Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

469 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Bilincin İhtişamlı Gizemi
Descartes’ın şüphe metodunu kullanarak oluşturduğu felsefesinin temelinde refleksif bilinç yer alır. Sırayla her şeyin doğruluğunu ve kesinliğini sınayan Descartes, son raddede açık seçikliğinden ve kesinliğinden emin olduğu bir şey bulur nihayet: düşünen ben. Ünlü “cogito ergo sum” (düşünüyorum, o halde varım) onun felsefesinin temel dayanağıdır. Yaşamımızın her anında bize doğrudan verili olan tek şey bilinçtir. Bilinçli zihin deneyimler, duyumsar, hisseder; içsel psikolojik bir gerçekliğe ve zihinsel bir yaşama sahiptir. Özellikle 21. yüzyılla birlikte oldukça popülerlik kazanan bilinç biliminin temel görevi işte bu öznel psikolojik gerçekliğimizi açıklamaktır. “Zihinsel yaşamımızın fiziksel dünyadaki yeri nedir?” “Etrafımızdaki diğer zihinleri nasıl bilebiliriz?” “Şayet bilinç beyindeyse, beyin ve bilinç nasıl olur da birbirleriyle nedensel olarak etkileşime geçer?” vb. sorular bilinç biliminin cevabını aradığı temel sorulardan bazılarıdır. Günümüzde özellikle nörobilim deneylerinden öğrendiğimiz ve öğreneceğimiz pek çok şey var. Örneğin bilincin dışa dönük tepkilerden ayrı olduğunu ve rüya görenin rüya gördüğünü fark etmesini sağlamanın mümkün olduğunu nörobilim bulguları bize gösterdi. Ancak insanlık olarak daha yolun başındayız ve yaşamımızdaki en önemli şey olan bilinci belki de bir gün gerçekten anlayacağız. İncelemeye geçmeden önce belirtmemde fayda var: “Bilinç: Öznelliğin Bilinci” kitabı bilinç bilimine giriş için kaleme alındığından, yazar Revonsuo kapsamlı bir özet sunmaya ve bir şeyleri dışarıda bırakmamaya özen göstermiş. Bu nedenle, sayfa sayısından bağımsız söylüyorum, kitapta bilinç bilimine dair pek çok farklı bakış açısı, problem, felsefi-psikolojik-tarihsel-kavramlar temeller ve arka plan var. İncelemeyi olabildiğince kısa ve basit tutmayı deneyeceğim ancak bunu ne kadar başarabilirim emin değilim. BİRİNCİ KISIM: BİLİNÇ BİLİMİNİN ARKA PLANI 1. Bilinç Biliminin Felsefi Temelleri 1.1. Birinci Ayrım: İkicilik ve Tekçilik Felsefenin ve özelde metafiziğin temel konusu töz, yani değişenin ardındaki değişmeyen özdür. Töz sorununun kökeni İlk Çağ filozoflarına kadar uzanır ve cevaplar temelde iki kategoriye ayrılır: ikici (düalist) kuramlar ve tekçi (monist) kuramlar. İkici kuramlara göre evren iki tür tözden meydana gelir: fiziksel töz ve zihinsel töz. Tekçi kuramlara göre ise evren ek bir tözden meydana gelir ancak bu tek tözün nihai doğası hakkında tartışmalar vardır. Tekçi kuramlardan bazıları evrenin tamamen fiziksel tözden olduğunu söylerken (maddecilik); bazıları bütünüyle zihinsel tözden olduğunu söyler (idealizm). Bunlara ilaveten bir de evrenin en alt düzeyde ne fiziksel ne de zihinsel olduğunu iddia edenler vardır (tarafsız tekçilik). 1.2. İkici Bilinç Kuramları a) Etkileşimcilik: Etkileşimcilere göre beyin ve bilinç arasında iki yönlü nedensel bir etkileşim vardır. Ancak etkileşimciler bu iddialarına dair ikna edici bilimsel bir varsayım ortaya koymazlar ve ikna edici bilimsel bir varsayım ortaya koymadıkları müddetçe iddiaları yalnızca metafizik bir kurgu olmaya mahkumdur. b) Kartezyen İkicilik: Etkileşimciliğin en tipik örneğidir ve temelde Descartes’ın res cogitans (düşünen şey) ve res extensa (uzamlı şey) ayrımına dayanır. Descartes’a göre zihin ve beden arasındaki nedensel bağlantı beyin vasıtasıyla ve özelde epifiz bezi vasıtasıyla gerçekleşir. c) Epifenomenalcilik: Beyinden bilince tek yönlü bir nedensel etkileşimin olduğunu iddia eder. Epifenomenalciliğin zayıf yanı zihinsel yaşantıya hiçbir etkin rol vermesi ve tüm işi beyindeki fiziksel nedenlere vermesidir. Kurama göre beyindeki fiziksel olayları zihin tıpkı gölgeler gibi takip eder. Ezcümle, epifenomenalciliğe göre insanlar ancak ve ancak pasif gözlemcilerdir: dünya filmini izlemeye zorlanmış seyircilerdir, tıpkı Otomatik Portakal’daki meşhur deney sahnesi gibi. d) Koşutçuluk: Koşutçuluğun en önemli temsilcisi Leibniz’dir. Leibniz’e göre zihinsel ve fiziksel olan arasında nedensel hiçbir ilişki yoktur: onlar eşzamanlı ve bağıntı içerisinde iş görürler. Peki bu eşzamanlılığı kim başlatmıştır? Leibniz’e göre bu sorunun cevabı tanrıdır: Tanrı saatini kurmuş ve olaylar gelişmiştir veya başlat düğmesine basmış ve eşzamanlılık ortaya çıkmıştır. 