Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

608 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
İspanya'nın Bask bölgesinde, bir köyde milliyetçiliğin orada yaşayan Baskların üzerindeki etkilerinin iki aile üzerindeki yansımalarının konu edildiği bir roman.Baskların, kendilerini İspanyollardan ayrı hissetmelerinin, kendilerini ezilmiş ve haksızlığa uğramış bir halk olarak görmelerinin neticesinde mi yoksa bunun bu şekilde algılanmasının kurulduktan sonra mı başladığı muamma olan ETA terör örgütünün bölgeye hakim olduğu bir ortam. Milliyetçi, ayrılıkçı söylemler moda. İnsanlar bu söylemler üzerinden birleşiyor ya da ayrışıyor.Hikayenin odak noktası olan İki ailenin dostluklarıda bu milliyetçi söylemlerden payını alıyor. Miren ve Joxein çiftinin büyük oğlu Joxe Mari bölgede yaşayan çoğu genç gibi ETA sempatizanı. Bu sempetizanlık değil aslında.ETA'nın yaptığı propagandayla militanlığı, militanları bir kahraman olarak göstermesiyle ve bölge halkında ETAya karşı duyulan korku neticesinde oluşan saygı gençlerin kendilerini, hayallerini gerçekleştirmelerinin yegâne yolunun ETA'dan geçtiğine inanmaları. ETA'nın gücüde bu unsurdan kaynaklanıyor. Miren ve Joxen çiftinin oğlu Joxe Mari kaçınılmaz olarak ETA militanı olmaya başlayıp örgütün eylemlerini yapmaya başlayıp yeraltına çekilirken,maddi durumları yaşadıkları yerde yaşayan insanların ortalamasının çok üzerinde olan Bittori Txato çiftinin ve çocuklarının huzur içinde yaşadığı ortam ETA'nın aileden haraç istemesiyle bozuluyor. Ailenin reisi Txato apolitik bir adam olmasına karşın veriyor istenen haracı ama aradan biraz zaman geçince tekrar haraç istiyor örgüt. Bu sefer istenen meblağ Txato'nun verebileceğinin çok üstünde.Txato haracı taksitlerle ödemeyi teklif etsede örgüt kabul etmiyor. Köyde bir dışlama kampanyası başlatılıyor Txato ve ailesine karşı. Ölüm listesine alınıyor ve köyün meydanlarında Txato'yu hain ilan eden sloganlar yazılıyor. Hiç kimse selam dahi vermez oluyor. Txato ve ailesi yalnızlaştırılıp düşmanlaştırılırken,Joxe Mari'nin gitgide ETA'nın önemli bir militanı olmaya başlaması Joxe Mari'nin annesi Miren'in oğluna olan sevgisi onuda ETA'laştırıyor ve Miren'i tam bir radikale dönüştürüyor. Öyleki en yakın dostu olan Txato'nun karısı Bittori'ye ve ailesinede bütün köyün aldığı tavrı alıyor, alieye selam bile vermez oluyor. Derken Txato, Jose Mari'ninde içinde olduğu üç kişilik bir tim tarafından evinin önünde öldürülüyor.Üç kişilik ekip Txato'yu Joxe Mari'nin öldürmesini planlamalarına rağmen Joxe bunu yapamıyor. Çünkü Txato çok iyi bir adam ve Jose Mari neredeyse onun elinde büyümüş, ayrıca Txato ailesinin maddi durumları daha iyi olduğu için Joxe Mari'nin ailesine birçok yardımda bulunmuş. Joxe tetiği kendi çekemeyince tetiği çekme görevini arkadaşına devrediyor.. Bu ölümün iki aile üyeleri üzerinde birçok etkisi oluyor ve kitap bu etkileri çok güzel bir şekilde anlatıyor. Derken Joxe Mari yakalanıyor ve ceza evinde birçok içsel dönüşüm geçiriyor.Bu arda Txato'nun dul eşi Bittori sık sık kocasının mezarına gidiyor ve tuhaf gelsede mezarın başında kocasıyla konuşuyor. Yakalandığı hastalık nedeniyle ömrü az kalan Bittori'nin hayattan artık tek beklentisi kalmış ve isteğiyse kocasının ölümünden sorumlu tuttuğu cezaevindeki Joxe Mari'nin pişmanlığını dile getirdiğini ifade edecek bir özür. Çeşitli olaylar ve Joxe Mari'nin koca bir gençliği bir hiç uğruna harcadığı gibi duygularla girdiği iç hesaplaşmlarla birçok şeyin yeni yeni farkına vararak geçirdiği