Gönderi

Yüzyıl Öncesi Yüzyıl Sonrası
-cin bala’ya- Yüzyıl sonrasını merak eden sen, Benzer duygulara sahipsin benimle, Çünkü yüzyıl öncesinden geldim ben de bugüne. Dünyanın kaçta kaçı su ise, Sömürgeydi karaların tam da o kadarı. Fazla gelmişti bana bu kadarı. “Padişahım çok yaşa”yla inliyordu Topkapı Sarayı, Yıldız Sarayı, Çırağan Sarayı. Cumhuriyet, Fransa’dan gelme bir kargoydu pahalı. Yüzüyordu kulaktan kulağa, Potemkin Zırhlısı, Peynir-ekmek gibi satıyordu Gorki’nin kitapları, Gizli gizli bakıyordu Rusya’ya, hafif çekik gözler. Gitti gidecek Balkan ellerinde, “Padişahım az yaşa, halk yaşasın biraz da!” demişler, Demişler de ne ayıp etmişler. Dizlerinin üstüne çöktürmüştü Japonya, Rusya’yı. Nice şair, nice yazar doldurmuştu Sibirya’yı. Dönüşleri muhteşem olacak. Gitti elinden, Küba ve Filipinler, İspanya’nın. Amerika aldı yerini kızgın boğanın, Kime el uzatsa, çürüttü tutunan eli. Eli kulağındaydı devrimin Meksika’da, Zapata’nın, Panço Villa’nın şapkasında, Yeni bir ülke umudu doluydu. Ele geçirmişti Panama’yı Amerika; Takmıştı kafaya kanal açmayı, kıtayı ikiye ayırmayı, Oysa o zamandan beri, kıta, daha çok bağımlı. “İmparatorluklar mezarlığı” olarak adlandırılırdı Afganistan, benim zamanımda. Kocaman bir kara delik olmuştu Britanya ordularına. Çekik gözlü en büyük ülkenin cumhuriyetçileri, Pekin’de, Şanghay’da güç topluyorlardı Alaşağı etmek için saltanatı. Rusya’yla İngiltere paylaşmıştı İran’ı, Siyah oynayıp kazanacak, şah( )mat olacaktı, Uyanıyordu İran halkları, bin yıllık uykularından. Tayvan, Kore, Doğu Asya kıyıları, Soylu Japon’un özbeöz toprağıydı. Yasaktı Japonca’dan başka dil. Fransa’nın elindeydi Laos, Vietnam, Kamboçya Direnenler var ama Hindiçin dağlarında, Köylerde ayakkabısı olan neredeyse yok. Adım adım bağımsızlığa yürüyor Moğolistan; Yarısı, Çin’in elinde kalsa da, Bağımsızlık ateşleri yükseliyor bozkırda. Cetvelle bölüyorlar Afrika’yı haritada, Onlar ki Avrupalılar, uygarlık getiriyorlar kara kıtaya. Eskiden köleydi onlar, şimdi ücretli köle. İşte bundan, tam da bundan, gözümde yaşlarla, Yüzyıl sonrasına, bugüne geldim, yaptığım makinayla, Karşılaştım yüz yıl sonrasına gitmek isteyen cin balayla. Bugün sömürgeler, karaların kaçta kaçı? Bugün sömürgeler, yüzyıl öncesinden fazlası. Tankla topla değil havuçla giriyor güleryüzlü sömürgecilik. Müze olmuş Topkapı Sarayı, Yıldız Sarayı, Neredeyse vatansız ölecekmiş son Osmanlı veliahtı, “Bu, yüzyılın en büyük olayı” diyor kimileri. Çoktan hurdaya çıkarılmış, Potemkin Zırhlısı. Yine de satıyormuş Gorki’nin kitapları, Mumyalanmış çekik gözler, ‘Kızıl’ Meydan’da. Kedi yavrusu kadar çok ülke çıkmış Balkanlar’da, Sonra açlıktan mıdır nedir, yemişler birbirlerini, Çıkmıyor bu sefer, “biraz da halk yaşasın” diyeni. Çok ama çok ıssızlaşmış Sibirya, Kalmamış pek fazla şair, yazar, koca Rusya’da, Gorki görse, duvara vururdu kafasını. Sürdürüyormuş Amerika, tutunan eli