1.3. Tekçi Bilinç Kuramları Tekçi bilinç kuramları genelde maddecidir ancak maddeciliğe alternatif olan bazı kuramlar da vardır. Maddecilik, doğa bilimlerine ve modern bilimsel görüşe dayandığı için diğer kuramlara nispetle daha güçlüdür. Maddeci kuramların en temel problemi ise bilincin maddeci bilimsel tasavvura nasıl uyacağı problemidir. İlkin maddeci kuramlardan bahsedeceğim. a) Elemeci Maddecilik: Bilincin gerçekte olmadığını, bu nedenle bilimden dışarı atılmasını ve onun yerine nörobilimsel kavramların koyulmasını söyler. b) İndirgemeci Maddecilik: Bilincin olduğunu ancak tamamen fiziksel ve beyin sürecinden ibaret olduğunu söyler. Şayet bir gün ispatlanırsa öznel deneyimler nöral durumlarda tanımlanabilir ve bilinç beyne, bilinç bilimi de nörofizyolojinin bir dalına indirgenebilir. Bunlara ek olarak bir de mikrofizikselciler vardır ve onlar da bilimi mikrofiziğe indirgerler. c) Belirimci Maddecilik: En önemli temsilcisi Searle’dür. Bilincin fiziksel ve beynin üst bir etkinliği olduğunu söyler. Searle’e göre bilinç deneyimlerimizin tamamı nöral sistemlerin beliren nitelikleridir ve nöronların davranışıyla açıklanabilirler. Belirimci maddecilik zayıf belirimci ve güçlü belirimci olmak üzere iki kısma ayrılır. Güçlü belirimci maddeciliğe göre gerçekliğin üst düzeyinin beyinden nasıl ortaya çıktığını insan hiçbir zaman anlamayacaktır ve bu nedenle bilinç tartışmaları ve araştırmaları beyhudedir. Zayıf belirimci maddecilik ise bunun bir gün anlaşılacağı hususunda iyimserdir ve bilinç tartışmalarına ve araştırmalarına önem verir. Şayet bir gün belirimci maddecilik ispatlanırsa varacağımız nihai nokta şurasıdır: Ö beyin etkinliği gerçekleşti ve E bilinç deneyimi beliriverdi. Peki, beliriveren nitelikler varlığa nasıl geliyor, gelirken ne oluyor? Henüz bunun bir cevabı yok. Maddeci kuramlar böyle. Şimdi maddeciliğin alternatifi olan kuramlara geçeceğim. d) İdealizm: Maddecilik karşıtıdır ve kuramın en önemli temsilcisi Berkeley’dir. Buna göre zihinsel gerçeklik olan bilinç temel gerçekliktir ve fiziksel madde de tamamen bir yanılsamadan ibarettir. Asıl olanın bilinç veya zihin olduğu fikri, Berkeley’in ünlü “var olmak algılanıyor olmaktır” sözünde kendini açığa çıkarır. e) Tarafsız Tekçilik: Görüleceği üzere maddeciliğin içinde bilincin, idealizmin içindeyse fiziksel maddeye yer bulmak pek kolay ve olası değil. Tarafsız tekçiliğin ise bir önerisi var: Belki de dünya temelde ne tamamen fiziksel ne de tamamen zihinseldir, hakikat ortada bir yerlerdedir. Tarafsız tekçilik büyük ölçüde kuantum fiziğinin bulgularına uyarlanabilir. Tıpkı kuantum düzeyindeki kuantum varlıkların ne parçacık ne de dalga olması ve buna rağmen ölçümlerde ya parçacık ya da dalga şeklinde açığa çıkması ve hiçbir surette aynı anda hem dalga hem de parçacık olarak şeklinde açığa çıkmaması gibi; tarafsız tekçilik “ne beyin ne bilinç: ya beyin ya da bilinç” ilkesini savunur. f) İşlevselcilik: İşlevselciliğe göre zihinsel durum bilgi-işleme sisteminin bir işlevidir. İşlev, girdi-çıktı dönüşümleriyle tanımlanır. İşlevselcilik genellikle zihin-bilgisayar metaforuyla anlatılır. Metafora göre bilinç bir donanım değil, yazılımın ta kendisidir. 1.4. Zihin-Beden Sorunu Neden Ortadan Kalkmayacak? Zor Sorun: Beyin bilinci nasıl oluşturur? Beyin ve bilinç arasındaki bağlantı niçin vardır, bağlantının temeli nedir ve nasıl işler? Bu sorulara dair henüz pek bir fikrimiz yok. İzah Gediği: Beyin ve bilinç arasındaki bağlantının apaçık ve anlaşılır bir biçimde kurulması gerekmekte ancak nasıl bir nöral etkinlik kombinasyonu, anlayabileceğimiz ve kavrayabileceğimiz açıklıktaki yasa benzeri bir zorunluluk aracılığıyla fenomenal deneyimlerle eşitlenebilir? Kısaca, belirli özel nöral etkinlik, belirli deneyim niteliğini nasıl ve niçin ortaya çıkarsın? Öznellik: Fenomenal bilinç özneldir: ağrı, mutluluk, rüya gibi deneyimler öznel olduğu için başkaları tarafından doğrulanamaz, gözlemlenemez. Deneyimin ve bilincin öznelliği nesnelliği yakalamak arzusunda olan bilinç bilimini sekteye uğrayan temel problemdir. Thomas Nagel’in “Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?” makalesi öznellik sorununa dair en çarpıcı makaledir. 