Gönderi

704 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Günaydın, mutlu pazarlar. Bir yazarda en son kitabı okurken onun en iyilerden olmasını isterim. İyi bir kitapla final yapayım, tadı damağımda kalsın ve yeniden bir kitabıyla karşılaşırsam da rahatça okuyayım isterim. İşte tam bu noktada hepimizin gördüğü üzere 700 sayfalık bir kitap var. Almanya’da başlıyoruz kitaba ama şu an benim için en önemlisi kitabın konusunu aktarmak. Bu kadar uzun olmasının güzel yanı daha fazla, yoksa sonuna kadar nasıl katlanırdık? Şöyle ki dünya çapında bir cinayet şebekesi var. Üstelik bu şebeke dünyanın her tarafında bilinen, tanınan değerli insanları öldürüyor. En önemli olan olaysa bu durumların içerisinde kitabın ilk sayfasında birinin ölüp 500 sayfa sonra katilin bulunması ve bütün kitabın bu tek olay üzerinde geçmesi saçmalıklarının olmaması. Dikkat çekici olarak en temel özellik bu. Bir cinayet şebekesi olduğu gibi bu şebekenin karşısında olan, bu cinayetleri engellemek isteyen kanun adamları da var ve çeşitli bölgelerde çeşitli ekipler kuruluyor. Avrupa ülkeleri en son polis benzeri ortak bir grup kuruyorlar ve ülkemizde de Baş komiser Kenan karakteri bu oluşuma dahil oluyor. Olayların bir yerde çözümlenme süreci var lakin tam bu süreçte -bunun benzerini daha önce de belirtmiştim- yazar bizlerden olduğu için biraz daha bizlere özel bir kitap yazıyor. Yani bütün meselesinin çözümü, görüldüğü gibi olmadığı Kenan karakteri sayesinde anlaşılıyor ve herkes iş bitti derken o bitmediğini tahmin ederek araştırmalarına devam ediyor. Yeni bir cinayet de onun haklı olduğunu gösterirken kendisi aynı zamanda araştırmalarıyla ve bulduğu ipuçlarıyla ilerleyerek çok başka adeta kamp gibi bir yere ulaşıyor. İki noktada ise olumsuzum. Aslında bunlar kitap uzun hem de epey uzun olduğu için normal karşılanabilir mi bilemiyorum ama birisi çok fazla tesadüfün olması. Tabi kullanılan karakterler bir şekilde bağlantılı olacaklardı, bir yerden çözüme ulaşmak gerekecekti şeklinde ilerliyorum. Diğeri ise tipik Amerikan üçüncü sınıf polisiyelerde karşımıza çıkan üstünü ikna etme durumları. Yani bu amirler nedense bir türlü astlarına inanmıyor onları dinlemiyorlar. Bu da çok fazla gereksiz diyalog ekliyor ama 700 sayfa başka nasıl dolacaktı değil mi? Yani bu kurgunun üzerine daha fazla gidilse yazar belki de en iyi eserini yazacakmış. Alt satırlarda kitap içeriğinden daha çok bahsedeceğim. Malum 700 sayfa ve biraz özete benzer olacak. Bu sebeple kitap hakkında bilgi almayı sevmeyenler, sonra okuyamayanlar alt satırları okumasınlar diyorum naçizane. Olay örgüsüne baktığımızda ise, Frankfurt-Almanya’da, Berti Reuter adında eski bir Alman generalinin ölümü ile kitaba başladık. Dikkati çeken en önemli ayrıntı ise cesedinin yanına bırakılan kartvizit ile bundan memnun olacak olan SIT adlı örgütün bilgisi. Tabi generalin hizmetçisi Helga’nın telefonu üzerine olay yerine müfettiş ve komiser muavini Helmut Hermann geliyorlar. Olayı hemen daha evvel öldürülen ve yine SIT yazan Albert Heim cinayetiyle bağdaştırıyorlar. Evvela BND yani Alman Gizli Servisi olaya bu şekilde dahil oluyor. Devam eden süreçte Roma–İtalya’ya uzanıyoruz. Oldukça zengin ve aristokrat olduğunu öğrendiğimiz maliye bakanı Pisano Giusti’nin malikanesine konuk oluyoruz. Burada iki gizemli çiftimiz ve açıkçası bir cinayet daha olacak düşüncesi bana hâkim oldu. Tabi bunu akabinde bakanı seyreden çiftin içindeki erkek, bakanın yanına gelip kendisine Giovanni Maldini adında birinden haber getirdiğini söylediğinde işin rengi değişiyordu. Çünkü bu adam, bakanın can düşmanıydı ve buradaki kurgu hatasına şaşırdım çünkü bakan korumalarını da yanından uzaklaştırarak odasında bu kişiyle yalnız kalmayı tercih etmişti. Can düşmanım beni tehdit edecek, ben rahatça hareket edeceğim. Bu sahne biraz olmamız gibiydi ama üzerinde çok az durdum. Burada da başsavcı Meazza Pietri ve polis müdürü Fedenro Muti notlarım arasından aktaracaklarım. Tabi yine o mavi kart ve SIT yazılı kâğıt. Bu olayların akabinde ise İstanbul-Türkiye ve asıl ilgimi çeken bölüm. Çünkü kurguyu merak ediyordum. İstanbul’un sayılı zenginlerinden ve sanayici Naci Toper’e uzandık evvela. Aynı zamanda kendisi İstanbul’da bir spor kulübü başkanı. İş olarak da nerede usulsüzlük var orada Naci var diyeceğiz. Öğrendiklerimiz kadarıyla konuşuyoruz tabi. Yine