içsel dönüşüm sonucu Bittori'den dilediği özürle biten bir kitap(Kitaba zenginlik katan daha birçok şey daha var bu arada tabi). Kitabı kısaca özetledikten sonra kitabın okurken bana düşündürdüklerinden bahsetmek istiyorum biraz. Kitabı okurken insanların milliyetçi söylemlerini temellendirdikleri noktaların birkaç sloganist, klişe sözcükten öteye gitmediğini fark ediyorsun. Altı bomboş söylemler. ETA terör örgütünün insanları ikna etmek için güçlü bir doktrini yok, işin aslı buna ihtiyacıda yok. Örgüt kendi propagandasını bilinçleri eğiterek değil insanların içgüdülerini, duygularını, korkularını yöneterek yapıyor. Gençlerin tecrübesizliğini kullanarak, hayatlarını kendi potasında eriterek ayakta kalıyor. Örgüt insanların duygularını, korkularını yönetirken,insanların örgüte olan sadakatini göstermelerinin zorunlu olduğu bir sürü psikolojisi yaratıyor. Bu sürüyü oluşturan insanları örgütün ilkelerinin korunması adına birbirinin denetçisi yapıyor. İnsanlar sürü içinde bireyselliklerini kaybediyor ve böylece örgüt tarafından suistimal edilip manipüle edilmelerinin döngüsü garantilenmiş oluyor. Korku ve nefret üzerinden yürüyen bir sistem. Tarihin seyri insanoğlunun ne kadar geliştiğini göstersede bu değişimin sadece görüntüden ibaret olduğunu düşünüyorum. Rasyonel davranma yönünde bir gelişim olduğunu düşünmüyorum. Hala en önemli meseleleri içgüdülerimizle, korkularımızla ve nefretlerimizle çözüyoruz. Kitapta en çok düşündüğüm konu bu oldu. Örneğin kitapta başlangıçta çok politik olmayan Joxe Marin'in annesi Miren'in oğlunun gitgide militanlaşmasıyla gitgide radikkaleşmeye başlayarak dünyayı politik bir pencereden görmeye başlaması. Sonra oğlunun yaptığı eylemlerden pişman olmasıyla gitgide apolitik bir hale dönüşmesi, görüşlerini oğlunun konumuna göre belirlemesi. Annelikte içgüdüsel bir durum ve Miren'in dünya görüşünü bu oluşturuyor. Miren tabiki sorulsa böyle olmadığını ifade eder, gerekçeler öne sürer ama durum tamamen bundan ibaret. İçgüdüsel kararlarımıza bir kılıf bulup bunu mantıklı hale getirmeye çalışan bir zihinsel mekanizmamız var. İşin en kötü kısmı bilinçaltındaki bu süreçlerin işleyişine bilincimizin bihaber oluşu(Farkındalık demek bilinçaltı süreçlerinin işleyişini anlayıp, içgüdüsel davranışlarımıza çekidüzen vermek demek bence bu arada).Farkındalığımızın olmayışının sonucu olan içgüdüsel davranmamız ne kadar büyük bir zaaf. Bu zaaf bizi suistimal edilmeye ve üzerimizde manipülasyon yapılmaya açık hale getiriyor. Umarım hiç kimse kitaptaki Joxe Mari gibi bu farkındalığa bütün hayatını tüketip yaşayacak bir hayatı bile kalmadığı noktada sahip olmaz. Kalabalıkları kendi gücünün unsuruna dönüştürmek isteyen ister devlet olsun ister herhangi bir örgüt olsun sahip olmamamızı istedikleri tamda bu farkındalık. Yani içgüdüsel davranan insanlar olmamız. Ancak bu şekilde suistimal edilip manipüle edilebiliriz. Son olarak, ister kitaptaki hikayeye olsun, ister kendi yaşadığımız hayatlara olsun biçimini içgüdüsel davranışlarımızın ve onu suistimal edip kontrol eden güçlerin verdiğini düşünüyorum. Başkalarının kontrolünde, hesaplanmış, öngörülen sınırlar içinde bir hayat yaşadığımızı düşünüyorum ben. Bireysel bir farkındalığın bile çözüm olmayacağını, farkındalığın topluca olmadan hayatımızın kontrolünün tamamen ellerimizde olmayacağını düşünmemde cabası, diyerek incelememi bitiriyorum.
Anayurt
AnayurtFernando Aramburu · Kafka Kitap Yayınları · 201959 okunma
·
738 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.