2. Bilinç Biliminin Tarihsel Temelleri (1800’lü yıllar) Frenoloji: Zihnin yetilerinin beyindeki yerleşimi, boyutu, biçimleri ve kafatasının dış şekli arasındaki bağlantıları konu edinen safsata ve sahtebilimdir. Ancak her ne kadar sahtebilim de olsa “biyolojik zihin” görüşünü savunan bilimsel yaklaşımın ilk adımıdır. Psikofizik: Gustav Fechner tarafından bilincin ilk ölçümleri ve kuramı ortaya konmuştur. İçebakışçılık: Wilhelm Wundt tarafından ilk deneysel psikoloji laboratuvarı kurulmuştur ve bilince dair ilk bilimsel psikolojidir. Tichener ve Yapısalcılık: Bilincin atomcul bir yapısı olduğunu ve en alt düzeyde basit öğelerden oluştuğunu söyler. William James ve Bilinç Akışı: Bilincin zincir veya tren gibi birbirlerine eklemlenmediğini, bilakis aktığını söyler. Yapısalcılık atomcul bilinç düşüncesindelerken, James bilincin kendini parçalara bölünmüş halde görmediğini savunur. Geştalt Psikolojisi: Bilincin atomcul değil de bütüncül olduğunu söyler ve İçebakışçı kuramı eleştirir: Gerçekle bağlantı kurmanın doğal bir yolu değil, yaşam laboratuvardaki gibi değildir. Davranışçılık: Psikolojinin; zihnin ve bilincin değil de davranışın bilimi olduğunu söyler. Pozitivizm ve deneyimcilik temel kabulleridir ve nesnellik arzusundadırlar. Freud’un Bilinç Eleştirisi: Hastalarındaki değişmiş bilinç durumlarına odaklanır ve onlar üzerinde çalışır. Bu ilk bakışta psikolojinin bilinç bilimi olmasına katkıda bulunuyor gibi görünse de onun zihin kuramında bilince çok küçük bir rol verilmiştir. Devamında, bilinci barındırmayan bir zihin bilimi olarak bilişsel bilim yükselişe geçmiştir ancak onun da eksik yanlarının fark edilmesiyle birlikte (örneğin zihin-bilgisayar metaforuna göre insanlar bilgi-işleme zombileridir ancak) bilinç bilimi tekrar yükselişe geçmiştir. Bu yükselişte özellikle nöropsikolojik bulguların ve Thomas Nagel’in payı büyüktür. 3. Bilinç Biliminin Kavramsal Temelleri Zihin-beden veya kısaca bilinç probleminin bir çıkmazda olduğu açık. Belki de bu çıkmaza bir gedik açmak için veya büsbütün çıkmak için bilince dair yeni kavramlar, tanımlar ve yeni kelime dağarcığı gereklidir. Değişim Körlüğü: Peşi sıra gelen görüntülerdeki büyük değişimleri tespit edememe durumudur. Dikkatsizliğe Bağlı Körlük: Temel görevle ilgisi olmayan ama hedef uyaranla aynı görüntüde beliriveren beklenmedik uyaranı bildirememe durumudur. Genellikle sihirbazlar (muhtemelen Değişim Körlüğünün ve Dikkatsizliğe Bağlı Körlüğün ne demek olduğunu bilmeden) bu durumlardan kendilerine pay çıkararak gösterilerini sergilerler. İKİNCİ KISIM: BİLİNÇ BİLİMİNİN TEMEL İLGİ ALANLARI 4.1. Beyinsel Akromatopsi: Renk nitelcelerinin iz bırakmadan kaybolması hastalığıdır. Hasta görsel korteksteki bir hasara bağlı olarak renk görme yetisini kaybeder, üstelik gözlerinde ve duyusal dalga boyunu ayırt etmekte bir sorun yokken. Hastanın renklerle ilgili geçmişi kaybolur. 4.2. Görsel Agnozi: Tutarlı görsel nesnelerin kaybolması hastalığıdır. Algısal bilinçte renk, parlaklık, yüzey, boyut ve şekil gibi nitelikler tek bir sıkışık bilgi paketi halindedir. Bu pakete simüle veya temsil de denebilir. Algısal bilinçteki bu paketin düzgün işlememesi, görsel agnoziye sebep olur. a) Tamalgısal agnozi: Biçimler ve nesneler tanınamaz, isimlendirilemez, sayılamaz. Hastalar kör değillerdir ama örneğin yollarını bulmakta zorluk yaşarlar. b) Birleşimsel agnozi: Bu hastalıktan mustarip hastalar örneğin yaptıkları çizimleri tanıyamazlar ancak belleklerinden tanınabilir imgeler çizebilirler (çizgi-çizgi kuramı). Prosopagnozi: Birleşimsel agnozinin yüz tanımadaki hastalığıdır. Hastalar bir yüze baktıklarında göz, burun, kaş, kirpik vb. görürler ancak bu gördüklerini bir araya getiremez, bütüncül göremezler. Nominalizm akımının sadece etrafta tekil ağaçlar gördüğünü ama bahçe veya tümel olarak ağaç görmediğini söylemesi gibi, prosopagnozi hastaları da bir yüze baktıklarında sadece birtakım uzuvlar görürler. 4.3. Semantik Bunama: Nesnelerin anlamının kaybolması hastalığıdır. Hasta nesnelerin işlevlerini bilemez, ona yapancı gelir her şey. Tıpkı bir çocuğun basit dünyası gibidir. 4.4. Simultanagnozi: Fenomenal arkaplanın kaybolması hastalığıdır. Hastalar çevrelerine dair uzaysal haritalardan yoksundurlar 4.5. İhmal: Fenomenal uzayın kaybolması hastalığıdır. Hastalar nesnelerin genellikle yalnızca sağ tarafını görebilirler. Bunun nedeni rahatsızlığın sağ arka pariyetal lobda gerçekleşmesidir. Hastalar nesnelerin yalnızca sağ tarafını görürler ancak onu bir yandan da bütün görür gibidirler. Örneğin hastalara saat çizmeleri söylendiğinde yarım bir çember çizerler ve o çemberin içinde on iki birim saati yerleştirirler. 