Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

596 syf.
10/10 puan verdi
Kitaba başlamadan önce Azerbaycan'ı Amerikalı bir gazetecinin gözünden göreceğimizi düşünmüştüm. Bu yüzden Sovyet karşıtı bir bakışla her şeyiyle adım adım eleştirilen bir Azerbaycan okuyacağımı düşündüm fakat gördüğüm panorama beni benden aldı. Yazar, benim sandığım Amerikalı gazeteci imajından çok uzaktı. Eser, yazarın Sovyetlerin son döneminde Azerbaycan'a gidişi ile başlıyor ve aslında yazar Özbekistan'a gidecekken Azerbaycan'a uğruyor. Fakat Azerbaycan'da yaşananlar yazarın oraya dönmesine ve dolayısıyla kitabın ortaya çıkmasına vesile oluyor. Kitabın en sevdiğim yönü yazarın anılarını aktarırken satır aralarında harika bilgiler vermesiydi. Öyle ki yazar hiç beklenmedik bir yerde insan psikolojisini aktarmak için tarihle bağ kuruyor, geçmişi görüp olaya yeniden bakmamızı ve yorumlamamızı istiyor. Bakü'ye uçuyoruz ve şehri tepeden görürken Bakü'nün petrol tarihini öğreniyoruz. Şehre iniyoruz, şehri gezerken meydandaki şehitliğin nasıl ortaya çıktığını, Kanlı Yanvar'da neler yaşandığını, bu olayın halkı nasıl etkilediğini öğreniyoruz. Misafir olacağımız eve geçince Sovyetlerdeki çiçek kaçakçılığını, gizli gizli yapılan ibadetleri ve birçok şeyi öğreniyoruz. Yazar bunları o kadar güzel yerleştiriyor ki sanki onlarla birlikte geziyoruz, sohbet ediyoruz. Bir yerde yürürken Aliyev'i, başka yerde yürürken Elçibey'i öğreniyoruz. Karabağ'a sayısal verilerle ve belgelerle bakıyor, Nahçıvan'da halkın Türkiye'den gelen misafire nasıl davrandığını görünce duygulanıyor hemen ardından bunun 1921 Kars Anlaşması'ndaki bir maddeden kaynaklandığını görüp duygulanırken bile bilgilenmeye devam ediyoruz. Kısaca hem anlatımdaki akıcılığı hem de verdiği bilgilerle Azerbaycan tarihine ilgi duyanların kaçırmaması gereken bir kitap. Spoiler Kitabın girişinde yazar, Haydar Aliyev ile ilgili bir anısını anlatıyor ve hemen ardından onun tarafından ne denli sevildiğini ekliyor. Bunu görünce Elçibey için üzüldüm ki birkaç sayfa sonra Elçibey konusunda haklı olduğumu da gördüm. Bana göre yazar Elçibey'e vermesi gereken önemi vermemişti ve bu eleştiri ile okumaya devam ettim. Elçibey seçimle başa gelmiş bir liderdi ve Azerbaycan'ın Türk kimliğine dönmesi gerektiğini düşünüyordu. Atatürk'e hayrandı ve Türkiye ile ilişkilere çok önem veriyordu. Nitekim anayasaya devletin dilini Türkçe olarak yazdırmıştı. (H.Aliyev bunu Azerbaycanca olarak değiştirir.) Yani Türkiye'den bakınca Elçibey sevilmeyecek gibi değildi ve kitapta daha fazla yer almalıydı fakat bu eleştirim kitap ilerledikçe değişmeye başladı. Ben olaya yalnızca Türkiye gözüyle bakmıştım. Yazar birkaç satırda geçmişe gidip Azerbaycan'a Osmanlı gözüyle bakıp sünni - şii kavgasını hatırlatıyor ve şeyhülislam tarafından çıkarılan fetvayı ekliyor: ''Bir şii öldüren cennete gider.'' ''Öldüren cennete mi gider? Hani biz aynı soydandık, hani biz kardeştik? Milliyetçilik akımı henüz çıkmadı biliyorum ama en azından minik de olsa bir aidiyet olması gerekmez mi?'' Okurken kendime bunları sorup durdum. Azerbaycan halkı da bunu sorgulamış olmalı. Biz kimiz? Türk mü, şii mi, geçmişte o bölgede yaşadığı düşünülen Acem halklardan biri mi? (Stalin'in böyle bir görüşü vardı) Azerbaycan bu karmaşık kimlik ile kısa bir bağımsızlık serüveninin ardından hepsini bir kenara atıyor ve şöyle diyor: ''Karmaşa bitti, ben Sovyetim.'' Olaya bu gözden bakınca Azerbaycan'ın bağımsız olur olmaz Türkiye'ye yaklaşması biraz romantik bir düşünce gibi geliyor. Nitekim Elçibey'in kendisine yapılan darbede sessiz kalması bu romantik düşünceyi de rafa kaldırıyor. Dediğim gibi bu açıdan bakınca Azerbaycan'ı da yazarı da anlıyorum, Yine de hala bir noktada eleştirim Elçibey biraz daha verilebilirdi diye duruyor. Keşke yazar onun hakkında hükme varma işini okura bıraksaydı ve eleştirileri biz yapsaydık. Bunun dışında yazarın bize dair eleştirilerine bayıldım. O dönemde tartışma programlarında Gece Yarısı Ekspresi filmi yüzünden Türkiye'nin zedelenen imajı tartışılıp duruyor. Yazar burada dönüp bize diyor ki ''Sizin güç sahibi olacağınız yer Avrupa ya da Amerika değil. Onların size bakışını bu kadar önemseyeceğinize yanı başınızda bağımsız olan Türk devletlerini önemseyin; onlarla siyasi bağ kurun, onlarla birliktelik kurup güçlü olduğunuzu gösterin.'' Bu noktada ''Elin Amerikalısı Pantürkist çıktı iyi mi?'' diyeceksiniz biliyorum ama yazarın devamında eleştirdiği nokta şu: Azerbaycan bağımsız olunca Türkiye bundan faydalanıp geçmişin izlerini hızlıca silebilirdi. Nahçıvan'daki Türkler geldi heyecanı da bunu gösteriyor ama Türkiye o dönemde bu devletlere çok yukardan baktı ve hızlı bir siyasi ilişkiye giremedi. Bu da Sovyet etkisinden kurtulan petrol kaynakları zengin güzel Azerbaycan'ı yine Rusya'ya yaklaştırdı. Bunu birinin söylemesi gerekiyordu çünkü biz genelde benim yaptığım gibi olaya tek bir açıdan bakıp Azerbaycan'ı Rusya düşkünlüğü ile suçluyoruz ve eksik bir eleştiride takılıp kalıyoruz. Bu bakış açısını kazanmak ayrıca güzeldi. Spoiler bitti Son olarak kitabın uzunluğu sizi korkutmasın, eser birkaç günde biten zevkli kitaplardan. Keyifli okumalar :)
Azerbaycan Günlüğü
Azerbaycan GünlüğüThomas Goltz · Teas Press Yayınları · 201812 okunma
·
145 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.