Gönderi

407 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Bu kitabın bittiğine çok üzüldüm. Hatta bitişine değil de, yazarın hayatının ikinci yarısını bu kadar ele almamış olmasına içerledim. Kendisi gerçi bu hayatın pek boş, rüzgarın önünde sürüklenen bir yaprak misali olayların kendisini oradan oradan savurmasıyla yaşanmış bir hayat olduğunu ileri sürüyor ve belki de memuriyet ve emeklilik yıllarını özellikle böyle görüyor. Yine de bu dönemlerde ilişkide olduğu insanlarla ilgili mutlaka anlatacak bir şeyleri vardır. Kitabın içerdiği olaylar ve Aydemir'in tespitleri ile ilgili yazılacak, tartışılacak çok fazla şey var. Fakat kitabın incelemesinde bu kadar farklı ve geniş alanlara açılmak doğru olmayacaktır. Zira her olay ve manzara ona bir şeyler öğretmiş, insan psikolojisinden toplumun durumuna, devletlerin politikalarından inkılap düşüncesinin anlamına, Türk inkılabının diğer sömürge ve yarı sömürge ülkeleri üzerindeki yeterince doğru yönlendirilemediğini düşündüğü etkisinden, erkeğin süsüne kadar hemen her konuda çok olgun bir bakış açısını zaman içinde kazanmış ve bunları kitapta en sonunda Epiktetos'un stoacı felsefesine varan bir yol üzerinde ortaya sermiştir. Bana göre her sayfası kendi başına çok değerli olan bu kitap yine de teknik bakımdan biraz dengesiz, serbesttir. Bu yüzden onu yalnızca bir otobiyografi olarak almak doğru olmaz. Atlanılan çok fazla bölüm, örneğin Mosokova'dan artık yurda dönüşe karar verilme sürecinde yaşananlar, Milli Mücadele döneminde dönemin Moskova'daki Türk Büyükelçisi Ali Fuat Cebesoy ile bu Türk öğrenci grubunun ilişkileri, yine Milli Mücadele'nin oralara ulaşan etkileri, Moskova'daki Türk gençlerinin o dönemde bu harekete olan bakış açıları, Aydınlık'ta yazarken tutuklanıp yargılanma gerekçeleri gibi konular ya hiç işlenmemiş ya da çok dağınık anlatılmıştır. Bunn yanında Kafkaslar'dan kopup gelen ve yazarın o dönemde yaşadığı Şeki'yi ele geçiren Kızıl Ordu ile çetecilerin lideri konumundaki bir Kazak'ın görünüşü ona göre aktarılmaya sanki daha muhtaçtır. Fakat bu benim değil, onun kitabı ve insanın esasen gençliğinde yaşadıklarının üstünde daha bir önemle durmasından da doğal ne olabilir? Kendisi erken dönemde Turancı ülkünün peşinden taa Azerbaycan'a gitmiş, oralarda bu inancını yitirerek komünist olmuş, Moskova'da erken Sovyetler'i tecrübe etmiş, Stalin ile başlayan ve dünya devrimi düşüncesini terkederek Rus ülkesini kalkındırma yönüne kaymış olan ihtilâlin bu kaymış ekseninden sonra Türkiye'ye dönmüş, buralarda solculuktan hapse girmiş, hapiste Anadolu insanını tanıyınca burada komünizmin değil, farklı türden bir yaklaşımın gerekli olduğu fikrine varmış, böylece olgun döneminin hakim ekonomik görüşü olan milliyetçi ve devlet güdümlü bir kapitalizme ait ilk düşünceleri böylece hapishanede oluşmuştur. İkinci Dünya Savaşı süresince ve ardından oluşacak dünya düzeni konusunda yazdığı raporlar hakikaten çok ileri görüşlüdür ve hem bu görüşleri, hem de Batı'nın içine girdiği ekonomik buhrandan çıkış yolu olarak önerdiği milliyetçi kapitalizm düşüncesini zaman çok haklı çıkarmıştır. Bu açıdan kendisi epey başarılıdır ve örneğin, neden erken bir dönemde emekli edildiği konusunda yazmaz. Bunun gibi, bazı ardını açmaktan imtina ettiği konular vardır. Mesela gençliğinde Azerbaycan'da yaşadığı bir aşk macerasından başka bu anılarında hiçbir kadına rastlamayız. Bu alana girmemiştir. Ya da, yedek subay olarak doğu cephesinde Ermeni çetelerini takip ederken Türk köylerinde gördüğü dehşet verici manzaraları detaylarıyla tarif eder fakat bu olayların niçin olduğu, kimin suçlu olduğu, ilk kimin başlattığı gibi konuların hiç konuşulmamasını, bunların tarihe gömülerek bir daha üstünün açılmamasını da salık verir. Bu meselede doğrudan Ermeniler'i suçlamaması ve yorum yapmaktan kaçınması çok ilginçtir. Benzer şekilde, Atatürk'ü epey sevip övmesine rağmen, üstü çok kapalı bir şekilde Güneş Dil Teorisi gibi dönemin çalışmalarını da eleştirir. Burada ona doğrudan söz söylememeye dikkat etse de, bu çalışmalarda bizim anlamadığımız, fakat Atatürk'ün kendi ruhuna hitap eden bir şeyler olduğunu söyleyerek açıktan söyleyemedi fikirlerini de aktarır. Eksikleriyle, anlattıkları ve anlatmadıklarıyla çok değerli bir eserdir ve mutlaka istisnasız her insan bu kitabı okumalıdır. Fakat bu kitabı daha doğru değerlendirebilmek için mutlaka Birinci Dünya Savaşı, Ekim Devrimi ve erken cumuriyetin politikaları üzerine okunmalıdır. Bu konuda John Reed'in "Dünyayı Sarsan On Gün" kitabı ile Komünist Parti'nin Merkez Komitesi tarafından hazırlanan "Bolşevik Partisi Tarihi" kitapları okunabilir. Dönemin Türkiye'sini anlayabilmek için yine yazarın "İnkılap ve Kadro" eseri ile Birinci Dünya Savaşı dönemi imparatorluğunu değerlendirmek üzere "Enver Paşa" eserleri okunmalıdır.
Suyu Arayan Adam
Suyu Arayan AdamŞevket Süreyya Aydemir · Remzi Kitapevi · 20213,535 okunma
·
118 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.