4.6. Akinetopsi: Görsel hareketliliğin kaybı hastalığıdır. Hastaların bilincindeki temsili görsel dünya durağanlaşır ve beyindeki sinema donuk enstantaneler haline gelir. Gördükleri yalnızca aniden değişen hareketsiz fotoğraflar dizisidir. Örneğin hastalardan şunu duyabilirsiniz: “İnsanlar birdenbire orada veya buradalardı, ama ben onların hareket ettiklerini görememiştim.” 5. Görsel Bilincin Davranıştan Nöropsikolojik Ayrışımları 5.1. Körgörü: Kavramdaki “görü” ne demektir? Araştırmacılar bunu “zorlanmış-seçim görevi” ile açıklamışlardır. Açıklamaya göre, görülmeyen uyaranın bilincin dışında işleme kabiliyeti korunur ve devam eder. Örneğin kör bir deneğe kapalı bir alanda ışık açık mı diye sorulduğunda, denek her ne kadar bu soruyu saçma da bulsa, açık veya kapalı olarak cevaplandırdığı tahminlerde genellikle başarılı olduğu görülmüştür. 5.2. Prosopagnozide Örtük Yüz Tanıma: Yüz algılama ya da tanıma eksikliği hastalığıdır (örnek: Mr. Robot dizisinde Elliot’ın kız kardeşini tanıyamaması). Ancak araştırma bulgularında ortaya çıktı ki hastaların tanıdıkları yüzlere (o esnada tanımasalar da örneğin anneleri, öğretmenleri vs.) gösterdikleri deri iletkenliği tepkilere tanımadıkları yüzlere oranla epey belirgin düzeyde farklı. 5.3. İhmalde Kelimelerin ve Nesnelerin Örtük Tanınması: Deneyde hastaya bir fotoğraf gösterilir ve fotoğrafta bir yangında yanan ev (sol tarafta) bir de normal ev (sağ tarafta) vardır. Hasta görünüş itibariyle iki ev arasında bir fark algılamaz ancak ona hangisinde yaşamayı tercih edeceği sorulduğunda normal olan evi işaret eder. İhmalde, hasar sağ posterior pariyetal lobda olduğu için hasta sadece sağ tarafındakileri görebilmektedir. 6. Öz-farkındalığın Nöropsikolojik Bozuklukları 6.1. Amnezi: Bir sabah uyanıp kim olduğunuzu, nerede olduğunuzu bilmediğinizi hayal edin. Otobiyografik belleğiniz hepten kaybolmuş olsun. İşte bu amnezidir ve amnezi hastaları şimdiki zamanda yaşamaya mahkumlardır: ne geçmişini bilebilirler ne de geleceğe bir anı taşıyabilirler. 6.2. Ayrık-beyin: Sağ ve sol yarıkürelerin temel nöral bağlantılarının kasıtlı olarak kesilmesiyle oluşur. Bu hastalara örneğin bir fotoğraf gösterilsin ve fotoğrafın solunda silah ve sağında gül olsun. Hasta soldakini (silahı) gördüğünü söyler ancak bunu söylerken eliyle sağdakini (gülü) işaret eder. 6.3. Anosognozi: Bedendeki eksikliğin farkında olmama hastalığıdır. Örneğin bir hastanın bacağı felç olmuş olsun, ona bacağına ne olduğu sorulduğunda hiçbir şey olmadığını söyleyecektir. Hasta felç olduğunun farkında değildir, yürüyemese veya yürümekte zorlansa da felç olduğunu inkar edecektir ve hemen bir hikaye uydurmaya başlayacaktır. 6.4. Somatoparafreni veya Asomatognozi: Bedeni tanıma yokluğudur. Hasta uzvunu benliğinin bir parçası değil de yabancı bir şey olarak hisseder. Bu hastalar örneğin bir gece vakti yataklarında kendi bacaklarını gördüğünde korkudan yataktan düşebilirler. Ayrıca anoreksiya nervoza hastalığı da somatoparafreniye girmektedir. "...ne gördüğümüzü yalnızca görsel bilgi değil, ne görmemiz gerektiğine dair güçlü inançlarımız ve hislerimiz de belirler, inançlarımızın ve hislerimizin merceği, bilinç ve öz-farkındalık yolundaki bilgiyi ağır bir biçimde tahrif edebilir." 6.5. Bilişsel Nöropsikiyatri ve İnanç Sistemlerinin Eksiklikleri a) Capgras Sanrısı: Bu hastalar aile bireylerinin artık eskisi gibi olmadığını, sanki onların götürülmüş ve yerlerine onlarla aynı gibi görünen robotlar ve kopyalar getirildiğini söyleyebilir. Ancak telefon konuşmasında hasta karşısındakini daha net tanırlar, telefondaki kişilerin yüz değil de ses temelli oluşu bu durumun nedenini açıklamaktadır: Hastanın biliş kanalı karşısındakinin babası gibi göründüğünü söyler ancak duygu kanalı kalır ve karşısındaki babasıymış gibi hissetmez. b) Fregoli Sanrısı: Belirli bir kişinin temsilinin yüz tanıma sisteminde aşırı etkinlik göstermesi hastalığıdır. Örneğin hasta her yerde sevgilisini gördüğünü, onun sürekli kılık değiştirerek kendisine göründüğünü söyleyebilir, sevgilisi başka bir şehirde olsa bile. c)Sol-yarıküre Yorumcusu ve Sağ-yarıküre Şeytanın Avukatı: Bu kurama göre