Gönderi

Nâzım Hikmet, Türkçenin en sıcak olanakları içinde büyük bir güç denemesine girer. Sonradan ulaştığı dil beğenisi bugünkü okuru, etkileyecek, coşturacak bir zenginliktedir. Koyu, çok sıcak bir şiir dili yaratmıştır. Yontmaz, yoğurur; kalın kalın, ama dolu dolu bir deyişi vardır. Konuşma dilini şiirsel söylemin yapısına oturtarak, hem konuşma dili olan, hem de olmayan yeni ve birleşimsel bir şiir dili kurar. Kurduğu dili durmadan geliştirir ve her yeni çalışmasıyla bu dilin yeni bir yönünü sergiler." Bu nedenle, Nâzım Hikmet, yorumcu, betimci, çözümcü bir şairdir. Necip Fazıl, bütün şiirsel sorunlarını çözmüş bir şairdir . Şiirleri, teknik bakımdan, kendi duyarlılığına uyma açısından çoğu zaman kusursuzdur. Duygu bakımından geleneğe bağlı ve zaman zaman onu çoğaltan, şiir bölgelerini seçmekte büyük ve hesaplı, şiir mantığı şaşmaz bir şairdir. Ne var ki ne yapması değil de ne yapmaması gerektiğini sezer ancak; çıkışları zaten toplumda kökleri ve nedenleri hazırlanmış çıkışlardır. Necip Fazıl, yeni ve önerici olmaktan çok saptayıcı bir şairdir. Nâzım Hikmet, bir habercidir. Getirdiği yeni parıltıya karşın yine de eski şiirin çevresinde döner. Kendi şiirindeki yeni öğelerin önemini sanki kavramamıştır. Yetinen bir yönü vardır. Dilde yarattığı ve erotik diyebileceğimiz anlatımın tadına öyle dalmıştır ki, daha yeni bir şiirin yörelerinde dolaşmayı aklına getirmez, getiremez. Kendi gürlüğü kendine yeter. Necip Fazıl, bir tesadüftür. Necip Fazılı şair olarak kurtaran, hâlâ önemseten, yorumsuzlaştıran, şiirdeki hedefsizliğidir. Necip Fazıl, hiçbir konum seçmez. Bir dil tadı seçer şair sezgisiyle, bir de bir ucundan geleneğe bağlanabilen bir seçmesizlik... Yakınmaları, o yüzden havada, geçersiz ve kimliksiz; sözleri o yüzden güzeldir ve yerine oturmuştur. Nâzım Hikmet şiirinde, sözcüğün yerini 'insan imgelemi' alır. Konular, insanın ve dünyanın durumunu irdeleyen temalara dönüşür. Şiire, zamanı ve mekânı getirir. Şiire getirdiği insan, zamanı ve mekânı olan ve (Doğu anlayışının tam tersine) değişen ve değişmeye aday bir insandır. Sanat-toplum ilişkisinin üzerinde önemle durur, sanatın bir toplumsal işlevi olduğunu kanıtlar. Necip Fazıl şiirinde, sözcüğün yerini çoğu zaman 'eşya' alır. Nesnelerin boşalan dünyasına, yeni bir ruh taşıma uğraşı verir. İlk şiirlerinden itibaren güçlü sezgisiyle âdeta eşyanın içine dalar ve eşyada konuşmaya başlar. Onun şiirlerinde eşya, o güne kadar bizde hiçbir şairin, hiçbir ressamın, hiçbir romancının başaramadığı ölçüde sanatkârın kişiliğine bürünür, sıradan bir eşya olmaktan çıkar. 'Sosyalizmin lirizmi'ya da‘lirik toplumcu şiir' kavramı, Nâzım Hikmet'in icadıdır. Bu, sadece Türk şiiri için değil, dünya şiiri için de geçerlidir. Nâzım Hikmet, ayrıntılardaki simetriyi yıkar. Bu, yalnız serbest ölçüye geçişinden dolayı değildir. Şiire açılışı o şekildedir. Heceyle de yazsaydı öyle hareket edecekti. Burdan şu gerçek çıkarılabilir: Nâzım Hikmet'in serbest anlatıma geçişi, bütün bütüne kendi şiir açılımının bir sonucudur. Kendi şiir diyalektiğinin yarattığı bir aşamadır. 'Büyük şiirin peşinde olmak, 'eşyanın ruhunu sezmek kavramları Necip Fazıl şiirinin başat özellikleridir. Necip Fazıl'ın özgünlüğünü; dildeki ustalığının yanı sira, toplumun -okurlarının gerilimlerini çok ustaca sezen, üstelik bir gözlemci olarak değil kendi yaşantısında sezen, bir 'anten' kişinin yaptıklarında aramak gerekir. Şiirdeki amacını mistisizmle sınırlandırmak da bir haksızlıktır. Necip Fazıl, tam anlamıyla yalnızlığın, büyük ve duyulmuş, tadılmış bir yalnızlığın, kendinin seçmediği, onaylamadığı şartların farkına varmadan içine üflediği bir yalnızlığın adamıdır. Nâzım Hikmet'in şiirinde, yazılması ömür süren bir 'hasret'in izlerini görmek mümkündür. Sosyalizmden memlekete, kadından özgürlüğe dek uzanan büyük bir hasret, Nâzım Hikmet şiirinin çıkış noktasıdır. Estetik eğitimini, sanata tutkun bir aile ortamında, çok küçük yaşlarda alan Nâzım Hikmet'in eğitim için edebiyatı değil, politik bilimler ve ekonomiyi tercih etmesi bir tesadüf olsa da aldığı eğitim, onu 'somut insan gerçekliği'ne çeker. Necip Fazıl'ın şiirinde, bütün bir çocukluğun izlerini görmek mümkündür. Bir ömür boyu taşınan, kullanılan, düzeltilen, değiştirilen çocukluk, Necip Fazıl şiirinin bir çıkış noktasıdır. Estetik eğitimini, farkında olmadan çok küçük yaşlarda okuduğu kitaplardan alan Necip Fazıl'ın eğitim için edebiyatı değil, felsefeyi tercih etmesi bir tesadüf değildir. Okudukları, onu 'mistisizm'e çeker. Şiirinde, 'soyut insan' gerçekliği (!) söz konusudur. Necip Fazıl'ın gidemediği; Nâzım Hikmet'in gittiği yollar içinde saklı gibidir. Nâzım Hikmet, Necip Fazıl'a göre, yanlış bir yolun yürüdükçe incelen bir yerindedir.
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.