Gönderi

Hıristiyan ahlakın yürekler acısı bir parodisi olan kapitalist ahlak, emekçinin tenini aforoz etmektedir; üreticinin ihtiyaçlarını asgariye indirgemeyi, onun zevk ve tutkularını ortadan kaldırmayı ve dur durak bilmeden, merhametsizce çalışmadan kurtaran makinenin rolüne onu mahkûm etmeyi bir ideal olarak benimsemektedir. -- Bu da doğrudan doğruya dinlerin şükür empozesinden ve cennet vaatlerinden güç alır. ************************************** geleceğin komünist toplumunda insanların tutkularına karışan görüşen olmayacağını -- Katılmıyorum çünkü insan doğası gereği kötüyü içinde barındırır. ************************************** “bütün bu tutkular doğası gereği iyidir ve bunların kötüye kullanımından ve aşırılıklarından çekinmemize gerek yoktur” -- Katılmıyorum! İnsan doğası gereği kötüdür. *************************************** “bir ırk fiziksel gelişiminin azami düzeyine eriştiğinde, enerjisinin ve ahlaki kesinliğinin de en yüksek noktasına erişir.” -- İşte önemli olan bu düzeye ulaşıldığında neyle karşılaşacak olduğumuzdur! *************************************** Descent -- Çeviri problemi: descent = tam olarak türeyiş değildir! Dînî göndermeler içerir. **************************************** “Tembellik edelim her konuda; sevmek, içki içmek, bir de tembellik etmek hariç.” Lessing -- Tuttum bunu :) ;) *************************************** Peki ya çalışmayı organik bir zorunluluk gören ırklar hangileridir? Auvergneliler; Britanya adalarının Auvergnelileri olan İskoçyalılar; İspanya’nın Auvergnelileri olan Galiçyalılar; Almanya’nın Auvergnelileri olan Pomeranyalılar; Asya’nın Auvergnelileri olan Çinliler. Bizim toplumumuzda “çalışmak için çalışma”yı hangi sınıflar sever? Mülk sahibi köylülerle küçük burjuvalar. Birileri, toprakları üzerinde iki büklüm çalışırken, diğerleri dükkânlarına bağlanmış, yeraltı dehlizlerindeki köstebek gibi kımıldayıp dururlar ve doğaya keyiflerince bir bakmak için asla doğrulmazlar. Bununla birlikte, uygar ulusların bütün üreticilerini kapsayan büyük sınıf olan proletarya, kendi özgürleştiğinde insanlığı da kölece çalışmaktan kurtaracak ve insan denen hayvanı özgür bir varlık kılacak olan bu sınıf, yani proletarya, içgüdülerine ihanet edip tarihsel misyonunu göz ardı ederek çalışma dogmasının saptırmalarına kendini kaptırmıştır. Çektiği ceza ise sert ve korkunç olmuştur. Her türlü bireysel ve toplumsal sefalet, proletaryanın çalışma tutkusundan doğdu. -- Bu noktada mâkûl ölçüler ve temel hak ve hürriyetler çerçevesinde gerekli olan tüm "çalışma türleri" ile bahsi geçen sömürgeci anlayışın dayattığı çalışma olgusunu ayrı tutmak gerektiğini düşünüyorum. Bu sâyede tembellik kavramı kemikleşmiş olumsuz göndermelerinden sıyrılarak ulaşması istenen olumlu anlamına kavuşacaktır. *************************************** “Halklarım ne kadar çok çalışırsa, ahlaksızlık o denli azalır, diye yazmıştı 5 Mayıs 1807’de Napoléon Osterode’da. Otorite benim [...] pazar günleri, ibadet vakti geçtikten sonra dükkânların açık kalmasını ve işçilerin işlerine gitmesini emretmeye hazırım.” -- Tanrı Kompleksi ************************************* çalışma dini -- Önemli bir tespit! Efendiler bir çalıştırma dîni yaratır, kutsallık palavraları ile kolelerini çalışma dînine inandırır. ************************************** Güçlü hazları hiç tatmadı onlar; kabuklarını nasıl kırdıklarını şöyle şen şakrak anlatamadılar bir türlü! -- Bu alıntı beni Kurtlarla Koşan Kadınlar'a götürdü bir an!! ************************************ İnsanseverler, miskinlik ederek zenginleşmek için yoksullara iş verenleri insanlığın velinimeti diye alkışlıyorlar. Kırsal bir yerleşimin orta yerine fabrika