Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

'Yaşama Başlarken; Bir Su Damlacığının Hikâyesi' İlk yarışımız… Küçük bir su damlacığıyım ben. Kimsenin önemsemediği, haberdar dahi olmadığı. Oysa ne potansiyeller barındırıyorum içimde. Hele bir kazansam şu yarışı işte o zaman herkes görecek benim kim olduğumu. Sabırsızlanıyorum. Sanki on beş milyar yıldır bu anı bekliyorum. Daraldım, artık ortaya çıkmak istiyorum. Heey diye haykırmak. Ben de varım. Buradayım. İşte bakın artık ben de dünyadayım! Hâlâ bekliyorum. Çok sıkıldım. Öyle çok bekledim ki kaçarı yok kesin ben kazanmalıyım yarışı. Milyonlarca rakibimi geçerek ve yüzlerce kilometre yüzerek birinci olmalıyım. Ben bunu hak ediyorum…. İlk evimiz… Çok yoruldum ama kazanacağım. Şurada bir tabela var: “Fallop Tüpü”. Galiba bu bir tünel. Buradan gidersem belki kestirme bir yol bulurum kendime. Amma da uzun bir tünelmiş. Nereye çıkıyor acaba? İşte orada bir tabela daha gördüm! “Rahme gider”. Şansımı denemeliyim. Bir şey kendine doğru çekiyor beni… Of başım çok ağrıyor. Ne oldu bana? Neredeyim ben. Çok karanlık burası. Çok sessiz. Arkadaşlarım nerede? Kimse yok mu? Asılı kaldım bu duvarda. Çok sıkılıyorum bir çıkış yolu bulmalıyım. Hayalini kurduğum dünya bu mu yoksa? Ben daha iyi bir yer hayal etmiştim oysa… Kendimde bir değişim hissediyorum bu aralar, ne oluyor bana? Karşımda yanıp sönen ışıklar var sanki. Tam okuyamıyorum ama bir şey yazıyor. Tamam, gördüm sanırım. Preembriyonik aşamaya hoş geldiniz yazıyor. İki hafta boyunca sizi biz ağırlayacağız. Bu sırada hücreleriniz çoğalacak. Rahat ve huzurlu iki hafta geçirmenizi dileriz. Of ne zaman biter bu iki hafta. Onca milyar yıl bekledim ama o süre bile şu iki hafta kadar uzun gelmemişti bana… Embriyonik aşamaya hoş geldiniz. Hücre tabakalarından temel organların ortaya çıkmaya başlayacağı bu aşamada altı hafta boyunca birlikte olacağız. Altı hafta mı? İnanamıyorum, bu ne ya. İki hafta zor dayandım zaten şimdi altı hafta nasıl beklerim? Galiba hiç bitmeyecek bu süre… Fetal aşama devresindesiniz. Bu aşamanızın sizin için oldukça zevkli geçeceğine inanıyoruz. Rahat bir şekilde arkanıza yaslanıp gelişmeleri gözlemleyebilirsiniz. Bu aşamada yüzünüz, elleriniz ve ayaklarınız oluşmaya başlayacak, dış görünüşünüzün belirginleştiğini hissedeceksiniz. Yaklaşık otuz iki hafta kadar misafirimizsiniz. Bu süre zarfında açık büfe mutfağımız size hizmet verecek. Daha önce tatmadığınız lezzetler ile ikramlarda bulunacaktır. Yaşasın işte bu! Doğru yerdeyim. İnanamıyorum. Ama ne, otuz iki hafta mı? Sadece otuz iki hafta yaşamak için mi bekledim bunca zamandır. Bütün ömrüm bu kadar mı? Peki, sonra ne olacak bana? Ölmek istemiyorum daha bu genç yaşımda. Daha doyamadım dünyaya… geçici evinize hoş geldiniz… İçimde bir huzursuzluk bedenimde bir sancı var bu ara. Sona yaklaştım ve yakında ölüyorum galiba… Dursana ne yapıyorsun? Çe kiştirip durmasana. Sana söylüyorum çek o ellerini üzerimden bak fena olacak sonra… Heey kime söylüyorum? Bırak şu başımı. Ne istiyorsun