“Benim adım Bahman Nirumand. İranlı bir gazeteci-yazarım. (…)
Bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip filmlerin sokaklara
atılması gibi olayların üzerinde durmadık. “Ufak tefek şeyler” dedik… Toplumun
demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki çabaları etkilemesin istiyorduk.
Biz bunları söylerken, “kadın ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri;
okullarda aynı sınıflarda olamayacakları; birlikte spor
yapamayacakları” gibi gerici kararlar ardı ardına alınmaya başlandı.
(…)
Biz ise hâlâ büyük laflar ediyorduk; bu tür olayları devrimin kaçınılmaz sancıları
olarak görüp umursamıyorduk! “İttifak, Eylem Birliği” gibi terimlerin peşinden
koşuyorduk. (…) Sesleri ve görüntüleriyle erkekleri tahrik ettikleri için kadın
spikerler televizyondan kovuluyor; uyuşturucu olarak görülen müzik
yasaklanıyordu. Alkol içenler, kırbaç cezasına çaptırılıyordu. Toplum hızla
dincileştiriliyordu. Alınan her kararda “Tamam bu sonuncusu” diyorduk. Ama
devamı geliyordu.
Kızların evlenme yaşı 18'den 13'e düşürüldü.
(…)
Kamu dairelerinde kadın memurlara tesettüre girme emri çıkarıldı.
(…)
Mollaların en iyi bildiği şey siyaset stratejileriydi; işlerine gelmediği zaman
gündemi değiştiriyorlardı.
Referandum meselesini gündeme getirdiler. (…) Biz bu oyunu biliyorduk ama
şöyle düşünüyorduk: “Önemli olan cumhuriyettir; serbest seçimlerdir;
demokratik haklardır; özgürlüklerdir. İslam Cumhuriyeti bunu
sağlayacaksa neden karşı çıkalım?” (…) Mollalar bu referandum sonucunu çok
iyi kullandılar. Güya tüm ülke yaptıklarını onaylıyordu. (…) Olanları protesto
etmek için mitingler düzenlemeye başladık ama iş işten geçmişti (…) Sanmıştık
ki, mollaların gerici yasalarına/kurallarına halk karşı çıkacak. Tam tersi oldu;
mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalarından gidenlerin sayısı arttı. Örtünmek moda oldu! Tüm bunlara “gelip geçici bir fırtına” diye bakmak büyük yanılgıydı.
Ben de kaçtım!..”
*
Bu metin Bahman Nirumand 'ın “İran” kitabından
24 kasım 2016 Bekir Coşkun sözcü gazetesi