Gönderi

BİR DELİNİN UÇUK KAÇIK İFADESİ...
KİMSE KİMSEYİ ÖLDÜREMEZDİ, ÖLMEK MÜMKÜN OLMASA... -Zanlının ifadesini aldınız mı? -Hayır komserim,şoka girmişti, pek kendinde değildi, yeni yeni kendine geliyor. Suç bariz ortada zaten,alacağımız ifade sadece bir formalite, izin verirseniz ifadesini almaya gidiyorum? -Tamam gidin. (Polis Memuru sorgu odasına girer.) -Demek kendine geldin. Anlat bakalım nasıl, neden öldürdün? -Ben öldürmedim. -Nasıl sen öldürmedin? Olay mahallinde birçok kişi görmüş,bir sürü şahit var, onu balkondan itmişsin. -Evet ittim onu ama bu onu öldürmek için yeterli mi? Ben ittim onu ama gökte itti, sonra yer çekti... Sonra, sonra... -Sonra ne? -Sonra o...Ölebiliyordu... -Ne zırvalıyorsun lan sen.Hiç mi Allah korkun yok senin, nasıl kıydın Allah'ın verdiği bir cana?Bunun hesabını hem bu dünyada hem öbür dünyada vereceksin. Deli numarası yapıp yırtacağını mı sanıyorsun? -Hayır numara yapmıyorum. Sadece onu öldürenin ben olmadığını, bunun hesabının doğrudan benden sorulamayacağını anlatmaya çalışıyorum. Bu ölümdeki rolüm ancak dolaylı olarak, ikincil olarak var. Bu ölümü olanaklı kılan benim eylemim değildi, onun ölebilirliliğiydi, ölmek üzere programlanarak doğmasıydı. Eylemime biçim veren benim etkimden çok onun edilgen, ölümlü ve fani olan varlığıydı. Farklı bir yaratılışta, yani dayanıklı ve edilgen olmayan bir yaratılışta benim eylemimin bu tür sonuçarıda olmazdı. İnsanın sınırlarını belirleyen ben olmadığım için sorumluluğum doğrudan fail olmama engel. -Anlat anlat. Nasıl olsa anlattığın hiçbir şeyin sana bir faydası olmayacak,hakkında verilecek hükmü değiştirmeyecek, seni bekleyen sondan kurtaramayacak.. Dinliyorum seni,bir saat vaktim var, sonra mesaim bitiyor zaten. Hadi zırvalıklarınla eğlendir beni. -Dediniz ya hiç mi Allah'tan korkmadın, nasıl kıydın Allahın verdiği bir cana diye. Neden korkayım? Zaten ölmek üzere yaratılan bir insanın ölümünün sorumluluğunu neden üzerime alayım. Bu benden ziyade onun ölümlü olmasının bir sonucu değil mi? İnsan ölümü potansiyelinde taşımaz mı? Doğa bütün canlılığını bu ölümlerden sağlamıyor mu? Doğum ve ölüm, canlılığı bu iki durum sağlamıyor mu?Doğanın, evrenin, canlılığın hassas dengesi ölüm üzerinde sağlanmıyor mu? Doğum ölümün ilk zaferi değil mi? Ölmek üzere yaşamıyor muyuz? Onu ittim evet dediğim gibi ama gökte itti, yerde çekti. Yerçekimi ya da gök itimi adına ne derseniz deyin doğanın bir yasası değil mi? Doğa canlılığını doğumlar ve ölümler üzerinden sağlıyor madem, madem onun bize verdiği sınırlar içerisinde yaşıyoruz, madem doğanın yasaları, sınırları ölümü kolaylaştırıp bunu sağlıyor ve ölüyoruz neden benim sorumluluğumun tartışıldığı kadar Doğanın ya da Yaratıcının sorumluluğu tartışılmıyor.Ancak hesaplanan, öngörülen, kaçınılmaz bir ölümde, bir aracı, bir yardımcı, bir vasıta olabilirim Ben. Ölüm için bu kadar etken ve sebep varken benim bu ikincil rolüm beni doğrudan fail yapar mı? Sonra Tanrı'ya hesap vereceğimden bahsettiniz, neden hesap sorsun benden? Ben benden beklenmeyen, öngörülmeyen, beklenen olasılıklar dışında bir davranışta bulunup hiçbir sınırın dışına çıkmadımki. Bütün doğanın