en iyi anlatan dizelerdendir Bu akşam bir ateş duyup etimde Kadın kadın diye içimi oydum Ruhuma bir serin yer istedim de Alnımı mermerin üstüne koydum Birden karanlıklar sökülüverdi Odama bir hayal dökülüverdi Karşımda gerindi bükülüverdi, Onu gözlerimle çırçıplak soydum. Artık ben ne günah olsa işlerim Yumuşak yastığa geçti dişlerim Bir an kadar sürdü can verişlerim Ey kadın bu akşam sana da doydum.” *** Bir kadının içinden ağlayışı gülüşü Gözlerinden ziyade bacaklarına yakın Bir edâdır onların duruşu, bükülüşü, Kadınlar, onlar varken konuşmayınız sakın. İnce sütunlardaki ilâhi güzelliğe Bacakların ruhudur şekil veren diyorum Bacakları bir kalın örtüde saklı diye Mermerde kalbi çarpan Venüs'ü sevmiyorum. Boynuma doladığım güzel putu görseler İnsanlar öğrenirdi neye tapacağını Kör olsa da açılır gözüm ona, sürseler İsa'nın eli diye bir kadın bacağını. Çile'de Kadın adını verdiği bir bölüm vardır. Burada, 7 şiire, 3 beyite yer vermiştir. 'Beklenen, Bekleyen, Dönemeç, Gel, Veda, Aydınlık, Kadın' gibi şiirler, bu bölümde yer alır . Bölüm, ‘Kadında kendisinde olmayanı isteriz; Hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz... beyitiyle biter.
·
683 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.