Gönderi

Lale Devrimi: Sonra Birgün
I İlk tohum ner’den nereye ne şekilde gelmişti bilinmez Amma bu çiçek meselesi bir hayli etkiledi köylüyü, ihtiyar heyetini, kiziri ve eli silah tutan herkesi, herkesi eli çapa tutan, tırpan tutan, saban tutan, herkesi, sabahın köründe kalkıp çalışan, gecenin geçinde zıbarıp yatan... Önce nadasa verilmiş bütün topraklara dadandı çekirge gibi, Sonra kurşun askerlerle bütün ahali, tarlalarına, damlarına, ahırlarına ekiverdi... Bu çiçek, kimi zaman solar olsa da; köylü, ekmeğini verdi, aşını verdi, Yaşattılar hekimlerin, bir ay ‘ömrü’ kalmış dediğini, Korudular her gece silah omuzda, haşereden... Korkuluktan tırsan alakargalar, o gün bu gün korkuluğu takmaz oldular, Fedai oldular, bu kırılgan çiçek için, sarılgan otlara karşı, Tilkiye peyniri kaptırmaz oldular, bindikleri dalı kesmez oldular, Timsahlar timsahlıklarını bildi, gergedanlar gergedanlıklarını, Oltaya pabuç takmayı öğrendi balıklar, yemler konusunda seçici oldular... İnanması zor ama tüm bahçelerde aynı anda, aynı yoğunlukta, Bir devrim olmuştu bir gece, donmuş denizyıldızlarının ışıdığı bir gece, Çiçek tohumlarından, yüzyıllık çınar köklerinden, yanardağ içlerinden Bahçıvan kulübesine, vilayet reisine, kilise müderrisine doğru, Sarı bir nehir akmıştı, bir kez aksatmadan yeğinliğini, bozmadan yatağını... Sarınehir, alıp koynuna sömürgenleri, bahçıvanları, yağmacı müderrisleri, Okyanusun orta yerine bırakıvermişti, önceden düşünüldüğü gibi, Ağaları, beyleri, efendileri, beyefendileri, han’fendileri... ‘Su!’, ‘Su!’ diye inleyen paşalara bolca su, ‘Açız!’ diye inleyen köylülere kocaman dünya... II “Adını değiştirdiler ülkenin”, köylerin, yanardağ çanaklarının; Laleli oldu, Tüm sokaklar, tüm meydanlar, tüm parklar, salıncaklar... Bayraklarını –söylemeye gerek yok- laleden yaptılar, pembe laleden, Teknoloji, ekonomi, ekoloji, ergonomi elverdiğince, Lale-yoğun tarım atağına geçtiler, tek saha oynadılar... Laleli, Laleli olmadan evvel, Sarınehir, akmazdan evvel bekçi kulübelerine, tekkelere, mıknatıshanelere, Yönetenler Korosu’nda baslar, fa anahtarından; sopranolar, sol anahtarından söylerlerdi, başka çiçeklere övgüler düzen şarkıları, Halklarsa la anahtarından başkacasında tutturmazdı bir kez olsun makamı; ‘La’ der ‘le’ der, başka şey demezlerdi Büyük Tufan’dan önce, Sarınehir taşmadan; gemi, köyceğizlere yanaşmadan önce, Her köyden bir örnek almadan önce, güvercin yollamadan önce Sarısudan başka bir şey görünmeyen enginliklere ve Zeytin dalını getiren güvercin, ‘devir teslim’ etmezden önce, Kenterler, gülcü; kentsoylular, sümbülcüydüler, yüce Tanrıçamız korusun böyle sapkınlardan, bir daha getirmesin böylelerini dünyaya... Eşşekler, semersiz; atlar, yelesiz; kaplanlar, tırnaksız, pençesiz, dişsiz idiler, Tarlalar, lahanalar, karnabaharlar, bamyalar, bezelyelerle pislenmiş idiler, En yakın çiçekçi, yüz kilometrede; en iyi çelenk, halkın satın alma gücünün üstünde idi, Karalahanalardan sarma olur, patlıcanların salatası yapılırdı, gavur saraylarında. Tü tü tü! Korusun Tanrıçamız her birimizi ayrı ayrı, hepimizi bir arada... Sonra bir gün her yer sarardı, ayva sarardı, elma sarardı, armut sarardı, Buğdayın sapı sarı, kökü sarı, gövdesi sapsarı idi, Öksüzlerin gözyaşları, gözkapakları, gözaltları, gözbebekleri sarı idi, Doğdu bir anda her yerde o muhterem çiçek! Ölmüşler, dirildi; diriler, öldü; hastalar, iyileşti; hastalandı iyiler... Ulaş Başar Gezgin 24 Aralık 2002 Kaynak: Gezgin, U.B. (2017). Macar Raksları: Defterlerde Kalan Şiirler (1995-2005).
47 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.