sol-yarıküre anlatı inşa ederken sağ-yarıküre de eleştirel tarzda inceler ve sorgular. "Bir şeyler ters gittiğinde ve simüle edilen dünya değiştiğinde, kolayca öznel dünyamızı nesnel dış dünyayla karıştırırız ve aynı kalanın kendimiz, değişmesi gerekenin dışımızdaki dünya olduğuna inanırız. Bilinçli beyin, kendisindeki eksikliklerin çoğuna kördür." İKİNCİ KISIM (II.): BİLİNCİN NÖRAL BAĞINTILARI (BNB) Filozoflar zihin ve beyin arasındaki bağlantıyı kavramak için bilinç olayları ile beyin olaylarını birbirine bağlayan bir bağlılık ilişkisinden bahsederler: Her bütün ve bilinçli olay için, ona karşılık gelen bir beyin olayı da vardır. Bu, bilinç ve beyin arasındaki eşdeğişirlik ilkesidir ancak bu ilişkinin tek yönlü bir ilişki olduğuna dikkat edilmelidir. "PET ve fMRI gibi işlevsel beyin görüntüleme yöntemleri, beynin metabolizmasında veya kan akımında neler olduğunu yansıtır ve değişimleri beyin anatomisine göre kesin bir yere yerleştirebilirler, fakat zamansal kesinliği yakalayamazlar. EEG ve MEG gibi beyin-algılama yöntemleri ise beyindeki nöral ve biyoelektriksel sinyalleşmeyi yansıtır ve bu sinyallerdeki zamansal değişimlerin yerini kesin bir şekilde tespit edebilirler, fakat kaynaklandıkları yeri beyin anatomisine yerleştirmede aynı kesinliği yakalayamazlar." 7. Bir Durum Olarak Bilincin Nöral Temeli Üzerine Çalışmalar 7.1. Anestezi: Dışsal uyaranlar tepkisizlik ve fenomenal bilincin yokluğu durumudur. Amnezide anestezik maddeler kullanılır ve kişi zaman hissini kaybeder ve deneyim yokluğu yaşar. Ayrıca, deneylerde bilinç kaybolurken talamusun etkinliğinde düşüş görülmüştür. 7.2. Epileptik Nöbetler ve Derin Uyku: Kişinin konuşurken dahi aniden durması ve boşluğa bakakalması durumudur. Deneylerde hastanın epileptik nöbet geçirirken korteksinde yavaş frekanslı EEG dalgalar görülmüştür. 7.3. İçe-kitlenme Sorunu: Bilince değil de motor-çıktıya ait bir eksiklik durumudur. Kişi tamamen hareketsiz ve uyaranlara karşı tepkisiz kalır, oysa zihinsel faaliyetleri hâlâ devam etmektedir. 7.4. Bitkisel Hayat ve Diğer Kapsamlı Bilinç Bozuklukları: Bitkisel hayattaki hastaların bilinçsiz olduğuna dair genel bir kanı vardır ancak bu alandaki son çalışmalar hastaların içsel olarak bilinçli olabileceğini göstermiştir. 7.5. Tersine Zombiler: Felsefedeki tipik zombi dışsal olarak bilinçli görünür ancak içsel olarak bilinçsizdir. Tersine zombide ise kişi dışsal olarak bilinçsiz görünürken içsel olarak bilinçlidir. Sonuç: Tepkisiz görünen hastalar fenomenal bilinçten yoksun olmak zorunda değildir. 8. Görsel Bilincin Nöral Temeli Üzerine Çalışmalar İki Gözün Rekabeti Çalışmaları: Sol göz hep tavşanı ancak sağ göz hep çiçeği görür, ancak görsel bilinçte her birkaç saniyede bir bilinç içeriği değişir ve çiçek ile tavşan sırasıyla birbiri ardına görünür. Bilince tavşan ulaştığında tavşan alanı, çiçek ulaştığında çiçek alanı etkinleşir. Belirli nesne türlerinin işlenmesi için özelleşmiş alanlar, aynı tür nesnelerin görsel bilincine de doğrudan katkıda bulunuyor sanki. Bilinç Kuramları 9. Güncel Felsefi Bilinç Kuramları 9.1. Çoklu Taslaklar Kuramı (Dennett): Kurama göre zihin temelde bir bilgi-işleme sistemidir. Dennett’a göre bilinci açıklamak için ihtiyaç duyulan tek şey belirli bilgi türlerinin erişim yarışını nasıl kazandığını ve seçilmiş bilginin dışsal davranışı nasıl yönlendirdiğini betimlemektir. (elemeci maddecilik-davranışçılık-işlevselcilik karışımı) 9.2. Duyu-motor Kuramı (O’Regan ve Noe): Kurama göre bilinç beynimize değil dünyayla davranışsal etkileşimlerimize dayandığı için beyin etkinliğinden kaynaklanmaz (davranışçılık). Gerçek deneyimler duyu-motor etkileşimler olmaksızın gerçekleşmez (bu nedenle rüyayı deneyimden saymazlar ama örneğin bir makine bilinçli olacaktır). "İnsanlardaki ve hayvanlardaki bilinci anlamak içeriye, içimizdeki gizli yerlere değil, bütün bir canlı olarak her birimizin çevremizdeki dünyada, dünyayla birlikte ve dünyaya cevaben yaşam süreçlerini devam ettirdiğimiz yollara bakmamızı gerektirir ... Siz beyniniz değilsiniz ... Anlamlı düşünce, sadece çevresiyle dinamik bir şekilde ilişki kuran bütün bir canlıda ortaya çıkar... Aslında aynı şey bilinçli zaman dilimlerimizin niteliği için de doğrudur." 