çürütmeyi, Neden “imdat” diyenler, yüzyıl öncesini okumaz peki? Yılana değil birbirlerine sarılsın “imdat” diyenler. Uyuşturucu, silah, insan ve bilmem başka neyin kaçakçılığı... Zapata bunun için savaşmamıştı. Meksika: Amerika’nın arka sokağı, gecekondu mahallesi, çöp bölgesi. Amerikan üsleri kaplamış kıtanın her yanını, Nice yiğitlere mezar olmuş And Dağları. Umuyoruz Bolivar’ın birliği yakındır. Tarih mi tekerrürden ibaret, tekerrür mü tarihin ta kendisi? Rolü tarih içinde hiç değişmedi “İmparatorluklar mezarlığı” dediğimiz Afganistan’ın. Çekik gözlü en büyük Halk Cumhuriyeti, Dünün pejmürdesi; bugünün dünya devi. Ama bir tek Hindistan’da görülüyor yoksulun bu kadarı. Şah, mat olmuş çoktan İran’da, Halkı da mat etmişler onun yanında, Sakallılar almış, Şah’ın yerini. Yiyince sırtına atom bombalarını, Bırakmış Japonya Asya kıyılarını, Celladına aşık olmuş ne çok ülke var. Laos, yoksul; Kamboçya, yıkık; Vietnam, kalkınası. Yeni zenginler kuşanmış Fransa’nın kılıcını, Kurban veriyor her gün halklar, bu yeni ejderhaya. Rusya ile Çin arasında tost olmuş Moğolistan, Dün nasıl yaşadıysa öyle yaşıyor insan. Karın doyurmuyor ki, bağımsızlık dedikleri. Kişi başına en çok darbe düşen kıta, Afrika, Kişi başına en çok hüzün, kişi başına en çok çatışma. Artsın artık dibe vurmuş kişi başına umut. İşte bundan, tam da bundan, gözümde yaşlarla, Yüzyıl öncesine geri dönüyorum, yaptığım makinayla, Tanıştık, memnun oldum, hoşçakal cin bala. Gördüm ki, yüzyıl öncenin sanatı, şiiri, Uzay çağınınkinden, gökdelen çağınınkinden daha iyi. 20. yüzyıl sanatçılarını uyaracağım. İnanmasınlar postmodern zırvalıklara; Boyun eğmesinler sanat pazarlarına; Onlar, yüzyıl sonrasının da umudu. Pahalı bir kargo olan Cumhuriyet’i, Yerli toprağında yetiştirmeli. Anlatacağım bunu, “biraz da halk yaşasın” diyenlere. Binlerce Potemkin Zırhlısı daha yapsınlar, Gorki daha fazla yazsın, bıraksınlar. Anlatacağım bunları, hafif çekik gözlüye. “Almayın siz padişahın yerini, Heba etmeyin kendi hırs savaşınızda ülkenin gençliğini” Böyle diyeceğim “biraz da halk yaşasın” diyenlere. Dönüşlerinin muhteşem olacağını, Ama bir kez daha dönüş yapmamalarını, Söyleyeceğim Sibirya tutsaklarına. “Geçmişten ders çıkarmalı” diyenlere, “Gelecekten de öyle” diyorum ben de. Gelecek, geçmişin bir ürünü sonuçta. Yüzyıl sonrasında da, yüzyıl öncesinde de, Değişen yok, gözüm yaşlıdır yine. Ya bin yıl sonra? Öteledim umudumu bin yıl sonraya. Olur a, 22. yüzyıla gideniniz olursa, Gözü yaşlı kalmamışsa dünyada o çağda, Bir biçimde haber edin bana. Dinecekse ezilenlerin gözyaşı Benim de gözlerim kuruyacak Ve ıslak gözler kalmamışsa artık, Bu şiire de gerek kalmayacak. Ulaş Başar Gezgin Ho Çi Min Kenti, Vietnam, 26 Eylül 2009 Kaynak: Gezgin, U.B. (2017). Okyanusa Açılacaklar İçin: Şiirler 2009 [For Those Who Will Sail Across Oceans: Poetry].  
·
215 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.