benden? Ölmek istemiyorum ne olur kesmeyin yaşamla bağımı, ayırmayın beni huzurlu dünyamdan… Çekin şu ışığı gözümün üzerinden. Kim bunlar ne diye seviniyorlar böyle? Hey size söylüyorum gülünecek bir şey mi var? Ölüye saygısı kalmamış kimsenin. Neredeyim ben? Ne kadar çok ses ve gürültü var burada. Kim bu etrafımdakiler? Ölümümü kutluyorlar galiba… Heey bırak şu bacaklarımı. Vurup durma popoma. Bak avazım çıktığı kadar bağıracağım şimdi. Siz istediniz bunu alın bakalım. Ingaaaa. Bu ne ya, nasıl bir ses bu böyle, benden mi çıktı bu ses. Dur bir daha deneyeyim. Ingaaa. Ne yaptınız bana böyle? Kimim ben?... Şimdi anlıyorum ki annemin karnı değilmiş yaşayacağım dünya. Öldüğümü sandığım anda meğer doğmuşum gerçek dünyada. Ama alışamadım henüz çok sıkıntılı geldi bilmem neden burası bana… Of çok sıcak burası… Amma da sarıp sarmaladınız beni. Daraldım yemin ederim. Ağzıma tıkıştırıp durmasanıza şu biberonu. Ben sanki beslenmesini bilmiyorum. Siz mi beslediniz beni kırk haftadır? Şu annem olmalı. Gözleri çok sıcak bakıyor. Şu da kardeşim herhalde beni boğacak gibi duruyor. Nasıl bir yer burası. Lütfen bana söyler misiniz neden beni yerimden ettiniz?... Şimdi okullu olduk… Bu gün okula başlıyorum ve tam altı yaşına bastım. Altı koca yıl. Annemin karnında geçirdiğim kırk haftayı hatırladım bir an. Tüm ömrümü o kırk haftadan ibaret sanmıştım. Altı koca yıl geçti gözlerimi açalı şu koca dünyaya… Ve okuldayım. Sınıf arkadaşlarım ile tanıştım. Topu topu 20 kişiyiz sınıfta. Geçmişi hatırladım bir an. Milyonlarca arkadaşımı geçerek birinci olduğum o günlerimi. Bu 19 kişi mi benden daha başarılı olacak? Mümkün değil. Ben en iyisiyim… Bıktım artık ödev yapmaktan. Sabah erkenden uyanıp okula gitmekten. Okumak istemiyorum ben. Hem öğretmenimi de sevmiyorum zaten hep kızıyor bana sınıfta. Teneffüsler de çok kısa zaten. Arkadaşlarımla oynayamıyorum. Çok sıkıcı bu okul. Annemler üniversiteyi de okumalısın diyorlar. Yoksa iyi bir iş bulamaz ve yüksek bir maaş alamazmışım. Şöyle bir hesaplıyorum da aşağı yukarı on beş yıl var üniversiteyi bitirebilmem için. Mümkün değil bu süre geçmez. Bittim ben… Mezuniyetim var bugün. Tam yirmi bir yaşındayım. Annem ile babamı daha iyi anlıyorum şimdi. İyi ki onları dinleyip üniversitede okumuşum. Bir sürü arkadaşım oldu. İleride hepsi iyi birer iş sahibi olacaklar. Belki birlikte bir iş bile yapabiliriz. Şimdi iş bulup biraz para biriktirmem lazım. Malum Defne ile birbirimizi seviyoruz ve evlenmeyi planlıyoruz… Yeni bir iş yeni bir dünya Tam bir yıl oldu. İş aramaktan yıldım ama henüz bir iş bulamadım. Çok mutsuzum. Bunca yıl boşuna mı okudum yoksa? Bunca öğrendiğim bilginin hiç mi değeri yok? Maillerime bir bakayım bari ne var ne yok. İşte bu! Geçenlerde görüştüğüm iş yerinden bir mail gelmiş ve beni ikinci görüşmeye çağırıyorlar. Çok heyecanlıyım. Çok iyi görünmem ve kendimi onlara ispatlamam gerek. Hemen hazırlıklara başlamalıyım. Kaç lira dediniz? Ben yanlış duydum herhalde. Haftalık mı bu önerdiğiniz para yoksa kötü bir şaka