Gönderi

Zekât, görünüşte zenginin servetini noksanlaştırır, gerçekte ise malın artmasını ve bereketlenmesini sağlar. Fakirlere satınalma gücü kazandırdığı için pazarların hareketlenmesine ve alışverişin canlanmasına sebep olur. Bir yandan servetin âdil şekilde paylaşılmasını, diğer yandan servetin güven ortamında çoğalmasını temin eder. Bir müslüman nisab miktarı olan servetinin belli bir kısmını her sene zekât olarak vermek zorunda olduğundan malını zekata yedirmeyecek, servetini stok yapmayacak; aksine onu nemâlandırmak mecburiyetinde kalacak, parasını âtil(boş)durumda tutmayacaktır. Meşru ve helal yoldan zarurî ihtiyaçlarını gideren yoksul ve düşkünler zekât sayesinde hırsızlık, dolandırıcılık, adam çarpma, gasp gibi kötü huylar edinmez, gayrimeşru yollardan ihtiyaçlarını giderme zorunda kalmazlar. Bu bakımdan zekât hem ferdî hem de içtimai,ahlâki faziletleri muhafaza eder. Zekât almaktan çok, vermek makbuldür. Bunun için "Veren el alan elden hayırlıdır" denilmiştir. Bundan dolayı daha hayırlı durumda bulunmak isteyen kimseler çalışıp kazanacaklar, veren el derecesine yükseleceklerdir. Bu sebeple zekât, fukarayı âtil(tenbel)ve miskin vaziyette bırakmaz, onlara çalışma ve kazanma şevki verir. İslâm cemiyeti bir aile gibidir. Fakir fukara bu ailenin işçileri ve bakıma muhtaç ferdleri, zenginler de bu ailenin geçimini sağlamakla mükellef olan mali ve iktisadi işlerin sorumluları durumundadır. Tüccar, sanayici, iş adamı, zengin ve servet sahibi olan kişiler bir yandan yoksul ve düşkünlere bakmaktan, diğer yandan kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli mali kaynağı temin etmekten mes'uldür. Zekât bir çeşit sosyal sigortadır. Yoksul ve düşkün durumda bulunan kimseler bu sigortadan tabii olarak istifâde ederler.
·
109 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.