dikmektense, veba tohumu ekmek, su kaynaklarını zehirlemek daha iyidir. Fabrikada çalışmayı başlatın, neşeye, sağlığa, özgürlüğe elveda deyin; hayatı güzel ve yaşanmaya değer kılan her şeye elveda -- Din destekli kapitalizmin iğrenç yüzü! **************************************** Fakat, kendi çığlıklarından sağırlaşmış ve aptallaşmış iktisatçılar cevap verir: Çalışın, kendi refahınızı yaratmak için sürekli çalışın! Ve, Anglikan Kilisesi’nden bir rahip, Muhterem Peder Townshend, Hıristiyan hoşgörü adına tekdüze bir sesle tekrarlayıp durur: Çalışın, gece gündüz çalışın; çalışarak sefaletinizi arttırıyorsunuz ve sefaletiniz yasa gücüyle size iş dayatmaktan bizi men ediyor. Çalışmanın yasal olarak dayatılması, “fazla zahmetlidir, çok şiddet gerektirir ve fazla gürültü patırtı yaratır; açlık ise, tersine, yalnızca huzurlu, sessiz, bitmek bilmez bir baskı oluşturmakla kalmaz, çalışmanın ve sanayinin en doğal saikiymiş gibi, en güçlü çabaları da kışkırtır.” -- ve İşte o iğrenç işbirliği! **************************************** İktisatçıların sahte sözlerine kulak kabartan proleterler, bedenleri ve ruhlarıyla çalışmanın ahlaksızlığına teslim olduklarından, toplumsal organizmayı sarsan sanayinin bu aşırı üretim krizlerine bütün toplumu sürüklüyorlar. -- Bu teslim oluşun sebebi tartışılmalı ve gerekirse tüm taraflar için en acımasız tedbirler alınmalıdır! ***************************************** Bir Yahudi’nin bile gözünü yaşartacak denli üstünkörü yamanmış pamukluları içinde tir tir titriyorlar. -- Bu aşağılamayı beğenmedim! ***************************************** Tepeden tırnağa giyinip kuşandıklarında, capcanlı halleriyle onları seyretmek size zevk verecek. -- Böyle güzel dilekler arasına pek çok kişi tarafından kasıtlı olarak yanlış değerlendirilecek bu istek, hiç yakışmadı; ve bence yazarın/anlatıcının kadın ve çocuklar hakkındaki gerçek fikrini açık etti! ********************************************* Fakat işler buraya varmadan önce fabrikatörler, yığılan metalar için pazar aramak amacıyla dünyayı kat ederler; pamuklularını akıtabilmek için hükümetlerini Kongo’yu ilhak etmeye, Tonkinler’i ele geçirmeye, Çin Seddi’ni topa tutmaya zorlarlar. Geçen yüzyıllarda, Amerika’da ve Hint’te satış tekeline kimin sahip olacağına dair, Fransa ile İngiltere arasında ölümüne bir düelloydu bu. Güçlü kuvvetli binlerce genç insan, 11., 16. ve 18. yüzyılların sömürge savaşları sırasında denizleri kanlarıyla boyadılar. -- Din savaşları ve para savaşları! Bence al birini vur ötekine! ***************************************** Fakat proletaryanın kendi gücünün bilincine varması için, iktisadi, özgür düşünceli Hıristiyan ahlakının önyargılarını ayaklar altında çiğnemesi gerekir; doğal içgüdülerine dönmesi, burjuva devriminin metafizikçi avukatlarının titizlikle hazırladıkları veremli İnsan Hakları’ndan bin -- Bu şartlarda tembellik yeni bir anlam kazanıyor! ********************************************* Şu ana dek işim kolaydı; ne yazık ki hepimizin gayet iyi bildiği gerçek kötülükleri tarif etmem yeterliydi! Fakat proletaryayı kendisine aşılanan sözün sapkın olduğuna; yüzyılın başında kendini kaptırdığı dizginsiz çalışmanın insanlığın başına gelen en korkunç felaket olduğuna; çalışmanın, akıllıca kurallara bağlanıp günde azami üç saatle sınırlandığında ancak bir zevk ve tembellik dürtüsü, insan organizmasına yararlı bir idman, toplumsal organizmaya yararlı bir tutku olacağına ikna etmek, benim gücümü aşan çetin bir görevdir. Sadece fizyologlar, sağlıkçılar, komünist iktisatçılar bu işe kalkışabilir. Modern üretimin araçları ve sınırsız üretici güçleri ortada olduğundan, ileriki sayfalarda işçilerin çalışmaya olan saçma