mı? 800 TL maaş ile işe mi başlanır? Ben üniversite mezunuyum. Yabancı dilim de var… İşyerimdeki bir yılımı doldurmak üzereyim. Günde ortalama on saat çalışıyoruz. İki saatim de yollarda geçiyor. Galiba bu gidişle Defne ile evliliğimiz bir hayal olmaktan öteye geçemeyecek. Oysa ne çok seviyoruz birbirimizi. Evet, bir çare bulmam gerek. Ama ne? Tamam, gidip patron ile konuşup maaşıma zam isteyip aksi takdirde istifa edeceğimi söyleyeceğim. Hayır efendim, şey yani öyle demek istemedim aslında. Tabi ki efendim siz nasıl isterseniz. Eee. Şeyyy. Yok, tabii ki çalışmak istiyorum. Emredersiniz hemen işimin başına dönüyorum. Hiç bu kadar yerin dibine battığımı, mutsuz ve çaresiz olduğumu hatırlamıyorum. Çok sıkıldım. Burası çok sıkıcı. Başka bir iş bulmam gerek. Hemen ilanlara bakmalıyım. Yok, yok, yok! Bana uygun bir iş ilanı yok. Para kazanmanın bir yolunu bulmam gerek. Patronumdan daha güçlü ve zengin olmalıyım. Anladım ki bu dünyada paran yoksa itibarın da yok. Tek istediğim bir evim bir de arabam olsun. Defne ile evlenip yuva kuralım. Çocuklarımız olsun. İnsan hayattan başka ne bekleyebilir ki? Maaşı daha iyi bir iş buldum sonunda. Ama eski iş yerimdeki çalışma şartlarını arar oldum. Dosyalardan başımı kaldıracak vaktim yok. Neyim ben modern bir köle mi? Ne diye bu kadar yüklenip dururlar ki insana… Üniversiteden mezun olalı tam sekiz yıl oldu. Yirmi dokuz yaşına bastım. Eski hareketliliğim azaldı sanki, kendimi büyümüş hissediyorum. Beni tek mutlu eden şey artık Defne ile evlenebilecek olmamız. Yakında onu ailesinden istemeye gideceğiz, çok mutluyum. Acilen bir ev bakmam gerek. Evleniyoruz… on üç ayım ev bakmakla geçti. Ayaklarıma kara sular indi. Sonunda bir yerde karar kıldık ama aslında çok da hoş bir yer değil. Eski ve sıkıcı bir yer. Bir sürü eşya almamız gerek. Ev aksesuarları, avize ve perdeler… Aşkım ben de en güzeli olsun istiyorum ama bak bunların fiyatı daha uygun bunu alsak olmaz mı, hepsi aynı işi görmüyor mu en nihayetinde? Neden daha fazla para verelim yok yere? Kavga, gürültü, patırtı. Evlendik en sonunda. Evimizdeyiz… Masraflarımız arttı. Gelirimiz giderlerimizi karşılamaz oldu. Yeni bir iş bulmam gerek. Maaşı daha dolgun. Defne diyor ki her sene aynı tatili yapıyoruz. Mete ile Esra geçen seneki tatillerini yurtdışında geçirmişler, biz neden gitmiyoruz? Haklı galiba, daha iyi bir iş bulmam gerek. Daha iyi bir hayat yaşamak için daha çok para kazanmalıyım. Ama nasıl? Annem diyor ki çok şımartıyorsun bu kızı. Hesabınızı bilin biraz. Biz babanla kıt kanaat geçinip yetiştirdik abinle seni. Saçımızı süpürge ettik okutalım diye ikinizi. Ama anne devir değişti ihtiyaçlar arttı diyemiyorum ki. Belki de annem haklıdır. Ama bir ben mi haksızım? Ne istiyor, ne bekliyorum ki şu hayattan bir evim bir de arabam olsa yeter, başka bir şey istemem. Kırka vardık nihayet… Geçen cuma 40 yaşına bastım. İyi bir işim, çoğunlukla mutlu giden bir evliliğim, bir evim ve bir de arabam var. Defne ile bir çocuğumuz oldu. Adı Ali. Çok sevimli kerata tıpkı