yakıtı, canlılığın temeli doğumlar kadar ölümlerde değil mi? Bütün ölümlerde kim kaybederse kaybetsin kaybetmeyen, bu ölümlerden beslenen doğa değil mi? Öyle olmasaydı ölmek bu kadar kolay olur muydu? Beklenen bir ölümü engelleseydim, ölümlü kişiye ölümsüzlük bahşedebilseydim doğanın yasalarını ve doğanın ölümler üzerinden kurduğu canlılığı ve dengeyi tehdit etmiş olurdum. Böyle bir durumda gerçekten hesap vermem gerekirdi.Tanrı'nın benden,itham ettiğiniz şey üzerinden hesap soracağını sanmıyorum. -Senin inandığın Tanrı'yla benim inandığım Tanrı'nın aynı olduğunu düşünmüyorum. -Neden düşün müyorsun, söyleyeyim sana. Çünkü sen benden senin Tanrı'ya duyduğun korkuyu duymadığımı görüyor, Tanrının kurduğu düzeni bu şekilde sorgulamamı inancına ters buluyorsun. Öyle ya Tanrı, din sorgulanamaz, eleştirilip, kabul edilenin dışında bir görüşün olamaz. Korkarsınız ondan, korktuğunuz içinde kabul ettiğiniz Tanrı fikri dışında başka fikirleri savunanları korkutursunuz. Siz inancınızı korkularınız üzerinden oluşturuyorsunuz. Tüm yaşamınızı korkularınız üzerinden oluşturduğunuz gibi. Güç dengesinin aleyhinize olduğunda ortaya çıkan korkularınız, sizi hep güç dengesinin lehinize döneceği anı gözetmenizi ve bu dengeye göre hareket etmenizi sağlayan bir davranış tarzını benimsemenize neden oluyor. Korkarsınız, çünkü güç dengesi aleyhinizedir. Acizsinizdir sizden güçlü karşısında. Ama güç dengesi lehinize gelişip, acizlikten kurtulduğunuzda karşınızdakiyle ilişki biçiminizde değişir. Önceden güçlü olana karşı gösterdiğiniz sadakatli, itaatkar olan davranışınız yerini karşınızdakine itaat ettirmeye yönelik, zorba davranışlara bırakır. Korku üzerinden kurulan ilişkiler güç dengesizliğinin neden olduğu ortaya çıkmayan,saklanan,ertelenen niyetler barındırır bünyesinde. Şartlara bağlıdır sadakatiniz, itaatkarliğiniz. Tanrıyla olan ilişkilerinizde de bu çerçeve içinde hareket ediyorsunuz. Güç dengesizliğinin olduğu ilişkilerin doğasında olan samimiyetsiz, sağlılsız, gizli ve sinsi niyetler barındaran bir ilişki türü Tanrıyla olan ilişkiniz. Sizin Tanrı'ya karşı duyduğunuz ebedi ve ezeli korkunuzun nedeni Tanrı'yla aranızdaki güç dengesinin ebedi olarak değişmeyeceğine, karşısında hep aciz kalacağınıza dair duyduğunuz sarsılmaz inançtır. Ölümsüzlüğe duyduğunuz özlemin önündeki engele, ölümsüzlüğe ulaştıracak kapıları tutana, ölümü mümkum kılana karşı duyduğunuz korku. En büyük korkunuz olan ölümden doğan Tanrı korkusu. Tanrının elindeki en büyük güç: Ölümlü doğamızı yaratan, ölümlü olmamazın yegane ve tek sebebi. İlişkilerinizdeki güç dengesini değiştirme çabaları Tanrıyla olan ilişkilerinizde de mevcut. İnsanoğlunun niyetlerini gizleyerek, çabalarına başka adlar vererek bütün tarih boyunca medeniyete kavuşmak ve medeniyeti geliştirmek için yaptığı söylenen bütün uğraşlarının asıl gizli sebebi Tanrıyı alt etme, yani doğa ve doğamızın üzerinde kurduğu tahakkümü kaldırma, sınırlılığımızı sınırsızlığa taşıma çabasıdır. Hala alt edebilmiş ve alt edeceğinizi düşünecek bir noktada değilsiniz. Hal böyle olunca Tanrıyla aranızda bu güç dengesizliği sizin aleyhinize olduğundan Tanrıya sadakatli olmanızı gerekiyor. Ama