Gönderi

288 syf.
9/10 puan verdi
Uzun bir aradan sonra tekrar Palahniuk'a ve yeraltına, görmezden geldiğimiz yere, dönünce tıkandığımın farkına vardım. Tıkanma doğru kelime değil ama ilk akla geleni! Buna tükenme de diyebiliriz bir nevi, her yeni gün ulaşmaya çalıştığımız ama bir yere kadar ilerleyip tıkandığımız ihtiyaçlarımız. Her cinsten taşlarla inşa ettiğimiz hayatımız eninde sonunda başımızda patlarken, günün birinde kitaptaki küçük pislik gibi bizim de hedefimiz hayatımızın İsa'sı olmak; sevgiye ihtiyaç duymayacak kadar çok sevilmek. Çelişkinin vahimliği de tam burda ortaya çıkıyor işte. Bu hayatta ne yapıyoruz, ne yapmaya çalışıyoruz? Kendimizi neyin peşinde tüketiyoruz? Değiyor mu peki? İşte bu soruları kendimize sorup yanıtlamamız gerekiyor. Chuck'u bu yüzden seviyordum sanırım, zihninden geçen en başta basit gibi görünen düşüncelerin gerçekte hayat tecrübesi ışığıyla yoğrulduğunu ortada, kişisel gelişim adı altında pohpohlanan dilin bomboş olduğu zırvaları okuyacağınıza yeraltı okumak insana daha çok şey katıyor bu yüzden. Biraz hebele hübeleden sonra kitabın görünen kısmına ayak basmak gerekirse; tıp fakültesinden atılan sonra kafasının tahta eksik olan kısmını çalıştırıp ortada kalmamak için kendince bir çözüm bulan bir delinin ve en önemlisi çevresindekilerin hikayesini okuyoruz. Kitabın başında bu kitabı bırakın diyor , mutlaka yapılacak daha zevkli bir şeyler vardır, gidin tv izleyin. Tabi bu, evrensel lisanda okumaya devam edin demektir ama ben tam tersini yaptım, gittim uzun zamandır bakmadığım vizonteleye bir göz gezdirdim. Kitaptaki goril ve adam hem gerçek hem de bir metafor aslında. Rastladığım saçma sapan "İşte benim stilim" programında olan da adamla gorilin ilişkisi gibiydi; jüri (gorile benzeyen kadın hatırınıza gelmiş olmalı) kestane yerine laf ile görüyordu işini, karşısındaki kadın da saf, mutlu, aptal yerine konmaktan memnun bir şekilde rol kesiyordu. İşte Palahniuk bu zamanlarda bizzat yaşadığımız gerçek ve trajikomik bir olayı anlatıyor. Bazen ise ilaç ve kimyasal madde terimlerine giriyor, bu konuda bilginiz varsa çok daha güzel gelecektir. Kitabı okurken en az kendisi kadar deli olan en yakın arkadaşının taş biriktirmesi bana Gogolun biriktirdiği ölü canları anımsattı; ikisi de bunu daha fazla güç için yapıyordu, ikisinin yaptığı da saçma, dışarıdan bakılınca aptalca olan ama aslında büyük bir anlamı olan şeylerdi sonuçta. Her dakika bize aksettirilmeye çalışılan amerikan rüyasını dövüş kulübünde olduğu gibi burada da eleştirmiş Chuck ; daha iyi, daha hızlı, daha güzel, daha yakışıklı ve sonuç olarak daha mükemmel olmak zorundayızdır bu rüyaya göre. Ama adı üstünde bu sadece bir rüyadır, daha büyük evimizin olması bizi mutlu eden, özgürleştiren bir şey değildir. Bir deyiş vardır bilirsiniz: "Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır" Ancak bu aşamadan sonra, gerçekten sizi mutlu eden ayrıntıları görmeye başlarsınız. Sonuç olarak ben çok beğendim ve beynimde büyük bir çekmece açtım bile bu kitaptakiler için. Okurken durup düşünmek gerektiren yerler fazlasıyla tatmin etti. Keyifli bir okumaydı sanırım. Daha çok şey söylenir tabi, sizlere iyi okumalar :) Not: Kitapta birkaç rahatsız edici erotizm örneği var, hassas okuyuculara dikkate almamalarını öneririm.
Tıkanma
TıkanmaChuck Palahniuk · Ayrıntı Yayınları · 20032,876 okunma
··
145 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.