Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

yaralı
‘’Acı ruhun fiyakasıdır’’ derler ya hani… Gerçekten öyleymiş. Fiyakalı bir acıya sahibim nicedir. Kalbim sıkışıyor aklıma geldikçe. Kapısı olmayan bir kafeste kuş beslemeye çalışmakmış onu sevmek. Ardında bir tüy bile bırakmadan uçup gidince anlıyor insan. O meğer geri dönüşü olmayan en güzel eksikliğimmiş… Beni mutlulukla cezalandıran pişmanlığımmış… Biz onunla yan yanayken birbirinin imkânsızı olan insanlar gibiymişiz. Gidişine değil de hâlâ ayakta kalışıma şaşıyorum. Dünya talihsizler için yuvarlak bir cehennemmiş, şimdi daha iyi anlıyorum. Yol aldıkça başa dönmem bundan. Dünyanın yuvarlak olduğunu unutmamdan. Hayatın görünmez kapıları vardır. Dışarıyı içeriye, içeriyi dışarıya kapatsa da duvarların kendi inisiyatifinde olmayan delikleridir kapılar. Bilmeden gireriz bu kapılardan, girince hayatımız değişir, çünkü başka bir kader yoluna sapmışızdır ama fark etmeyiz. Kimisi hiç bilemez nasıl girdiğini, kimisi benim gibi sonradan anlar. Artık hatırlanmaya değecek kadar bile kalmadın. Seni unutmak hakkım! Unutkan biri değilimdir ama sen bende hatırlanacak hiçbir şey bırakmadın. Benim unutulmuşum olmak bile güzeldir, bil. Aşk mı? Aramızda kaldı; içimizde değil… Yanlış aşkta doğru aranmaz. Ama yine de oku istiyorum. Cümlelerimde gizlenmiş duygudan ne anladığını benim nasıl yazdığım değil, senin nasıl okuduğun belirler. Kör müydü gözlerin, nasıl göremedin” diye sordular senden sonra. Kör değildim. Ve hayatımda en çok iki kere parlamıştı gözlerim. Birincisi seni ilk gördüğüm, ikincisi giderken ardından baktığım gün. İlkinde aşkın ışığından, ikincisinde gözyaşlarımdan… O iki anın arasındaysa hep kapalıydı gözlerim. Aşkına inandığımdan. Kör değildim, sadece güvenmiştim! Not: Bugün seni düşünmeden yaşayabilmeyi başardığım ilk gün. Hadi topla seni benden. Kalbim seni uğurluyor. Al bu yara sende kalsın. Artık beni acıtmıyor. Bazı yaralar sardıkça kanar. Kiminin çöle döner yüreği, kimi içinde bir yanardağ saklar. Terk edip gitti sanmıştım. O da böyle biliyordu. Ayrıldık, o kadar. Onun için buydu yaşanan… Meğer içindeki çöllerin kum fırtınasında savrulup gitmiş. Ardında için için yanan bir yanardağ bıraktığını bilmeden… Söndüğünü sandığım an yeniden patlıyor. Bu patlayış ikincisiydi, ikinci kez kanadı yaram. İki yıl sonra yeniden. Tam şuramda. Hiç beklemediğim, tümüyle unuttuğum bir anda! Acılar olgunlaştırır, derler. Demek ki, insan aldığı yaralardan öğreniyor hayatı ve kendini. Aşk yarası taşımayan aşkı bilmez. İnsan yaralanınca, yarasını saracak birini arıyor. Aşkın ikinci acemilik evresi bu… Oysa aldığın yara seni hakiki aşka götürüyor, acı, yol gösteriyor. Yaran kapanmadan bunu bilemiyorsun. Aynı kaderin farklı yaralarıydık onunla. Her şey bir cümleyle başladı. Bizi kelimeler buluşturdu. Bazen bir cümle hayatı baştan aşağı değiştirmeye yetiyor. Yaradan fışkıran bir cümle başka bir yaralıyı sana çekiyor. O da seni arıyor bilmeden. Ama yarasına bağlanıp öyle sırt çevirmiş ki aşka, bulduğunda bile inanmıyor. Beni yaram bırakmıyor, yeni bir aşka yelken açtığımda yeniden kanıyordu. O, yarasına sadıktı. Aşk, insanı açtığı yarayla sınar. Karşına iki engel çıkarır, biri kendinde diğeri onda. Bu ikisini aşmadan, hakiki aşka varılmıyor. Aşk yarası, aşkın pusulasıdır. Yaraya değil, yarayı açana değil, yalnızca aşka bak. Bir yara kapanmadan yeni bir sayfa açılmıyor. Ne başkasıyla sarmayı dene ne de onu bile bile yeniden kanat. Her yara bir geçittir. İki kişinin geçemeyeceği kadar dar bir kapıdır. Tek başına geçmelisin kendi yarandan.
destek yayınları
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.