Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

268 syf.
8/10 puan verdi
·
34 saatte okudu
Korsanlıktan gelme Osmanlı kaptanı Haymanalı Süleyman Paşa, bir savaş için yeniçeri taşıdığı gemisiyle açık sularda ilerlerken karşısına büyüleyici güzellikte bir kız çıkar. Paşa, kızın Allah tarafından gönderilmiş bir mucize olduğunu düşünür ve gelen fırtınanın kıza zarar verdiği için verilen bir ceza olduğuna inanır. Artık tek gayesi bu mucizevi varlığı korumaktır. Bu kıza geçmişte aşık olduğu kızın; Ayşe'nin adını verir ve Ayşe'nin 18. yüzyıl Osmanlısında yaşayacağı maceralar başlamış olur. Kitabı henüz okumamış okurlar için bu maceralara ayrıntılı değinmeyelim. Ayşe'nin yolu o yüzyılda Osmanlı'da görülebilecek farklı sınıftan insanlarla çakışır. Kitap bölümler halinde ilerler, bir bölümde Ayşe'nin maceraları anlatılırken diğerinde bu olaydan on asır sonra, yani 2700lü yıllar anlatılır. İlerlemiş teknolojik gelişmeler sayesinde robotlar insan hayatının her alanına girmiştir, devasa gökdelenler adeta bir semt halini almış öyle ki bir kişi hayatını yalnızca gökdelende geçirerek bitirebilecek imkanlara erişmiştir. Bu üstün gelişmeler mekanik yalnızlığı ve konfor alışkanlığını da yanında getirir. Bu duygular içinde genç bir dedektif çözümü olmayan hastalığı ile yılın belli zamanlarında inzivaya çekilmişken kapısı bir cinayet için çalınır. Bu cinayetin çözümü için kendine en büyük hayali vadedilir: Çektiği acılardan kurtulmak. Sürükleyici iki hikaye bir yerden sonra birleşir. İkisinde de anlatım son derece akıcı, konu heyecan uyandırıcıdır. Her bölümü okurken diğer evreni okumanın özlemini yaşadım. Bu da çok güzeldi. Osmanlı'da geçen kısımlar fantastik öğelerin dışında tarihsel gerçekle örtüşür. Çeşme baskını, dönemin yerel yöneticilerinin tavırları, çoktan gücünü kaybetmiş olan tasavvuf... Öte yandan gelecekle ilgili öngörülere hayran kaldım. Beni en etkileyen kısım bir gökdelende doğup aynı gökdelenin başka katlarında ilkokulu, liseyi hatta üniversiteyi okumak; hastalanınca aynı gökdelendeki hastaneye gitmek, güzel vakit geçirmek için devasa gökdelenin içinde yer alan cafe ve sinemalarda vakit geçirmek oldu. Günümüzde bu tarz ev reklamlarını görmüşsünüzdür. Tek bir alana sıkıştırılmış bütün bir hayat ve site topluluğu. Yüksek konfor zannettiğimiz bu yaşam yorulma özgürlüğümüzü gizli gizli elimizden alır. Evet ne garip, yorulma özgürlüğü ve konfora aşırı düşkünlük. Belki de modern zamanda teknolojiye karşı köleliğimiz böyle olacak, tıpkı yazarın inceden inceye eleştirdiği gibi. Toparlamak gerekirse tarihe ilgisi olan okurlar için Osmanlı'da geçen kısımlar yüzeysel kalsa da genel olarak güzeldi. İşin bilim kurgu kısmı ise çizdiği ortam ve verdiği mesajlarla çok güzeldi. Çoğu okur gibi ben de eserin sonunu aceleye getirilmiş olarak değerlendirdim buna rağmen kitabı rahatlıkla tavsiye ederim. Bilim kurgu sevenlerin okuma listesinin ilk sıralarında yer alabilir, benim gibi tarih için okuyanlar için de yine ilk sıralarda alınabilir ama iki konuya özel ilgisi olmayan okurların bile listesine rahatlıkla alabileceği keyifli bir kitap olduğunu düşünüyorum. - Spoiler - Osmanlı'nın sosyal tarihi çok zevklidir. Dönemin şeriye sicilleri, kilise kayıtları, Çelebi'nin seyahat notları ve daha birçok şey bize güzel bir kaynak sağlar. Hal böyleyken Osmanlı'da halkı anlatmak ulaşılabilir bir durumdur fakat yazarın bu durumdan sonuna kadar yararlanmadığını düşünüyorum. Tasavvufi düşünce 12. yüzyılda yaşanan acılar doğrultusuna anlam kazanmıştı, her şeyini kaybeden halka dervişler asla kaybedilmeyecek bir gücün sevgisini sunmuştu. Zamanla refahın ve bolluğun artması tasavvufa duyulan ihtiyacı azalttı, Mevlevî dergahına bu açıdan bakmak son derece keyifliydi ve tarihle iç içe bir gerçekti. Bunu görünce Sancak Beyi'nin ve çevresinin de daha ayrıntılı anlatılmasını bekledim. Ayşe halkın içine girebilirdi hatta o dönemde hala her sokağı ayrı bir renk olan İstanbul'a yolu düşebilirdi. Cadı zannedilen bu kızın İstanbul halkıyla yakından tanışmasını çok isterdim. Ayşe'nin gezegenindeki ölümsüzlüğün insana verdiği zararlar bölümüne bayıldım. Ayşe'nin dediği gibi dünyada insanlar inandığı değerler uğruna ve sevdikleri için ölmekten çekinmiyor. Bu da onları cesur, iyi ve fedakar yapıyor. Ölümün ve yaşlanmanın olmadığı bir gezegende hatta her şeyin ideal düzende olduğu aşk acısının dahi olmadığı bir gezegende ise insanlar dünyadaki kadar iyi ve fedakar olamıyor. O büyük ütopya insana iyilik değil kötülük getiriyor. Bu göndermeye hayran kaldım. Kitaba dair en büyük eleştirim ise sonundaki bağlanmamışlık oldu. İki hikâyenin bir yerde birleşeceğini biliyoruz ve bu da önümüze yeni bir gizem çıkarıyor. "Acaba nasıl? Belki de Kemal, Ayşe'nin soyundandır ve yeteneklerini keşfeder." Bununla birlikte bir gizemimiz daha var: Cinayet. Eserin sonunda geçmişle gelecek o kadar yamalı şekilde birleşiyor ki okur için gerçek bir hayal kırıklığı... Cinayet ise gizem değil, araç olarak karşımıza çıkıyor ve olayın bir parçası olarak kendi kendine çözülüyor. Halbuki dedektifin zekasını, ince düşünme yöntemlerini görebilirdik. Tüm bu eleştirilerim olmasa tarihi kısımdaki yüzelselliğe rağmen iyi bir son ve nitelikli bir dedektif görsek kitaba rahatlıkla 10 puan verirdim.
Osmanlı Cadısı
Osmanlı CadısıBarış Müstecaplıoğlu · Doğan Kitap · 2016275 okunma
·
153 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.