aynı ekip olduğunu öğrendiğimiz kişiler tarafından bu adam da öldürülüyor. Paris-Fransa ise son durağımız oldu ilk etapta. Burada ise bir cinayet yok. Bir buluşma, katillerin ücretlerini almaları üzerine bir karşılaşma bölümü verilmiş bizlere. Tabi burada can alıcı alan kısım ise 10 yaşında bir çocuğun öldürülmesi meselesi. Haliyle ikiliden biri mutlak tepki verecekti. Erkek buna çok şaşırırken kadın için fark etmediğini okuyoruz. Ayrıca bu ikilinin isimleri Gustav ve Ingrid. Onların da ileride öyle bir sahneleri var ki, okunmaya değer. Bu arada birlikte geçirdikleri son zaman dilimi olduğunu söyleyelim. Sonrasında ekibe Tom Hardy adında birisi katılacak. Evvela Paris’te elit tabakanın çocuklarının okuduğu Paule Edward okulunda görüyoruz onları. Avukat Charles Parrot’un tek oğlu Pierre Parrot’u okuldan alıp öldürüyorlar. Cesedi 10 günde bulunuyor ve yine yanında aynı not var. Akabinde uzun bir tanımlama ile Barbados Adasına uzanacağız. Bu adanın ise örgütün üssü olduğunu söyleyebiliriz. Başlarda kimsenin kimliğini bilmediği, maskeli bir adam olan Harry Capshow (geçirdiği bir kaza sonucu bütün yüzü yanan bir teğmen ve bir komando) tarafından yönetilen, yalnızca sekreter Jonathan Crenna’nın adını bildiğimiz bu örgütün pek çok imkânı olduğunu inkâr etmeyeceğiz. Ben biraz da hayallerimi genişletip bu kurgusal karakterlerin güçlerini abartarak iyice olayların içinde olarak seyretmeyi seviyorum. Fazladan okuma keyfi sunuyor. Bu örgütün merkez üssü ise Londra ve orada Harry Capshow’un kardeşi Etham Capshow tarafından aldıkları işler üzerine suikastları gerçekleştiriyorlar. Buradan sonra yeniden Almanya’ya döneceğiz lakin bu sefer adeta mini bir Avrupa birliği çıkacak karşımıza. 13 ülkeden temsilciler gelecek ve bu boyutu çok büyük olan örgütün peşine düşülecek. Türkiye’den Kenan Işık da bu toplantıya katılanlar arasında ve ilk defa kitapta da adı bu toplantı sayesinde geçiyor. Örgüt, 6 cinayetle en fazla cinayeti Almanya’da işliyor. Tabi toplam 13 ülkede cinayet işlense de en çok dikkati 10 yaşında bir çocuğun çektiğini söylemek şaşırtıcı olmayacaktır. Cinayet işlenmediği dikkat çekilen ise iki ülke var: Norveç ve İngiltere. İlk ipucunu yakaladınız zannediyorum. Dikkat çekici olan bir detay ise Avrupalıların birbiriyle diğer ülkelerden gelen delegeler ile kaynaşması ama Arjantinli Camillio Rodrigez, Mısırlı Fuat Misbah ve Türk Kenan Işık’ı biraz dışlamaları. Dışlanan bu üçlünün sonradan sıkı fıkı olduklarını da yazmama gerek yok sanırım. Burada siyasi bir mesaj vermeyi de ihmal etmemiş yazar. Akabinde bir bar sahnesinde hiç alakasız insanlar ve Werner Schafer ismini notlarıma almışım. Bizimkilerin buradan yürüyeceği muhakkak tabi. Akabinde olaylar hızlı gelişiyor ve kitabın içine dahil oluyoruz. Şöyle ki bizim Türk iyi bir sopa yiyor araştırmaları sırasında. Aynı anda İtalyanların görevlendirdiği Umberto Cassini ise kartvizit üzerinden araştırmalarına başlıyor ve Ethan Capshow ismine çabuk ulaşıyor. Haliyle bu kadar çabuk bir isme ulaşmalarını bizimkiler dayak yiyince yadırgadım ama aynı isimde çok fazla insan olacağından hemen ulaşamayacaklarını düşünerek kendimi avuttum. Devamı için sizlere şöyle söyleyeyim en iyisi, cuma akşamı 3 saat boyunca kafamı kitaptan kaldıramadım. Beni öyle içine çekti o kadar hızlı ilerledi ki, özür dilerim Osman Ağabey ama bir ara senin kitabın değil de Dan Brown okuyormuş hissine kapıldım. Sana çok teşekkür ederim ki harika bir eser meydana getirmişsin. Bu kadar itinayla okurken dahi tek çekincem acaba finali beni üzecek mi yoksa bir bütün olarak hayran mı kalacağım üzerineydi. Kitabın kırılma noktası zannettiğim bir süreç daha var ki asıl nokta ondan da sonra imiş. O noktada bizimkilerin tekrar bir gidişi oldu bir de -zorla- dönüşleri oldu derken aslında örgütün bitirilmediği ve başka bir yerden idare ettiği anlaşıldı. Bu yetmez gibi Danimarkalı bir bürokrat ile İspanyalı bir şarap üreticisi de sonradan öldürülüyor. Birkaç cinayet takibi yaparken bir cinayet öncesi polislere haber geldiğini de belirtelim. Yani epey karmaşık olaylar oluyor, bu yüzden başlarda sık sık isim verdim ki karışıklık olmasın. Son dönemde okuduğum en sürükleyici Osman Aysu kitabı budur. Hepimize iyi okumalar dilerim..
Yanık Yüz
Yanık YüzOsman Aysu · İnkılap Kitapevi · 199950 okunma
·
347 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.