Gönderi

˚ sesi aç
“Karanlığa alışık gözler var, insanları boşadığın gibi boşayamıyorsun alışkanlıkları. Sorup durduğun diğer yarı hikayesi, sonu iyi bitse olurdu belki masal. Masalların bile acımasız gerçeklerden ne kadar uzak olduğu tartışılırken sonun mutlu bitmesi yüzünü güldürmeye yeter miydi, emin olamazdın asla. Aşkın ve sevginin kendi oyunları bir varmış bir yokmuş mesela. İçinden geçeni söylüyorsa karşındaki o an o saniye, sevebilirmişsin aynı hızla ya da gülünce kısılan gözlerini görünce içinde bir ateş yanmaya başlıyorsa daha çok sevebilirmişsin, arkanı dönmene fırsat vermeden saran kolları sevebilirmişsin, kokusuna bağımlı olduğunda ayvayı yermişsin ve ayvanın bundan haberi bile olmazmış, dokunmanın, sarılmanın, öpüşmenin seks dışında bir anlamı olduğunu öğrenince sevebilirmişsin, çırılçıplak sohbetler edince, sohbetleri giydirince, sohbetlere giydirince, birlikte küfür edince, ‘birlikte’ öptüğün tenin kokusunu da içine çekerken seviyormuşsun işte. Aynı saat diliminde sessizce seyrederken onu peş peşe aşık olabilirmişsin, izlediğiniz bir filmin aynı sahnesinde gülümserken, birebir aynı şaşkınlıkla karşılaşınca bakışlarınız, aynı sahnede aynı yorumu yapınca aşık olabilirmişsin, seni güldürme çabasına, seninle üzülüşüne, seni sen gibi hissettirmesine, seninle gurur duymasına, sana bakarken bir kez bile olsun aklından negatif bir şey geçmediğine eminken, elinin teninde gezindiği her dakikayla ona aşık oluyormuşsun işte. Yokmuş kısmı inandırıcılığını kaybetmiyor benim için. Gerçekçi olmak inançtan apayrı bir kulvar. Nasıl ve neden olduğunu bilmezsen herhangi bir şeye öyle körü körüne inanamazsın. Yoktan var eden tanrıysa var olanı yok eden kim o zaman? Bir yok eden illaki olacaksa niye var ediyor bu tanrı? Ne istiyor bir başka tanrı?” ~ ben’den ~ 04.08.2022 ~ 02:55 ~
·
1.014 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.