9.3. Biyolojik Doğalcılık (Searle): Kurama göre bilinç biyolojik bir fenomen, beyin etkinliğinin daha üst düzeydeki bir özelliğidir. Bilinçli fenomenlerin tamamı, nöral sistemlerin beliriveren nitelikleridir; bu nedenle bilinç tümüyle nörobiyolojik süreçlerden kaynaklıdır. Ancak bilinçli fenomenler öznelliğe sahiplerdir. 9.4. Doğalcı ikicilik (Chalmers): Kurama göre, bir bilinç kuramı bize bilincin ne olduğun ve nasıl var olduğunu söylemez; ancak bilincin dünyadaki diğer fenomenlerle (beyin) nasıl bağlantı kurduğunu açıklamalıdır. Bilinç fizikselin bir parçası değildir. 9.5. Üst Düzey Bilinç Kuramları: Kurama göre, zihinsel durumları bilince taşıyan şeye sahip olmadıkları için bebekler ve hayvanlar bilinçsiz zombilerdir. 9.6. Dışsalcı Temsilcilik (Tye, Dretske): Kurama göre, tüm bilinçli durumlar esasında temsilidir. Beynimizde mavi hiçbir şey bulunmaz, beynimizde bulunanlar dışımızdaki dünyada maviliğin varlığını temsil eden nöral etkinliklerden ibarettir. Deneyimin saf içsel olan hiçbir özelliği yoktur. 9.7. Nörofenomenoloji (Varela, Lutz, Thompson, Noe): Husserl. Fenomenolojiyi bilincin nörobilimi için ilham kaynağı alırlar. Fenomenoloji naif bulduğu için bilimi reddeder, nörofenomenoloji de deneysel bilinç biliminin dışında iş görür. Birinci-şahıs bakış açısına verdikleri önem onları Doğu psikolojisine ve özellikle Buda’ya yakınlaştırmaktadır. "Bilinç için kritik öneme sahip süreçler, kafanın içindeki nöral olaylarla sınırlı olmaktan ziyade, beyin-beden-dünya ayrımlarından geçer..." – Thompson & Varela 9.8. Refleksif Tekçilik (Velmans): Kurama göre deneyimlerimizin niteliksel özellikleri beyin tarafından üretilir ancak biz onları dış dünyaya yerleşmiş halde deneyimleriz. Deneyim beyinde değil ise dış dünyada nerededir? Kuramın bu soruya bir cevabı yok ne yazık ki. 9.9. Sanal Gerçeklik Kuramı (Metzinger, Lehar): Kurama göre deneyim beynin içindedir, orada sanal gerçeklik vardır ve dünya kafanın içindedir. Yalnızca beyin tarafından üretilmiş imgeleri görürüz ancak onların kendilerini de gördüğümüze inanırız. Görüldüğü üzere bu kurama göre insanlar fenomenal avatarlar veya nörosimülasyonlardan ibaret. 10. Deneysel Bilinç Kuramları 10.1. Günümüz Deneysel Bilinç Kuramlarına Bir Bakış a) Kapsamlı Çalışma Alanı Kuramı (Bears): Kurama göre iki farklı türe ayrılabilecek bir bilgi-işleme merkezinden ibarettir bilinç. Seçici dikkat: tiyatronun “sahne ışığı” dışında kalan karanlık. Dikkat ve işleyen bellekle bilinç neredeyse özdeş bu kuramda. b) Nörobiyolojik Kuram (Crick ve Koch): Kuram bilince dikkat kesilir. Bilincin kesin tanımını yapmaya çalışmamak gerektiğini çünkü bunun imkansız olduğunu söyler. c) Dinamik Çekirdek (Tononi ile Edelman) ve Bilgi Bütünleştirme Kuramı (Tononi): Bilinçle bağlantılı olanın anatomik birimler halinde dinamik çekirdeğe katılan nöronlar olmadığını, bunun bütüncül bir etkinlik olduğunu söyler. Bilincin belirimi için önemli olan bilginin sistem içinde ne kadar dağıtıldığı değil sistem tarafından ne kadar bilginin bütünleştirildiğidir (Kapsamlı Çalışma Alanı Kuramındaki gibi). d) Talamokortikal Bağlama Kuramı (Llinas): 40 Hz civarındaki eşzamanlı nöral etkinlik yoluyla bu iki talamokortikal döngünün etkileşime girmesinin, algı içeriklerini tutarlı tek bir deneyim halinde bağladığı varsayılmıştır. e) Tekrarlayan işleme kuramı (Lamme): Kurama göre bilinç için kritik öneme sahip olan şey görsel korteksteki işlemenin hızı ve doğrultusudur. f) Mikrobilinç Kuramı (Semir Zeki): Kurama göre önce konum-bilinci, ardından sırayla şekil, renk ve hareket-bilinci beliriverir ve tüm bu zamansal eşzamansızlık yarım saniyede gerçekleşir. g) Olanın Hissi Anlamında Bilinç (Damasio): Kurama göre bedensel-duygusal sinyaller akıl yürütmeyi ve akılcı karar vermeyi yönlendirir; bu nedenle duygu, akıl yürütme için zorunludur. Frontal lob lezyonu olan hastalar duygusal sinyalleri kaybettikleri için akılcı karar veremezler. Kuram, bilincin oluşmasında duyguların ve bedenin rolüne işaret ederken; atomculuğu reddeder ve bütüncüldür. Buna göre bilinç bedenlenmiş, bir benliğe ait olmuş ve duygusal olarak temellendirilmiş hisler tarafından oluşturulmuştur. 