bu güç dengesi bozulduğu an ne sadakat,ne bağlılık kalacak ortada. Siz sadece bu güç dengesini gözetirsiniz. Davranışınızın yönünü bu dengenin yönü belirler. Sizin bu ölümdeki ikincil rolümü görmeyip, faili doğrudan ben olmayan bir ölümün failinin ben olduğumu kabul ettirip, cezalandırmaya çalışmanızın tek nedeni aramızdaki güç dengesinin sizin lehinize oluşu ve bana itaat ettirmeye gücünüzün yetmesidir. Sizin davranış kalıbınızın temelinde güçlü olana biat etme, güçsüz olana boyun eğdirme var. Bir Tanrı, bir Yaratıcı var, gücünüzün ona yetmeyeceğini biliyorsunuz ve onun sorumluluğundaki her şeyin sorumluluğunu gücünüzün yettiği kişiye, Yaratıcının iradesinde bir vasıta rolü oynayan kaçınılmaz olanda sadece aracı rolü oynamış birine yıkıp onu yargılıyabiliyorsunuz. Sizin faili belirleyişinizi korkunuz belirkiyor, nefret ettiğiniz ve korkunuzu körükleyen ölümlerin sorumlusu olan Tanrı'ya yani korkulana edilemeyen itham, korkutulabilene, gücünüzün yetebileceği kişiye edilebiliniyor. Aslında siz bilinçaltında Tanrı'yı yargılamak istiyorsunuz, yargılama arzunuzu saklıyorsunuz, korkunuz bunu ifade etmenize mani, bu istek ve imkansızlığı korkunuzu büyüttüğü için bununla yaşayamıyor bilinçaltına itiyor bunu saklıyorsunuz. Tanrı'yı yargılayamayacağınızı bildiğiniz için gücünüzün yettigi kişiyi yargılıyorsunuz. Ben Tanrı'yı yargılama arzunuzu tatmin ettiğiniz bir nesne, yargılayamayacağınız bir Tanrı'nın yargılayabildiğiniz bir kurbanıyım. Kendine şunu sor Memur Bey, eğer gücüm senin, sizin, hepinizin gücünün çok üstünde olsaydı şu an beni küçük gören hatta benden tiksinir gibi olan tavırlarınız nasıl olurdu? Yine böyle mi davranırdınız yoksa başka türlü mü? Cevabı ikimizde biliyoruz değil mi? Beni yargılayarak bana ceza vererek adaleti yerine getirdiğinize inanıyor musunuz gerçekten? Kendinizi böyle mi avutuyorsunuz? Size sır olmayan bir sır vereyim mi, bu dünya mutlak adaletin olamayacağı temeller üzerine kurulmuş. Sağlanamayacak bir eşitliktir adalet. Bir kurgudur. O yüzden kendinizi kandırmayın adaleti sağlıyoruz diye. Tanrı'nın istemeyip mümkün kılmadığı adaleti Tanrı adına sağladığını söyleyen sizler ne yapmış oluyorsunuz, onun iradesine saygısızlık değil mi bu? Bence aramızda Tanrı'ya hesap verecek biri varsa o ben değil, sizlersiniz. Ne yapmamı istiyorsunuz, suçu olduğu gibi kabullenme mi?Peki, takdir edilmenin en iyi yolunun ortalarda görünmemek olduğunu bilen ve sorumluluklarını başkasına yıkmaktan zevk alan bir Tanrı'nın tüm sorumluluklarını yok sayıyor ve tüm sorumluluklarını üzerime alıyorum, onun yerine ben geçiyor, sorumluluklarının hesabını ben veriyorum. Evet onu ben öldürdüm, bana neden yaptığımı sordunuz onuda söyleyeyim, çünkü ben Tanrı'yım... NOT: Memur tarafından ifadesi alınan adamın dosyasına aynı memur tarafından, işlediği cinayetin ifadesi dışında şu ibarede eklendi, "Bu şahıs olmuş ve olacak tüm ölümlerin sorumlusu ve failidir." *Alkol kullanmak ve delilerle diyalog kurmanın insan bilinci üzerinde benzer etkileri vardır. Her iki durumda bilinci geriletir, bilinçaltı düzeyine yakınlaştırır.
··
981 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.