Gönderi

320 syf.
·
Not rated
·
Read in 5 days
Kutadgubilig: Felsefe-Bilim Araştırmaları
Derginin mart 2004 tarihli 5. Sayısı Immanuel Kant’a ithaf olduğu için bu seçkideki makalelerin bir kısmı gerek doğrudan gerekse dolaylı Kant ile ilgili. Bu nedenle her bir makaleyi ayrı ayrı incelemekten ziyade makalelerde geçen Kant hakkındaki genel görüşlerden bahsedeceğim. Sonrasındaysa önemli bulduğum birkaç makaleye daha değineceğim. Modernitenin paradigmasının temelleri Kant’ın transandantal felsefesinden ve Aydınlanma hakkındaki makalesinden hareketle atılmıştır. Kant’ın transandantal felsefesi deneyimin olanağının koşullarını araştırır ve bu araştırmalar neticesinde Kant özgün bir epistemoloji kurmuştur. “Neyi bilebiliriz?” sorusundan hareketle bilinebilir olan (fenomen) ve bilinemez olan (numen) arasındaki ayrımı, analitik-sentetik ve apriori-aposteriori kavramları arasındaki ayrımla açıklamıştır. Bu kavramlar arasındaki ayrım en basit haliyle şudur: Analitik yargılar bilgimizi genişletmez ve halihazırda zihnimizde mevcut olan kavramı açıklar, sentetik yargılar ise bilgimizi genişletir, kavrama içkin değildir; apriori deneyden önce varolan kesin bilgiyi ifade ederken, aposteriori ancak deneyimle edinilen bilgiyi ifade eder. Kant’a göre hem sentetik hem de apriori olan önermeler vardır: matematik ve geometri. Ancak Katı Pozitivist okul, özellikle Schlick ve Carnap, sentetik apriori önermelerin olanaksız olduğunu söyleyerek Kant’ı eleştirirler. Viyana Okulu çevresinden bir başka pozitivist olan Popper’e göre ise, eğer özgül bir bilgi teorisi yöntemi varsa, bu yöntem özne ve nesne arasındaki ilişkinin apriori temellendirilmesi olarak değil, ancak bilimsel ifadelerin geçerlilik talebinin sonradan denenmesi ve analiz edilmesiyle ortaya çıkabilir. Bu da bizi doğrudan yanlışlanabilirlik teorisine götürüyor ama bu başka bir incelemenin konusu. Birleşmiş Milletler Cemiyeti’nin kurulması Kant’ın evrensel barış idealinin bir rüyasıydı. O, devletten de öte devletlerarası bir karar merciinin olmasının evrensel barışı sağlamak için gerek koşul olarak görmüştü ve nitekim ondan yıllar yıllar sonra BM kuruldu. Ancak günümüzde evrensel barış ideali, bir ideal olarak kalmaya devam ediyor. MODERN DEVLETİN OLUŞUMU VE SORUNLARI – AYHAN BIÇAK Modern devletin hangi temeller üzerine inşa edildiğini görmek isteyen bir araştırmacı, gözlerini Orta Çağ’ın son dönemlerindeki değişimlere dikmelidir. O dönemdeki somut değişimlerin yanı sıra esas önem arz eden değişimler, evren ve insan tasavvuru ve insani değerler üzerine değişimlerdir. Orta Çağ’da Hıristiyan egemenliğiyle birlikte hâkim evren tasavvurunun merkezinde tanrı ve kilise yer almıştır. Yeni evren tasavvurunda ise, tanrı ve kiliseyi rafa kaldırılmış ve onların yerine evrenin maddi yapısı ve insanın bizzat kendisi (hümanizm) geçirilmiştir. Böylece o döneme dek süregelen teolojik kozmogoni yerini bilimsel kozmolojiye bırakmıştır. Dinin geri plana itilmesi ve doğa bilimlerindeki yükselişle birlikte Sokrates’ten ve sofistlerden beri pek bir değer görmeyen hümanizm tekrar değer kazanmıştır, ancak bu sefer bireyci bir tutumla birlikte. Gelişmelerin olağan bir sonucu olarak kutsal devletten hukuka dayalı ve sözleşme temelli devlete geçilmiştir. Hukuk ve toplum sözleşmesine yaptıkları vurgularla Locke, Machiavelli, Rousseau, Hobbes gibi filozoflar bu geçişin öncüleri olmuşlardır. Ancak devamında kurgular boşa çıkmış, toplum asıl amaç ve sistem de amaca ulaşmak için araçken; sistem amaç toplum (ve birey) ise araçsallaşmıştır. Bu açmazın ortasında devletler de bağımsızlığını gitgide kaybetmiş ve onlar da araca hizmet etmeye başlamıştır. Modern devletin