Gönderi

KOT'UN BLUCİNLE MACERASI !... "Bluejean / Blucin" Türkçeye "kot" adıyla mı çevrildi ?.. Bunu merak edenlere hemen "hayır" yanıtını verelim.. “ Kot", Türkiye'ye bu kumaşı getirterek üretim yapan Arnavut asıllı terzi / girişimci Muhteşem (Kot) Bey'in soyadıdır.. Yani, Amerikalıların teknik olarak "denim" olarak bildiği, halkın ise "bluejean" diye isimlendirdiği mavi kaba pamuklu kumaş türünün Türkçe karşılığı değildir.. Ancak "kot", sözcük dağarcığımıza tıpkı jilet (Gilette) ve cip (Jeep) gibi, özel bir marka olduğu halde bir ürün sınıfının genel adıymış gibi yanlış bir şekilde sızmıştır.. Muhteşem Kot, küçük yaşta ailesiyle birlikte Kosova'dan Anadolu topraklarına göç edip Edremit'e yerleşiyor. 20. yüzyılın başlarında babasından kendisine kalan 8 altın lira ile Paris'e gidip terzilik okuyor. Kot, Türkiye'ye dönüşünde İstanbul'a yerleşiyor ve terzilik yapmaya başlıyor. Kaliteli ürünleri ile kısa zamanda ünleniyor. 1940'lı yılların sonunda Fransa'ya yaptığı bir gezide "denim" (bluejean) kumaşından ürünlerle karşılaşıyor Kot... Çözgü iplikleri indigo boyalı, atkı iplikleri ise doğal renginde yani beyaz olan bu kumaş o tarihlerde Avrupa'da iyice popüler bir kumaştır.. Muhteşem Kot, sağlamlığına ve dikişlerine hayran olduğu bu kumaşı, Türkiye'de üretmeye karar veriyor.. Kot'un blucinle Fransa'da tanışması doğal. Zira, Fransa'nın Nimes kenti tıpkı İtalya'nın Cenova kenti gibi özellikle bu alanda ön plana çıkan bir kent. "Bluejean" nasıl adını Cenovalı denizcilerin "Bleu de Genes" (Cenova mavisi) diye adlandırdıkları kumaştan alıyorsa, Amerikalıların söylediği şekliyle bu "denim" kumaşı da adını Fransa'nın Nimes kentinden alıyor. Kumaş Atlantik'i geçince "serge de Nimes" (Nimes'ten gelen çapraz dokunmuş kumaş) olarak anılıyor. Uzun gelince de önce "de Nimes", zamanla da "denim" deniyor.. Kumaşın hikâyesi de ilginç. Başrolünde, ABD'de 1853 yılında, daha 24 yaşında bir Alman göçmeni olan Levi Strauss var. Strauss, "Altına Hücum" döneminde madenciler için ürettiği branda bezinden (kanvas) pantolonlar için "sürtünerek bacaklarımızı acıtıyor" şeklinde şikayetler alınca, malzemeyi değiştirmeye karar veriyor. Bu malzemenin yerini Güney Fransa'daki Nimes şehrinden fitilli desene sahip, çift katlı dokunmuş kumaş alıyor. İşe bakın ki, Nimes kenti bu kumaşın atalarıyla 18. yüzyılda Osmanlı sayesinde tanışmıştı. Nimes'teki dokuma endüstrisi Avrupa için yeni olan bu dokuma biçimini Türkiye'den mavi beyaz pamuklu kumaş ithal ederek geliştirmişti. Marsilya Ticaret Odası arşivlerine göre, kaba mavi pamuklu kumaşlar, Marsilya limanlarına İzmir'den gelmişti.. Halil İnalcık'a göre, Osmanlı'nın güney vilayetlerinde mavi pamuklulardan üretilen bluejean daha sonra İspanya'ya geçti ve plantasyonlarda çalışan işçiler ilk olarak giymeye başladılar. Oradan da zamanla tüm dünyaya yayıldı. Anadolu'nun mavi pamuklu kumaşı çıktığı dünya yolculuğunun en önemli durağı olan ABD'de 1890'lı yıllar geldiğinde artık "501" oluyordu.. İşte Kot, Fransa'da, Anadolu'dan yüzyıllar önce Avrupa'ya aktarılmış bir kumaşın çağdaş versiyonu ile karşı karşıyaydı. Onun da misyonu bu kumaşı Anadolu'ya döndürmek olacaktı !.. Kot, Türkiye'ye döner dönmez işe koyulup Galata'da Saint Pierre Han'da bu denim kumaştan pantolonlar üretir ve bunları kapı kapı dolaşıp pazarlamaya başlar. İstanbul Necati Bey Caddesi'nden Ankara Hergele Meydanı'na kadar işçilerin, köylülerin alışveriş ettiği pek çok dükkân bu ürünlerin alıcısı olur. Muhteşem Kot, 1958'de vefat ettiğinde, firması artık günde 200 pantolon üretmektedir. Ölümünden sonra işin başına eşi ve kayınbiraderinin yanı sıra, kendisi gibi Fransa'daki terzilik okulu "Institut Ladevéze-Darroux"da okumuş olan oğlu Aytaç Kot geçer.. 1960 yılında bu kumaştan yapılan ürünler ailenin soyadına istinaden "Kot" markası olarak tescil ettirilir. İşçiler ve köylüler tarafından tutulan bu pantolonlar, "Kot" markasıyla 1978'de Avrupa'nın ilk blucin fuarına katılır. Devir artık taşla yıkanmış pantolonlar devridir. Bu yenilikle bu fuarda tanışan Kot firması da bu modaya uyar.. 1980'li yıllar Özal'ın korumacı ekonomi kurallarının dışına çıktığı ve serbest piyasa ekonomisine kapıları açtığı bir dönemdir. Bu dönemde yabancı markaların piyasaya serbestçe girmesi talebi patlatır. Satışları azalan yerli marka Kot, yıllardır ülkeye kaçak olarak girmiş yabancı markalarla artık hiç rekabet edemez. İşlerin kötüleşmesi üzerine 1992 yılında üretim durdurularak fabrika kiraya verilir. Kot'un Türkiye macerası da bu şekilde sonlanır.. Aytaç Kot, merhum gazeteci Yener Süsoy'un kendisiyle yaptığı ve 10 Mart 2003 günü "Hürriyet" gazetesinde yayınlanan röportajda, Kot'un genel bir pantolon kumaşı türü değil, bir marka olduğunu tüketiciye yeterince anlatamadıklarını söylüyordu. Aytaç Bey, "Kot, Kot değildir" diye bir reklam kampanyası bile yapmış ama sonuç alamamıştı.. Blucini Amerikalıların geliştirdiği bir dokuma türü zannedenler Kot'u da bu kumaşın çevirisi zannetmekteydi.. Kot, bu şekilde, piyasadan silinir gider, ama "Levi's kot aldım kendime bugün" benzeri ucube cümlelerle adı kalır yadigâr.. AKDOĞAN ÖZKAN'IN "GAFİLLİKLER KİTABI / BOŞ BULUNUP YANLIŞ BİLDİĞİMİZ 101 ŞEY" ADLI KİTABINDAN ALINMIŞTIR.. Vedii Yukaruç
·
326 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.