Gönderi

IمI
Medine’nin kıtlık günlerinin bir gecesinde, Efendimiz (sas) açlıktan yatamıyordu. Açlık, Allah Resûlu’nün (sas) bütün dermanım tüketmiş ve artık gözüne uyku da girmez olmuştu. Evinden çıktı, bir tarafa doğru yürümeye başladı. Biraz sonrada bir karartı hissetti. Gelen biri vardı. Dikkatini o tarafa çevirdi, tanımıştı geleni, gelen Hz. Ebû Bekir’di. O da aynı haldeydi, onun da açlıktan takati kesilmişti. Resûlullah(sas), Ebû Bekir’i karşısında görünce: “Ne işin var gecenin bu vaktinde dışarıda Ey Ebû Bekir?” diye sordu. Cevap: “Açlık Ya Resûlullah! Evde hiçbir şey yok, yatamadım, biraz dolaşsam belki gideririm dedim, onun için dışarı çıktım.” Sonra o sordu: “Anam babam Sana feda olsun Ya Resûlallah, sen niye dışarı çıktın?” Cevap aynıydı. Allah Resûlu de açlıktan dolayı çıkmıştı. Tam bu esnada bir karartı daha belirdi. Gelen Hz. Ömer’den başkası değildi. Onu da aynı hal evden dışarı atmıştı. Üç sâdık dost bir araya gelip biraz sohbet ettikten sonra Efendimiz’in (sas) hatırına Ebu’l-Heysem geldi. Evi o taraflardaydı. İhtimal gündüz de onu bağında görmüştü. Hiç olmazsa onlara hurma ikram eder ve açlıklarını yatıştırırlardı. “Gelin Ebu’l-Heysem'e gidelim” dedi. Ebu’l-Heysem’in (ra) evine vardılar. Ebu’l-Heysem ve hanımı uyuyorlardı. Evde küçük bir çocukları vardı. Yaşı beş veya altı civarındaydı. Önce kapıyı Hz Ömer (ra) çaldı. “Ya Ebu’l-Heysem! Ben Ömer kapıyı aç!” diye seslendi. Ne Ebu’l-Heysem (ra) ne de hanımı sesi duymadı. Fakat evin çocuğu sesi duymuştu. Hemen babasının yanına koştu: “Baba kalk! Ömer diye biri gelmiş kapıya vuruyor” dedi. Ebu’l-Heysem (ra) çocuğu rüya görüyor sandı: “Yat oğlum, gece yarısı, bu vakitte burada Ömer’in ne işi var!” diye çocuğu tekrar yatırdı. Kapı açılmayınca bu defada Hz. Ebû Bekir kapıyı çaldı. Çocuk yine fırladı kalktı ve “Baba! Ebû Bekir diye biri geldi” diye bağırdı. Babası onu tekrar yatırdı. Kapı açılmayınca üçüncü kez çalan Resûlullah oldu. “Ebu’l-Heysem! Kapıyı aç ben Resûlullah!” dedi. Çocuk bu sefer yataktan fırladı, artık babaya doğru değil, kapıya doğru koştu, bir taraftan da bağırıyordu: “Baba Resûlullah gelmiş, baba Resûlullah gelmiş” diyordu. Ebu’l-Heysem hemen uyanıyor, kapıya doğru koşuyor; büyük bir şaşkınlıkla bu aziz misafirleri içeriye davet ediyordu. Efendimiz (sas) içeriye girip oturunca neden geldiklerini söylüyordu. Ebu’l-Heysem durur mu artık, hemen eline bıçağı alır almaz, koyunlarına doğru gidiyordu. Efendimiz (sas) arkasından bağırıyor: “Ey Ebu’l-Heysem! Sakın sağmal koyunlardan kesme!” diye. Koyun kesiliyor, sofra kuruluyor; yemekler yeniyor; hane sahiplerine dualar ediliyordu.” o anda Efendimiz (sas) Tekâsür Sûresi’nin son ayetini okur: "Sonra verilen bu nimetlerden sorguya çekileceksiniz?" Efendimiz (sas) ayeti okuyup ağlıyor, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de O’nunla beraber gözyaşı döküyorlardı. işte böylece her nimetin hesabının olacağı hakikatini, o hesabın altında inim inim inleyen biri olan Efendimiz (sas) böyle ifade ediyordu.
·
427 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.