bağımsızlığını kaybetmesi hakkında Ayhan Bıçak birkaç neden öne sürüyor: iktisadi gelişmeler ve siyasi ilişkiler; uluslararası örgütler; medeniyetin ortak zihniyeti. MARKSÇI DEVLET ANLAYIŞI ÜZERİNE – OKTAY TAFTALI Marx’ın tarih ve siyaset felsefesine göre kapitalizm tarihsel bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır ve yine tarihsel bir zorunlulukla yerini komünizme bırakacaktır. Kapitalizmin yıkılışı ve komünizmin yükselişi için devrim ve devrimin devamında da işçi sınıfı diktatörlüğü ortaya çıkacaktır. Bu süreçte devlet tıpkı önceki gibi işlevini devam ettirir ancak bu sürecin sonrasında devlete ihtiyaç kalmaz ve sınıfsız toplum oluşur. Marx’ın komünist sistemin temelleri üzerine fikirlerinden ziyade kapitalizm tahlilini dikkate alırım. O her ne kadar kapitalizmi iyi tahlil etse ve sistemin tehlikelerini görse de, ortaya attığı alternatif sistem (komünizm) pek kullanışlı ve iyi bir sistem değil. Kaldı ki tarih de Marx’ın sandığı gibi lineer bir ilerleme göstermez ve önceden kesinkes bilinemez: bunun ispatı bizzat tarihin kendisidir. Oktay Taftalı, Marx’ın ortaya attığı tarihsel gelişim aşamalarının sadece Avrupa topluluklarının tarihsel gelişimi için geçerli olduğunu ve diğer topluluklarının toplumsal koşullarının Avrupa’dan farklı olduğunu söyleyerek konuya dair bir eleştiri getiriyor. Marx pek çok bakımdan modernizmin özelliklerini (özellikle de epistemolojisini) benimsemişti ve bu nedenle ilerlemeci tarih anlayışına inanıyor, bilimsel bir metotla tarihin gelişim aşamalarını keşfetmek istiyordu. Bunu yaparken de Batı temelli bir düşünceyle hareket etti ancak nihayetinde tarihsel gelişim aşamaları ne Batı’da ne de diğer toplumlarda sandığı gibi gerçekleşmedi. “FİZİKSEL REALİTE” MESELESİ (III): FİZİKSEL REALİTENİN BÂTINÎ VECHESİ – AHMED YÜKSEL ÖZEMRE Fiziksel Realite Meselesinin ilk iki kısmı derginin önceki sayılarında yayımlanmıştı, o serinin üçüncüsündeyiz. Önceki iki makale fiziksel realitenin gözlemlenebilir ve ölçümlenebilir veçheleriyle ilgiliydi ve her iki makaledeki esas fikir, fiziksel realitenin metafizik unsurlardan tamamen arınmasının mümkün olmamasıydı. Bu makaledeki fikir ise, teorilerin kendi kapsamına girmediği anlaşılacak yeni bir olgunun ortaya çıkışına kadar başarılı ve geçerli olduğu ve bunu da yaklaşıklıklar zinciri terimiyle olarak açıklıyor. Kuhn’un bilimsel paradigmasına benzer bir fikir. BABİLDEN BÂLEYBELENE: İLK YAPMA DİL, İLK KUTSAL DİL – MUSTAFA KOÇ Muhyî-i Gülşenî 16. yüzyıl Osmanlı coğrafyasında yaşamış ve dünyada bir ilke imza atarak ilk yapay dil çalışmasını (Bâleybelen) ortaya çıkarmış alimdir. Çalışmasının temel amacı Adem’e öğretildiğini varsaydığı ilk kutsal dilin kurallarını açığa çıkararak evrensel bir dil oluşturmaktır. Oluşturduğu dili olabildiğince basit tasarlayan Muhyî, oluşturduğu dile kutsallık atfetmekten de geri durmamıştır. Ona göre Bâleybelen dilinde yapılan dualar daha tesirlidir. Bunu yapmaktaki amacı kendine taraftar çekmek olsa gerek, yoksa bir deliden farkı kalmıyor. Günümüzde yapay dil üzerine çalışmalardan en popüler olanı Tolkien’e ait Elf dilidir. Yüzüklerin Efendisi serisinin yazarı olan Tolkien aynı zamanda bir dilbilimcidir ve yarattığı kurgunun fantastik karakterlerinden biri olan Elflerin bu dili kullandığını söyler. Yapay diller benim pek ilgimi çekmiyor ancak ilgililere Bâleybelen’i de araştırmalarını tavsiye ederim. Sahi 2023’e de az kaldı, Elf Dili ve Edebiyatı bölümünü açmak için daha neyi bekliyorsun YÖK? Yetkililer göreve.
Kutadgubilig - Sayı 5
Kutadgubilig - Sayı 5Kutadgubilig Dergisi · Dergah Yayınları · 20043 okunma
·
199 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.