10.2. Analiz: Bilinç Kuramlarında Tartışılan Temel Meseleler a) Bilincin konumu: Dışsalcılık ve içselcilik tartışmasıdır. Bilinç nerede bulunur? Dış dünyayı ve fiziksel nesneleri doğrudan gördüğümüzü sansak da bu dünyanın içsel bir simülasyonudur. b) Bilincin temel doğası: Fenomenoloji ve biliş bilimleri tartışmasıdır. Bilinç ve bilişsel işlevler arasındaki ilişki nedir? Bilinç bilişten (düşünmek, dikkat, vb.) bağımsız mıdır? c) Fenomenal bilincin temel biçimi: Atomculuk ve bütüncülük tartışmasıdır. Yapısalcılık ile Geştalt psikolojisi arasında da yaşanmıştır. Bilinç basit nitelceler toplamından mı ibaret yoksa birleşik bütüncül bir fenomen mi? çoklu mikrobilinçler mi arıyoruz yoksa talamokortikal şebekelerin içinde birleşik tek bir biyoelektrik katman mı? 11. Değişmiş Bilinç Durumu (DBD) Nedir? Bazen deneyim akışı normal şartlarda mümkün olmayan örüntüler yaratarak bütünüyle sıradışı biçimlerde görünür. Deneyimin bu sıradışı çeşitliliği ise değişmiş bilinç durumları olarak adlandırılır. DBD’ler geçici ve geri dönülebilen durumlardır. 12. Rüya Görme ve Uyku Geleneksel inanışa göre beden ölüm benzeri bir hale girerken ruh bedenden kurtulur ve ruhani bir aleme geçer. Rüyada görsel (oksipitotemporal), duygusal (amigdala), motor (frontal korteks) alanlar etkindir ancak eleştirel düşünme ve öz-farkındalıkla ilgili prefrontal korteksteki alanlar etkisizdir. Rüyalar öznel ve içebakışsal bildirimlerle ilgili olduğu için davranışçı psikoloji yaklaşımının kapsamı dışına itilmiştir. Dennett ise kuramında beyinde görülmemiş rüyaların saklandığı bir kütüphane olabileceğini söyler. Kurama göre rüya kasetlerinden biri belleğe bırakılır ve böylece uykudayken sahte anılar görürüz. Bir diğer kurama göre ise uykudayken insan hep rüya görmektedir ancak gördüğü rüyaları hatırlamakta başarısızdır (amnezi). 1953 yılında Aserinsky ile Kleitman REM uykusunun rüyayla sıkı bağlantısı olduğunu keşfetmişlerdir ve o günden günümüze dek nöropsikoloji çalışmaları devam etmektedir. 12.1. Hipnagojik ve Hipnopompik varsanılar: Uyanıklıktan uykuya kısa süreli geçiş durumundayken içsel olarak meydana getirilen imgeler hipnagojik varsanılar, tersi ise hipnopompik varsanılar olarak adlandırılır. 12.2. Uyku Felci: Karabasan (kalp ağrısı). Uyanıklık ve REM uykusuyla ilişkili kas gerginliği yitiminin bir karışımıdır. Kişi kendini uyanık hisseder ama bedenini hareket ettiremez. 12.3. Uyku Zihinsel Etkinliği ve Rüya Görme: Uyku zihinsel etkinliği tek bir duyu modalitesinde gerçekleşen, sabit kalan veya kendini aynı biçimde tekrar eden tek bir imgeden oluşurken; rüya görme ise çoklu duyu modalitelerinde, değişim ve ilerleme gösteren, karmaşık, düzenli ve hareketli görüntüler içerir. 12.4. Rüya İçerikleri: Rüyalardaki en evrensel konular takip edilmek ve kovalanmak; fiziksel saldırıya uğramak, yüksek yerlerden düşüyormuş gibi korkudan donakalmak; kapana kısılmak ve bundan kaçamamak; kaybolmak ve boğulmaktır. Görüldüğü üzere genelde olumsuz. Müzisyenler hiç duymadıkları parçaları işitebilirler. Bedensel ve dokunsal deneyimlerden koku, tat ve özellikle ağrı en seyreklerdir. 12.5. Neden Rüya Görürüz: Her kuram soruyu farklı cevaplamıştır. Kuramlara göre bunun nedeni, nöral etkinliğin yan etkisidir (rasgele etkinleşme kuramı); rüyalar bazı sorunları çözer (sorun-çözme kuramı); rüyalar yaşamdaki olumsuz şeyler hakkında daha iyi hissettirir (zihinsel sağlık kuramı); rüyalar bazı şeyleri güvenli bir ortamda uygulamamızı sağlar (tehdit simülasyon kuramı). 12.6. Berrak Rüya Görme: Rüyada bir bütün olarak sahnenin inanılırlığını sorgulayamayız. Rüya olduğunun farkına varma lucidity, bu olduğunda berrak bir rüya ve rüya içerisinde uyanış lucid dream, bu kişiler ise lucid dreamers olarak adlandırılır. Oldukça keyiflidir. Keşke tekrardan berrak rüyalar görsem. 12.7. Kötü Rüyalar ve Kabuslar: Kişi uyansa bile heyecanlı veya altüst olmuş halde kalabilir. Kötü rüyalar güçlüklerin üstesinden gelmek için tehdit edici olayları simüle eder. 12.8. Gece Dehşeti: Kişiler yüksek sesli çığlık atarak uyanır. 12.9. Uyurgezerlik ve Gece Gezginliği: Kişinin değişmiş bir bilinç durumunda çevresinden kısmen haberdar olduğu ama uyuduğunu fark etmediği ve gerçek olmayan amaçlar peşinde koştuğu karmaşık davranışlar ve hareketlerdir. Tipik uyurgezerlik rutin davranışlar içerirken gece gezginliği daha uzun sürelidir. 12.10. REM Uykusu Davranış Bozukluğu ve Rüyada Gezme: Kişi kabus görür ve bedeni rüyada görülen davranışların gerçekmiş gibi tepki verir. 