Gönderi

264 syf.
·
Not rated
·
Liked
"Yolculuk önümde açılan çizgisiz bir defterdir."
"Bilinmeyeni aramanın ve kurcalamanın" çizdiği bir defter elimizdeki kitap. Hani bütün yolculuklar en nihayetinde tefekküre çıkar ya işte bu kitap da Akif Emre'nin yolculuklarının çizdiği tefekkür kalelerinden oluşuyor.Modern zamanla birlikte aramıza sınırlar çizilip, ideolojik iğvalarla parçalandığımız medeniyetlere dair bir yolculuğa çıkıyoruz.Bu yüzden yazılanlar çizgisiz bir deftere kaydolunmuş.Yani herhangi bir sınırın,hizanın olmadığı ve her adımda tefekkürün sınırsız ufku ile doldurulmuş bir defter.. Başlangıçta Endülüs'ü ve El-Hamra'yı yeniden düşünebileceğimiz yazıları var Akif Emre'nin.. Neden mi 'yeniden' düşünüyoruz çünkü bir zamanlar bu coğrafyaya İslamiyet'i düşünen ve zikredenler hakimdi.Turgut Cansever'in deyimi ile "Şehri imar ederken nesli de ihya eden" Endülüs medeniyeti Allah'tan başka gâlip olmadığı hakikatini sadece El-Hamra'nın tuğlalarına yazmakla kalmaz.Zira Hristiyan hakimiyetine girdikten sonra dahi bir çok Endülüs köyü Müslüman olduklarının bilincinde gizlice Müslüman kalmayı başarabilmiştir.Ancak bütün bunların da ötesinde;Moriskoların yaşadığı zorla hristiyanlaştırma faaliyetlerinin travmaları, yurtlarından sürülmenin verdiği gurbet çilesi ve bizim idrakimizde çürütülen medeniyet bağlarımıza atıfları da görmek mümkün Akif Emre'nin defterinde.. Belki de Avrupa tarihinin en feci soykırımı olarak nitelendirilebilir Endülüs Müslümanlarına yapılan.Yıllarca kendi beldelerine baskı altına yaşamak;göreneklerini,dillerini,mallarını terk etmek ve Katolikmiş gibi davranmaya çalışarak Müslüman kimliklerini gizlemek zorunda kalmak soykırımın ta kendisi çünkü. Ancak engizisyon ağır baskılarına rağmen ayakta kalmayı başarır Endülüs kültürü.Müslüman bilincin"…taşa bile sirayet etmesini istedikleri sağlam bir ruhi değere sahip oluşu",İslam'ı Endülüs'ün afakında hala bir gölge kılabilmiştir nitekim. Kırım:İkinci Endülüs.. Akif Emre, Kırım'ın düşüşünün ikinci Endülüs olarak nitelendirmiş.Her iki coğrafyanın da İslamiyet'i temsiliyetleri ve şark,garp ilişkileri bakımından düşünecek olursak yerinde bir nitelendirme olur sanırım.Yani Gırnata'nın düşmesi ile müslümanların Avrupa'daki kaderi nasıl tayin olunduysa ,Kırım'ın ilhakı ile de kuzey batı asya ile doğu Avrupa'daki İslam'ın geleceği de belirlenmiş olur. Kitabın "Batıya Düşen Gölge" kısmında ise Akif Emre'nin seyrinde Avrupa'nın silüetlerine rastlıyoruz. Paris Camii'nin El-Hamra'yı hatırlatan avlusundan Köln Camii'sine doğru bir yolculuk var bu sayfalarda.Londra'nın en merkezi yerinde yer alan Lonrda Merkez Camii'sinin de (Centrel Mosque) hala nasıl Osmanlı nişanesi taşıdığını görüyor ve Avrupa'da yükselen bu üç minarenin "toparlayan, bir araya getiren" faziletine şahit oluyoruz. Fransız modernleşmesinin sembolleştirdiği şehire,Paris'e ve tabi tarihten bugüne Paris'i hazırlayan Louvre Sarayına uğramdan da geçmemiş