Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
NE HAYRET VERİCİYDİ O MÜSLÜMANLARIN DEVRİ!
Müslüman kimdi !? Yetimin hakkını gasp edene mi? Gözünün gördüğü, kulağının duyduğu zûlme sessiz kalana mı? Sevgiyi, merhameti yok sayana mı? Yoksa vatanını, milletini heves ve çıkar uğruna satana mı Müslüman diyorduk? Sâhî tam olarak neydi Müslüman? Şöyle kısaca izah edeyim; Müslüman en başta insan demektir. Güzel ahlâkın simgesidir. Müslüman, imanın temizlik olduğunu bilir. İmanı temiz olanın işleri de temizdir çünkü. Merhameti, sevgiyi kendine ışık edendir Müslüman. Merhametsiz insan karanlıktır. Müslüman karanlığı aydınlatandır. Ahlaksız hiç değildir. Tecavüz, şiddet, cinayet gibi kötü yola teşvik edebilecek her türlü işten uzak durur. Bu tür ahlâksız hareketlerden Rabbinin hoşnut olmayacağını bildiği gibi, insanların da hoşnut olmayacağını bilir. Körü körüne bağlanmaz bir şeye. Müslümanın kafasında hurafelere, üfürükçülere yer yoktur. İslam’ın bir devlet, bir anayasa olduğu gerçeğini her daim anımsar. Müslüman geri planda değildir. İleri gider ama geri dönmez. Müslüman boş konuşmaz. Vakti hep değerlidir. Eskilerin “Vakit nakittir” sözünü esas alır. Müslüman zamanını iyi değerlendirmelidir. Zira vakit nakitten de değerlidir. Müslümanın bir saniyesi boşa geçti mi asla geri dönüşü olmaz. Müslüman, insanların hatırı için Hakk’ın hatırını hiçe saymaz. Abdürrahim Karakoç’un mısralarında da olduğu gibi; “Beden ölür, çürür, cana bakın siz. Kim kiminle yürür, ona bakın siz. Bırakın dönsün dönme dolaplar, Hak’tan, hakikatten yana bakın siz.” Müslüman daima Hak’tan hakikaten yanadır. Peki bu saydıklarımın kaç tanesi bizde var, hiç düşündük mü ? Bir, üç, beş... Hiç (!) Gerçek anlamda Müslüman olmak, sözde “Müslümanım” demek kadar kolay değildir. Kitapta ele alınan “Müslümanların İslamlaştırılması” kavramı ise şu şekildedir; Kur’an ve sünnet doğrultusunda kendi benliğimizi devam ettirmeliyiz. Bir toplumun din, dil ve yaşam tarzını değiştirmek görünüşte çok şey ifade etse de insanın geçmişte alışagelmiş olduğu düşünce biçimini değiştiremez. Alışmış olduğumuz yaşam tarzından bir anda vazgeçip yeni bir yaşam tarzı ile mücadele etmek uzun bir süreç ister. Keza bu da geri kalmaya sebep olur. Aliya İzzetbegoviç’in Japonya ve Türk Milleti kıyaslamasından da anladığımız üzere Müslüman bir birey olarak hayatımızı devam ettirmek istiyorsak, bu dünyayı değiştirmeliyiz. Aksi takdirde değiştiremezsek bizim değişeceğimiz elzemdir. Ey sağırlar, ey körler! Ey İslam’dan bihaber olan sözde Müslümanlar! Geri kalmışlığımızın sebebi dindarlığımız değil, kendi benliğimizi değiştirmeye çalışmamız. “Batı’nın gücü modada, Allahsızlık da, gece kulüplerinde ve ahlâksız gençlikte değil, Batılı insanları hayran bırakan çalışkanlık, ısrarlı gayretleri ve sorumluluklarında yatmaktadır.” Diyor Aliya İzzetbegoviç. Batılıların yaşam tarzlarını ele almak yerine çalışkanlıklarını, azimlerini aksettirseydik kendimize o zaman iyi bir ülke olmayı geçin gelişmiş bir ülke olmanın verdiği güç ile Müslüman kardeşlerimize yapılan soykırıma dur diyebilirdik. İslam dini hem fani hem de baki dünyada huzurlu olabilmek için çalışmanın ne derece önemli bir meziyet olduğunun altını çizer. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır; “Kişinin yediği en hayırlı yemek, elinin emeği ile kazandığı yemektir. Allah’ın (c.c.) Peygamberi Davut (a.s) da elinin emeği ile geçinirdi.” Bu Hadis-i Şeriften anlaşıldığı üzere Müslüman için emek ile geçinmek çok önemlidir. Dinimizde tembelliğe, zamanı boşa geçirmeye asla yer yoktur. Hz Muhammed (sav) başka bir Hadis-i Şerif’inde de; “İki şey vardır ki, insanların çoğu onun değerini bilmezler: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhari, Rikak 1; Tirmizi, Zühd 1; İbn Mace, Zühd 15) buyurmuştur. Anlaşıldığı üzere hayata atılan bir kimsenin başarılı olmasında “zaman” anlayışının büyük önemi vardır. Biz zamanımızın yarısından fazlasını yapılan yeniliklere alışma süreci içerisinde kaybettik. Batı’ya özenirken adeta yok olmayı göze almışız. Kendi ellerimizle teslim etmişiz benliğimizi, dinimizi, yaşam mücadelemizi “Türk’e imkânsız de, otur izle.” Sözünü küçüklükten beri duymuşuzdur. Biz imkansızların olmasını oturup bekleyecek millet değiliz, değildik. İmkansız olan ne ise onu bulup yapmakla yükümlü bir millettik. Peki ne yapıp, yapmamamız gerekir bu çağa İslam’ı aksettirebilmek için ? Aliya İzzetbegoviç’in de dediği gibi önce dinimizi sağlam ve doğru şekilde öğrenmeli, sonra da hakkıyla yaşamamız gerekir. İslam’ı iyi öğrenmek ve yaşamanın yolu Kur-an, Sünnet ve İslam alimlerinin bu iki kaynaktan istifade ederek çıkardıkları doğru hükümlere uyumaktır. Hem böylelikle İslami düzeni yerine oturtmuş ve yakalamış oluruz. Başka bir yandan da iyi bir Müslüman olabilmek için; İman’ın 6 temel ilkesi olan ibadetlerden önce Allah inancı ve insan olma yolunda büyük bir adım atmamız gerekir. İnsan olmadan Müslüman olunmaz; çünkü dindar olan kötülüğünü dinin emir ve yasakları ile dizginleyerek saklamaya çalışır. Görünüşte iyi olsa da, özünde kötüdür. O yüzden iyi bir Müslüman olabilmenin yolu beşer olmaktan değil de iyi bir insan olmaktan geçer. Beşer hataları olan varlık demektir. Ne zaman ki tüm hatalarımızdan arındırırız kendimizi, işte o zaman insan olma yolunda dev bir adım atarız. Özetle; Biz Müslümanlar yapılan zulümleri ve geri kalmışlığı durdurmak istiyorsak eğer, birlik olmalıyız. Yunus Emre’nin de dediği gibi; “Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz.” Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener. İslam’ı hakkıyla bilip, yaşayıp ve kendimizden sonraki nesillere aksettirebilmek dileğiyle...
İslam Deklarasyonu
İslam DeklarasyonuAliya İzzetbegoviç · Ketebe Yayınları · 20197,7bin okunma
·
173 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.