sapan tutkusunu yenmek gerektiğini ve onları ürettikleri malları tüketmeye mecbur etmek gerektiğini kanıtlamakla sınırlı kalacağım. -- Bu bölümü tam olarak anlayabilmek için komünizmin ne ve nasıl bir şey olduğunu hem teorik hem de tarihsel uygulamalarını araştırarak öğrenmeniz gerekir çocuklar! Lûtfen dikkât! Çok zaman alır. Derslerinizi ihmâl etmeden deneyin bunu! Olmadı bırakın! Daha çok zamânınız olacak. ********************************************** Çalışma sırasında şarkı söylemeyi, çalışırken sayı saymayı öğretiyoruz onlara. -- Hipnoz, beyin yıkama! Tıpkı ilâhîler ve zikirlerde olduğu gibi. ********************************************** Materyalistler, çocukluğun celladı bu Hıristiyanları, bu insanseverleri kapatacak bir cehennem olmamasına daima üzüntü duyacaklardır. -- Çünkü dinciler, kendi yarattıkları cehenneme hiç bir zaman girmezler! ********************************************** Emekçilerin, ya aşırı çalışarak kendini öldürme ya da perhiz içinde sürünme şeklindeki bu ikili çılgınlığının karşısında, kapitalist üretimin büyük sorunu, üretici bulmak ve bunların gücünü misliyle arttırmak değil, tüketiciler keşfetmek, onların iştahlarını kışkırtmak ve onlar için yapay ihtiyaçlar yaratmaktır. -- Bu noktada eğitim ve bilinçlendirme kadar bence insanın genlerinde taşıdığı özellikler de önemlidir. ***************************************** İşçi sınıfı, kendisine egemen olan ve doğasını değersizleştiren ahlaksızlığı yüreğinden söküp atarak, korkunç gücüyle ayağa kalkarsa, kapitalist sömürü hakkından başka bir şey olmayan İnsan Hakları’nı talep etmek için değil, sefalet hakkından başka bir şey olmayan Çalışma Hakkı’nı talep etmek için değil, ama günde üç saatten fazla çalışmaktan herkesi men eden tunçtan bir yasa oluşturmak için ayağa kalkarsa, işte o zaman yeryüzü, bu yaşlı dünya, sevinçten ürpererek, içinde yeni bir evrenin sıçradığını hisseder... Fakat, kapitalist ahlakın çürüttüğü bir proletaryadan böyle mertçe bir kararlılık nasıl istenebilir? -- İşte asıl sorun burada! Çünkü gerçek tembellik hakkını kullanabilmek, yaşayabilmek zekâ, bağımsız ve bilimsel düşünebilme, felsefe ve özgür sanat anlayışı gerektirir. *********************************************** Bizim ahlakçılarımız gayet mütevazı insanlardır; çalışma dogmasını icat etmişlerse de, bu dogmanın ruhu yatıştırıcı, zihni oyalayıcı, böbreklerin ve diğer organların düzgün işleyişini sağlayıcı etkinliğinden kuşku duyarlar. Onu, ahlaksızlıklarını bağışlamak ve izin vermekle görevli oldukları kapitalistlere yönelmeden önce, halk üzerinde, yani in anima vili’de [değersiz hayat] denemek isterler. Fakat, düzinesi dört paralık filozoflar, efendilerinize uygulamaları için önermeye cesaret edemediğiniz bir ahlakı didine didine oluşturmak adına neden bu kadar kafa patlatıyorsunuz? Pek şişindiğiniz şu çalışma dogmanızın alaya alındığını, lanetlendiğini görmek mi istiyorsunuz? Antikçağ halklarının tarihine ve onların filozoflarıyla yasa koyucularının yazılarına bakalım. -- Müthiş bir ahlâk ve felsefe eleştirisi! *************************************** Cumhuriyetin çıkarlarına entelektüel ve bedensel güçleriyle göz kulak olmak için bütün zamanlarında serbest olmaları gerektiğinden, tüm işleri kölelere yüklüyorlardı. Isparta’da kadınlar bile soyluluklarına halel gelmemesi için ne yün eğirir ne de örgü örerdi.” -- Bu benim anladığım tembellik hakkı değil! **** Eski filozoflar fikirlerin kökenini tartışıyorlardı, fakat çalışmadan tiksinmek söz konusu olduğunda hemfikir oluyorlardı. -- Bu da benim anladığım tembellik hakkı değil. ********************************************************
·
416 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.