Akif Emre.Hatta bizdeki Dolmabahçe Sarayı'nın Osmanlı modernleşmesinin/Fransız etkisinin bir ürünü olduğunu,Turgut Cansever'in bu konudaki fikrini ve sarayın Cumhuriyet devrinde uğradığı akıbeti anlatmadan da geçmemiş. Yani tarihe tanıklık etmiş bu sarayların da birer dili olduğunu ve bize bir çok şey söylediğini ifade etmiş Akif Emre.Mesele Şehri imar ederken nesli de ihya etmek ya hani.. İsmail Kara hocanın Amel Defteri kitabında Said Halim Paşa'nın şöyle bir sözü geçiyordu.Batı dünyası için "her yol Roma'ya çıkarsa" müslüman dünyası için de "her yol Mekke'ye çıkar."Bizim için yolların Mekke'ye çıkması demek, aynı zamanda Kudüs'e de çıkması demektir.Hatta bu sadece "bizim için" de geçerli değil sanırım..Ancak Akif Emre'nin de dediği gibi "Kudüs, 'Müslüman' bilincin sürekli diri tutması gereken bir emanettir.Hatta yeryüzünde varlık iddiasını sürdürmesinin göstergesi…" Yani kitabın Kudüs'e Çıkan Yollar bölümünde içimizden koparılmaya çalışan "tek ve tenha" Kudüs'e ait yazılar bulacaksınız.Hatta bize nelerin kaybettirilmeye çalışıldığını da bulsak çok güzel olur.. Şu Bizim Rumeli kısmında ise Selanik,Bosna,Üsküp,Arnavutluk ve Kosova üzerine yazılmış yazılar karşılıyor bizi.Bosna'nın Başçarşı'sını,Üsküp'ün Ramazanlarını,Mostar'ı ve Balkanların Osmanlı bakiyelerine dair ayrıntılar yer alıyor. Selanik'te yerle bir edilen minarelerden,boşnakların uğradığı soykırımdan ve Bosna'nın Bilge Kral'ıyla olan görüşmesinden de bahsetmeden geçmemiş Akif Emre. Aliya'nın Balkanlarda hatırlattığı şeyin,bu coğrafyanın kaderini belirlerken Müslüman unsurun göz ardı edilemeyeceğini anlıyoruz okuduklarımızdan.Aynı şekilde İslam ruhunun bu coğrafyada hala diri olduğunu ve İslam medeniyetinin Avrupa'dan sökülüp atılmasının mümkün olmadığını daha da iyi idrak etmiş oluyoruz. Kitabın bundan sonraki bölümünde Malezya'ya, denizde yükselen türbesiyle Patani'ye doğru yolculuğa çıkıyoruz.Belki de "bastığın yerlere toprak diyerek geçme" nidası, maneviyatını denizde saklayan bir medeniyetin denizleri içinde geçerlidir.. Son bölümlerde ise İran,Erbil-Bağdat ve Asyfafrika üzerinden yazılmış yazılar bizi bekliyor. Evet, kitabımız Akif Emre'nin on yılı aşkın süreyle yazdığı yazıların bir derlenmesinden oluşuyor.Ancak yazılanlar ne tam olarak gezi yazısı ne de tam olarak tarihe düşürülmüş notlar mesabesinde. Anadolu'yu bir gövde olarak düşünecek olursak, kitabımız da bu gövdeden kopartılan parçaların bir "hatırlayış denemesi" hükmündedir.Toplumsal,siyasal ve kültürel kodlarımıza dair çarpıcı kesitlerin aktarıldığı,"Tarihe bak ve ibret al!" söyleminin yol düşüncesi üzerinde çizdiği izlerin bir bütününü ihtiva ediyor yani. Evet, izlerin takipsiz kaldığı medeniyetimize dair, "her sayfasında yeniden yazılmayı bekleyen şuurun defteri" Çizgisiz Defter… 30.07.2022 İstanbul
Çizgisiz Defter
Çizgisiz DefterAkif Emre · Büyüyenay Yayınevi · 2016587 okunma
··
326 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.