Gönderi

138 syf.
·
Puan vermedi
SEMAVER / SAİT FAİK ABASIYANIK Bu ara okuduklarım karıştı, okuyup yorum yazamadıklarım birikti. Türk Edebiyatı Klasikleri geri kaldı. O yüzden bende Sait Faik ile bu döngüyü kırayım dedim. Nihayet Semaver ile demlendim. (bu kadar geç kalmamın sebebi çay yerine köpüklü Türk kahvesi tercih etmem olabilir). Semaver, Sait Faik’in 1936 yılında yayınlanan ilk kitabı. Bu kitaptaki hikayeler çocukluğunun geçtiği Bursa ve Adapazarı günleri ile hem yurtdışı hem de İstanbul’da ki yaşamında yaptığı gözlemleri anlatır. Stelyanos Hristopulos Gemisi adlı öyküyü okurken: “Kilise önlerinde, deniz kenarlarında, balık ağlarının arasında, sandalın içinde çıkmış sarı alaminüt fotoğrafları hayal meyal fark ettirirdi.” Cümlesini okuyunca şaşırdım. Alaminüt, çocukken çok duyduğum bir kelime idi. Ama büyüklerimiz daha çok restoranlarda yemek için ya da evde ara öğün için bu kelimeyi kullanırlardı. İlk defa resim için kullanıldığını gördüm. Resim için daha çok ‘şipşak ‘ terimini kullanırlardı. İhtiyar Talebe adlı öyküde: “ Toprak, yaz yağmurundan daha bol yağan kadın gözyaşına her nedense her zaman hasrettir. Ve derler ki kadınlar ne kadar çok ağlarsa erkekler o kadar mesutturlar.” Sait Faik’in bu tespitinin üzerinden yaklaşık 90 yıl geçmiş düşüncede değişiklik yok ama eylemde değişiklik var. Artık sadece ağlatmıyorlar; kaba kuvvete, şiddete başvuruyorlar, yetmezse can alıyorlar. Çoğu bir yerlerde, bir şekilde daha önce okuduğum öykülerdi. Ama bu sefer bir şey dikkatimi çekti; araçlarda geçen öyküler. Özellikle otobüs ve trende geçenler; dolayısıyla otobüs garları ve tren istasyonları da bu öykülere dahil oluyor. Bir an hayal ettim; bu eserler bugün yazılsa nasıl olurdu? O ağır giden trenler, hızlı giden ama gideceği yere varması uzun süren otobüslerle yolculuklar yok artık. Her şey dolayısıyla hayat değişti, hızlandı. Zaten eski insani ilişkiler de kalmadı. Gazete okuyan yolcuların yerini tablet, android, lap top kullanan yolcular aldı. Gelelim kitabın sonuna; Haldun Taner’in 1979’da yayınlanan “Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil” adlı kitabında ‘Sevimli Bir Aylak’ olarak tanımladığı Sait Faik için yazdıklarına ( korkmayın tüm yazıyı paylaşmayacağım, sadece birkaç cümle). “Dünyadaki, toplumdaki hikayeci yerini, bilinçle aldı. Burgaz çalılıklarından çekti bi kızılcık dalı kopardı, kalem gibi yonttu, ucunu yaşama batırdı ve yazmaya koyuldu. Eserekli yaratılışına uyarak, durup dinlenip, bazen sadece yaşayıp, yazmayı unutarak, yazmaktan ekmek parası beklemeyerek, yazıyordu.” Bence durup dinlenip, yaşarken aynı zamanda gözlem yapmaya, biriktirmeye devam ediyordu. Ekmek parası beklemeden yazması da gündeme göre, piyasa işi siparişle değil kendi içinden geldiği şekilde yazmasına vesile olmuş, kaygısızca yazmış. ”Biz ancak o el attıktan sonradır ki, en önemsiz görünen insanların ve şeylerin zevkine eriştik.” Önemsiz insan ( garson, balıkçı, boyacı vb.) ve şeyleri (semaver, mangal, iskemle, karpuz sergisi vb.) yazması onları önemsediği için gözlemlemesini, ayrıntılara dikkat ettiğini gösteriyor bence. ”Bakın öleli yirmi yıl olmuş. Ne var ki, hikayelerinin her biri dün yazılmış gibi diri ve canlı. Bir yazar için bundan büyük talih olur mu?” Haldun Taner bunları yazdığında Sait Faik öleli yirmi yıl olmuş, bugünse 68 yıl olmuş. Ama tüm öyküleri yeni yazılmış gibi güncel, hala genç kuşaklarca bile severek okunuyor. Kitaptaki yirmi öykünün hepsi birbirinden güzel ama benim için birkaç tanesi biraz daha öne çıktı ( beğendim desem diğerlerine haksızlık olacak o yüzden öne çıktı dedim) Stelyanos Hrisopulos Gemisi, Meserret Oteli, Louvre’dan Çaldığım Heykel ve Robenson bana göre öne çıkan öyküler.
Semaver
SemaverSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 201311,9bin okunma
·
216 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.