Gönderi

159 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
Acımak/İçimizdeki Kurt
Türk Edebiyatına birçok roman armağan eden Reşat Nuri Güntekin, hiç şüphesiz ki Cumhuriyet döneminin üretken yazarlarından biridir. Çalıkuşu, Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe, Yeşil Gece…gibi birçok romana imza atmıştır. Reşat Nuri Güntekin’in kitaplarında karakterleriyle kurduğu bağ çok güçlüdür. Karakterlerin sezgilerini dışa vurumu çarpıcı bir şekilde okura yansıtılır. ‘Acımak’ romanında duyguların artık şahikalarda yaşandığı ve bu şahikaların okuyucuda büyük bir haz uyandırdığı gerçeği kitabın her sayfasında göze çarpar. Yazar, iyilik, dürüstlük, kötülük, yalancılık, fedakârlık, acıma kavramlarını anlatmak yerine âdeta onları bize gösterir, bu kavramları yaşatır. Sayfalar arasında değil de hayatın içinde olduğumuzu sanırız. Çünkü anlatılanlar çok sahicidir. Acımak romanının kahramanı Mürşit Efendi’nin hayata bakışı hep masum ve saf duygular üzerinden olmuş, kendisini mütemadiyen sömürülen tarafta bulmuştur. Sömürülmesinin sebebi etrafında gelişen ve gelişmekte olan olayları hep kendi içinde münakaşa etmesi olarak yorumlanabilir. Mürşit Bey’in olaylara ve durumlara sürekli “duygusal” yaklaşan bir tavır sergilemesi 1928 yılındaki toplum zihniyetine bakıldığında kendi lehine pek de iyi sonuçlar doğurmaz. Mürşit Bey aslında ince ruhlu, kibar, düşünceli bir adamdır. Mektebinden mezun olduktan sonra dönemin zor ve haşin şartları nedeniyle iş bulmakta zorlanır. Çünkü devlet kadrolarında türlü riyakârlıkların ve dolapların döndüğünü görür. İşe başlayınca değerlerine önem veren bir adam olduğu için işine sıkı sıkıya tutunur ve elinden gelen en iyi şekilde işini yapar. Mürşit Bey göreve ilk başladığında çok çalışır ancak zaman içinde çalışma azmi azalır. Çünkü işini yapması hep engellenir. Karşısına türlü sorunlar çıkar. Ve bu sorunları çıkaranlar da güya devletin çıkarlarını koruyan yöneticilerdir. Mürşit Efendi görevine duyduğu ilgiyi kaybedince mirleri hemen onun hakkında haksız iddialarda bulunur ve işi savsakladığını iddia ederler. Mürşit Efendi, memur arkadaşlarıyla toplandığı akşam yemeğinde çok halûk bir insan sandığı Tahir Bey’in kendilerine hizmet eden kadınlara bağırıp çağırmasına şaşırır ve üzülür. Tahir Bey’in topluma örnek olması gerekirken insanları aşağılaması aslında çok ironiktir. Yazar, devlet kadrolarında halka hizmet etmek için bulunan yetkililerin, halkın işlerini nasıl güçleştirdiğini göstermek ister. Reşat Nuri Güntekin, biraz da yeni kurulan cumhuriyetin değerlerini savunur. Bu değerlerin kötüye kullanılmasından rahatsız olur. Anadolu’yu adım adım gezen Reşat Nuri, romanlarında gösterdiği birçok aksaklığa gerçek hayatta şahit olmuştur. Mantık ve duygu ya da aklın ve kalbin çatışması. Acımak romanının ana temasıdır. Mantık romanda bize bir sır gibi verilmiş, duygu ise mebzulca var, öyle ki mantığın önemi her duygusal kararda kendini hatırlatır. Fakat bu her duygusal kararın yanlış olduğunu mu gösterir? Bence, bu soruya verilebilecek en iyi cevap karar alırken mantık ve duygunun orantılı kullanılmasıdır. Acımak romanında duygu ve mantık çatışmasının yarattığı hayal kırıklığı karakterlerin hayatını zorlaştırır. Mürşit Efendi duygularının esiri olduğu için mutsuz olur, Zehra ise mantığının esiri olduğu için adeta bir robota dönüşür. Yazar, Acımak romanında mantık ve duyguyu öyle harmanlar ki onu fırtınalı havada açan bir güneş gibi hisseder okur. Mürşit Efendi’nin duygusal kararları yüzünden hayatta ne çok şey kaybettiğinden de söz etmeliyim. O, duygusallığı nedeniyle karısı ve kaynanası tarafından türlü senaryolar ile sömürülür. Mürşit Efendi’yi kullanan onun hayat arkadaşı, eşidir. Ne yazık ki böyle şeyler hep en yakınlarımızdan gelir başımıza. Yakınlarımıza güvendikçe daha çok inciniriz. Maddesel kazanç için manevi kayba razı gelen insan, hâlâ değişmemiştir. Bu döngüde de en çok zarar gören Mürşit Efendi olmuştur “Gözüm fazla ilerlerde değil. Tabiatım gayet uysal. Titiz, asabi, haris değilim. Gayem namuslu ve gayretli bir memur olmak ve küçük, temiz bir aile yuvası kurmaktan ibaret.” diyen Mürşit Efendi’nin hayal ettiği hiçbir şeyi gerçekleştirememesi de oldukça manidardır. Kitapta okura büyük bir ders veren kişi de Zehra’dır. Zehra yaşamı boyunca insanlara güvenmemiş, onları benimseyememiştir. Bir okur olarak bu durumu baba nefretine bağlıyorum. Aile kurumu çoğu zaman çocukların gelişimi üzerinde olumsuz izler bırakır. Zehra, bunun en sarih örneğidir. Çünkü onun için babası Mürşit Efendi, çocukluğundan itibaren kötü anıların timsali olmuştur. Öyle ki babası güçlü ve iradeli davranamadığından, çevresindeki insanların onu uçuruma sürüklemesine müsaade etmiştir. Elbette bir baba uçuruma yuvarlanırken çocuklarını da peşinden sürükler. Zehra, babasının hatırlattığı her şeyden nefret eder. Ve bu nefret onun duygusallıktan uzak durmasına neden olur. Bu uzaklık da onu topluma, kendine ve hayata yabancılaştırır. Reşat Nuri’nin de dediği gibi:”Fahişeler görüyorsunuz ki aile muhabbetini hiç kaybetmemiş, katiller görüyorsunuz ki samimî surette seviyor, acıyor, yardım ediyor.” Bu da bazı kişilerin hayat koşullarının doğdukları anda belli olduğunu ve bunun aileden kaynaklandığını gösterir. Meselâ bir uçuruma düşen insan paramparça olup ölür. Fakat manen düşen insanın bazen yalnız bir tarafı zedelenir, öte tarafları tamamıyla salim kalır. Diyeceğim o ki Acımak romanı insana, aileye ve topluma dair söyledikleriyle okuru düşünmeye zorlar. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı gerçeğini hatırlatır. Başkalarına karşı hissettiğimiz ön yargıların bize nasıl zarar verdiğini çarpıcı bir şekilde zihnimize kazır. Sanırım Zehra’yı da Mürşit Efendi’yi de hiç unutmayacağım. Çünkü onlar sayesinde duygu ve mantığı dengede tutmanın önemini ve mutlu bir yaşam için bu dengeyi korumak gerektiğini öğrendim. Meğerki acımak içimizde çöreklenen bir kurtimiş. Bu kurta teslim olmamak için aklımızın ve mantığımızın mürşitliğine inanmalıymışız.
Acımak
AcımakReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 202140k okunma
·
143 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.