Bu kitabı okumadım. Bu kitabı yaşadım. Sanki kitabın içinde görünmeyen bir kahramandım. Olayları görüyor, yaşıyordum. Hiç kimse beni görmüyordu fakat ben kitabın içindeydim. Benim fikrimce kitap bilim ve din çatışması üzerine durulmuş. Bir kızın kuduz bir köpek tarafından ısırılması sonucu bazıları kuduz oldu derken bazıları ise içine cin kaçtı der. Gabriel garcia marquez'in okuduğum ikinci eseri. Ve gittikçe bu Nobel ödüllü yazara karşı ilgi duymaya ve kitaplarını okuma açlığını hissetmeye başladım. Aşk ve öbür cinler kitabında benim takıldığım noktalardan biri Sierva ve onun maruz kaldığı sevgisizlik. Annesinin babasının istemediği bir evlilik yapmasına neden olan bu kız uzun saçları ile dikkat çekiyor. Boyunu geçen bu uzun saçlarına doğduğu günden beri makas değmemiş. Kitapta çıkardığım derslerden biri : Sevgisizliğin insan ruhuna verdiği hasar. Kitaptaki tasvirler o kadar gerçekçi ve açık ki şaşırıyor insan. Örneğin bir kokunun tasviri yapıldığında sanki kitabın sayfaları arasından çıkan o koku ulaşıyor burnuma. Kitap o kadar sürükleyici ki elden bırakmak ne mümkün. Uzun cümlelerin vermiş olduğu baskıya rağmen okudukça okuma açlığı hissediyordum. Delaura ve Sierva. Yaşadıkları aşk belki de siervayı iyileştirecekti fakat dini bir maşa olarak kullanan insanlar buna izin vermedi. Kitap beklediğim bir sonla bitti ve açıkçası kitabın sonu beni sarsmadı. Nobel ödüllü bu kitap aslında çoğu şeyi düşündürüyor, sorgulatıyor basit bir aşk kitabı değil sadece. Dönemin avrupasında yaşanan olaylar, düşünce yapılarını ve kültürlerini inceleme fırsatı veriyor. Herkesin bu kitaba bir şans vermesi umuduyla :)

Aşk ve Öbür CinlerGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 20206,7bin okunma

··

203 görüntüleme

Bu yorum görüntülenemiyor

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Ebru