Gönderi

Islak Eldiven
-Sanadır bu şiir, ey minik çocuk- Kesildi elektrik, sen mumları yak! Uzaklardan dedem benim her an gelebilir, Keman çalar, testi kırar sofrada, Reddeder tüm aile, evlatlıktan onu.... Dedem benim ne hovarda ne kabadayı.... Uzak tut sen o mumu, yanıma yaklaş.... Gölgeler "başkası bu" der iken gözlerime, Ben ki şoför mahalinde, bir küçük kız çocuğu, Şarkılar söylerim duraklar boyu.... Bir buğulu cam mı idi "Eminem"?... Mumun yanıp sönüşü, yağışı yağmurun, Belki sana dedemi ninemi anlatır, "Kardeşsiniz siz!" diye kandırılan aşıklar, O nikahtan yalan yere caydırılmıştır.... Nikah: Bir gün kala rafa kalkmış bir dosya.... Babam -söndür o mumu da söndür, mumu da söndür- Metruk bıraktığı fakültelere, bir daha, yemin olsun, dönmedi bir kez daha, Aklında tutmuşluğu bütün o rakamları, Doldurmak için belki, ömründeki boşluğu.... "Benim kızım hiçbir zaman, istemedi benden para".... Annem -mum niye yanıyor, niye yanıyor o mum?- Okumuşsa köylük yerlerde, kentli olmak için miydi? Uyarmak içindi belki, evet öyleydi, Önlük ile gece gündüz top oynayan kızını.... Bağırmadı annem bana, bağırmadı bir kez olsun.... Söndür rüzgardan evvel, rüzgardan evvel.... Neler anlatacak kimbilir, hikayeci dedem sana, Çevresinde toplanan tüm o köylüler, Dinliyorlar ağız açık, yok yere değil.... Başkaları anlatsın hikayesini onun.... Sönmüyorsa sönmesin, mumdur alt tarafı.... At sırtında haytanın, berduşun teki, Çubuk tutar kardeşleri, nanay kendisi.... İşi gücü anlatmak, aktarmak derdi günü.... Anlatırsam, çok kişinin, roman olur yaşamı.... Elektrikler geldi, sen şu işe bak.... Bugün giden, bir anda yine kesilebilir, Döneriz eski yaşamlar, eski aşklara.... Gözlerin ne kadar çok, geçmiş yorgunu.... Dün koyduğu yerde bulamıyor, insan dünyayı.... O da ne? Gözlerinde birkaç damla yaş, 'Bakma sen' diyorum, 'bakma sen ellerime', O kadim sahafta, raflar tozluydu, Ne kirli ellerim, -bundandır- doğru.... Bu kadar zor sorular sorma.... Bilemem.... Hayır, geçmişte, gelecekte değil sorun, Yağmurun bütün derdi tek şu anladır, Gerisi ıslak, ıssız, sessiz sokaklar.... Bir beden bu kadar çok, elbet ıslanmamıştır.... Burnunda yeni açmış, sırılsıklam bir akasya.... Gözlerinin gerisi mutlak, sürgündür! Kıvırcık saçlı küçük çocuk da olmasa, Kim yapacak kış kıyamet, kardan adamları.... Gitme, bende bırakıp böylesi bir boşluğu.... Düşlerimi veriyorum, ellerimi sana.... Gitme! Buharlaşmada bir gölet oluyorum. Yitirdiğim o yerdedir benim o ellerini, Birşeyler bırakıyorum içimden sanki, Zor oluyor, -evet öyle- tüm bunları yazması.... Yazmalı ki küllerinden bir şehir doğsun.... Daha sokul, yanıma gel, şöyle yanıbaşıma gel, Buruk gelmede ise de hikayem sana, Bende ne oyunlar var, bende gülünç öyküler.... "Yanlış numara" diyorum, "orası bura' değil".... Kaş göz arasında nasıl, göğsüme düş doldurdun?... Dönüp dolaştırdık biz, adamakıllı lafı.... Sarhoş muyuz, niyedir bu çarpıntı bizdeki?... Niyedir kulağımda, bir kanaryanın sesi?... Bilmezdim titremenin upuzun sürdüğünü.... Ulaş Başar Gezgin Aksaray, İstanbul, 2001 Kaynak: Gezgin, U. B. (2007). Gezgin Şiirleri (2000-2005) [Gezgin’s poetry]. Lulu.  
·
93 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.