13. Hipnoz Bir fenomen olarak hipnoz ne uykuya ne de amneziye denk düşer. Hipnotize edilecek kişilerde edilebilirlik vasfı aranır. Peki Hipnoz tipik bir DBD midir yoksa kişilerin beklentileri ve oyunun kurallarını doğrultusunda davrandığı sosyal durum mudur? Deneklere renkli olduğu söylendiğinde renklerle ilgili kortikal alanların sanki gerçekten de renkliymiş gibi etkin bir biçimde çalışması hipnozun DBD olduğuna dair güçlü bulgular sağlamaktadır. "Hipnotize edilmiş kişiye uzatmış olduğu kolunun ağırlaşmaya başladığı söylendiğinde kişinin kolunu aşağıya indirmesi ilginç değildir. İlginç olan, kolun gerçekten ağır olarak hissedilmeye başlamasıdır. Hakiki bir hipnoz deneyimini aşikar bir itaat davranışından ayıran şey, kişinin telkin edilen olayın hakikatten gerçekleşiyor olduğuna dair inancıdır." – Kihlström 14. Üst Biçim Durumları Temelde iki biçimdir: Zihin ya tek noktaya yönelir ya da dikkat alanı genişler. Üst biçim davranışları saf mutlulukla karakterize olur. 14.1. Meditasyon: Dikkatin kontrol edilmesi ve yönlendirilmesi durumudur. Deneklerde 40 Hertzlik EEG etkinliğinin görüntülenmesi, meditasyonun dikkat üzerindeki etkisine dair önemli bir bulgudur. 14.2. Optimal Deneyim ve Akış: Hayatlarımızın en iyi anlarını diğerlerinden ayıran bir üst duygusal bilinç durumudur. 14.3. Koşucu Coşkunluğu: Uzun süreli koşularda açığa çıkar. Kişiler mutluluk, zamansızlık, doğayla bir olma, iç ahenk, sınırsız enerji, hafifleme vb. durumlar deneyimlerler. 14.4. Beden Dışı Deneyimler: Kişinin kendini dışarından üçüncü şahıs bakış açısından görmesi durumudur. Bedensizleşme, yer değiştirilmiş bir bakış açısı, kendine bakış temel niteliklerdir. Temporal birleşim yerlerinde nörolojik anormallikleri bulunan hastalarda görülür. 14.5. Ölüme-yakın Deneyimler: Nörobilimin temel maddeci yaklaşımına karşı ciddi meydan okumadır. Ölüme-yakın deneyimimi deneyimleyen kişiler yataklarından yukarıya yükselip yukarıdan kendini ve odayı gördüğünü ve bunu betimlediğini söyleyebilir. Üstelik bu kişi ameliyat odasında ameliyat anında bilincini kaybeden kişi olabilir. 14.6. Mistik Deneyimler: Ruhsal uyanış ve aydınlanma ile karakterize edilir. Sonsöz: Bu kısımda yazar kendi bilinç pozisyonundan bahseder: "Bilimin, cansız fiziksel maddeden yaşamın belirişini açıklayabildiği gibi, aynı şekilde bilincin beyin etkinliğinden nasıl belir(iver)diğini de bir gün açıklayabileceği konusunda iyimserim." Yazara göre akla yatkınlığı en düşük kuramlar şunlardır: Elemeci maddecilik (fenomenal bilincimizin varlığını reddeder), indirgemeci maddecilik (bu da aynı), epifenomenalcilik (bilincin nedensel role sahip olduğunu reddeder), dışsal bilinç kuramları (bilincin yeri beyin değil). Bu kuramlara nispeten daha makul olan ise zayıf belirimci maddeciliktir (bilinç beyin etkinliğine ontolojik olarak bağlı ve onsuz mevcut olamaz). Zayıf belirimci maddecilik üst paragraftaki alıntıda da görüleceği üzere güçlü belirimci maddeciliğe oranla bilincin bir gün açıklanacağı konusunda daha iyimserdir. Yazar bilinci içsel bir varoluş olarak görür ve atomcul olmaktan ziyade bütüncül bir tutum içerisindedir. Biraz da yazarın deneysel rüya kuramı olan tehdit-simülasyon kuramından bahsedeyim. Kuram esasında şu sorudan hareket eder: Eğer rüya görme esasen simüle edilmiş bir algı dünyasıysa, ne tür simülasyonlar bilhassa yararlı olabilirdi? Yazarın bu soruya dair cevabı, beynin kendi hayatta kalma becerilerini doğada karşılayabileceği tehlikeli olaylar için özelleşmiş bir savaş-ya-da-kaç simülatöründe (yani rüyada) eğitiyordur olmuştur. Buradan hareketle yazar, kuramını evrime dayandırarak, insan evriminin tarihinde ve atalarımızın karşılaştıkları hayatta kalma baskılarına verdikleri tepkilerde böyle bir işlev hasıl olmuşsa, rüya içeriklerinin bugün de bu tehdit simülasyonu işlevini yansıtması gerektiği sonucuna varmıştır. Bilinç tartışması kadim bir tartışmadır ve görünen odur ki disiplinler-arası bir çalışma olmadan bilincin gizemi çözülecek değildir. Bilinç biliminin temelini oluşturacak temel disiplinler felsefe, psikoloji ve nörobilim olacaktır. Zor soru, izah gediği, yarasa olmak nasıl bir şeydir vb. tartışmalar güncel bilinç tartışmalarını destekleyecek ve psikoloji ve bilhassa nörobilimin deneysel çalışmaları bilincin gizemini çözerken anahtar işlevi görecektir. En azından bunu umabiliriz.
Bilinç - Öznelliğin Bilimi
Bilinç - Öznelliğin BilimiAntti Revonsuo · Küre Yayınları · 201715 okunma
··
2.420 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.