benim küçüklüğüm. Oyunlar oynuyoruz onunla. İş yerindeki tüm yorgunluğumu unutturuyor bana. Defne kendisine de bir araba alma zamanının geldiğini düşünüyor. Çok zor oluyormuş arabasız. Taksitleri de yeni bitirmek üzereyim. Ama belli ki yeni bir araba ödemesi daha başlayacak. Ne yapalım gerçekten ikinci bir araba şart. Öderiz artık. Ali büyüyor. Evimiz küçük olduğundan artık sığmamaya başladık. Bu koca binalarla sarılmış şehir sokaklarında oynamak mümkün değil. Yeni bir eve geçmemiz şart. Defne’ye aldığımız yeni arabanın taksitleri daha bitmedi. Hele bir bitirelim yeni eve de geçeriz. Ali okula başlıyor. Defne tüm arkadaşlarının çocuklarını özel okula verdiğini ve kendi çocuğunun da iyi bir eğitim alması için özel bir okula gitmesinin gerektiğini söylüyor. Hani haksız da değil neticede, Ali bizim her şeyimiz. Ve tüm hayatımızı ona adadık. İyi bir eğitim almalı. Ama okul parasını ilk duyduğumda dudağımın uçukladığını hiç unutmuyorum. Şaka yapmıyorum, gerçekten uçukladı dudağım. Yeni bir yük biniyordu sırtıma ama ne yapalım. Hayat işte, insan hayattan ne bekleyebilir ki. Çoluk çocuğu rahat etsin. Mutlu olsun yeter. 'Koşuşturmaca içinde geçen hayatın sonunda.' Merdiveni elliye dayadım sayılır. Hayatın yorgunluğu omuzlarımın sızısında gizli. Sanki yıllar daha mı çabuk geçiyor ne! Tutamaz oldum zamanı. Ellerimin arasından kayıp gidiyor. Yeni evimize taşındık. Ali okuluna devam ediyor… Bugün ilk defa kalbim tekledi ve doktora gittim. Çok yormuş hayat sizi, artık dinlenmelisiniz, dedi doktor. Ama yeni evin taksitleri var, dinlenme lüksüm yok henüz. Emekli olunca dinleniriz artık… Küçükken sanki dertlerim de küçüktü. Büyüdüm de ne oldu demek geliyor içimden. Hayatımda hep bir şeylerin eksikliğini hissettim durdum ama ne olduğunu bir türlü bulamadım. Herhalde yanlış yerde aradım mutluluğu. Eski günlerim geldi bir anda aklıma. Çok eski. Popoma ilk şaplağı yemeden önceki günlerim. Ekmek elden su gölden geçinip gidiyordum ne güzel. Yediğim önümde yemediğim ardımda. Derdim de tasam da yoktu. Çok sıkıcıymış bu hayat. Bir düşündüm de galiba hayatımda en rahat ettiğim yer o karanlık küçücük odaymış. Sıcak, huzurlu ve rahat. Şöyle bir hesap yaptım kendi kendime. 60 yaşındayım şu an. Günde 8 saat uyuyarak ömrümün 20 yılını uykuda, ortalama 8 saat çalışarak bir 20 yılımı da işte geçirmişim. Yeme, içme, gezme, yol, trafik, televizyon, internet, eğlence derken kalan 20 yılı da tüketmişim. Bir an durup şunu sordum kendime: “Ben gerçekten yaşadım mı?” ya da “Böyle bir hayat yaşamak için mi var oldum?” Ya da neden bu soruyu tüketilmiş bir ömrün sonunda sordum kendime? Hakikaten kısa bir masal gibiymiş insan hayatı. Bir varmış bir yokmuş. 'Ve Son.... Neredeyim ben burası neresi. Neden bu kadar karanlık hiç ışık yok mu? Herkes nerede? Bu tahtalar da neyin nesi? Kim attı üzerime bu toprağı? Ne oldu bana? Çok karanlık, çok sessiz burası. Ailem nerede? Dostlarım? Kimse yok mu?... İnsanların büyük çoğunluğu benzer şekilde tıpkı bir yaprak misali savrulur durur yaşam içinde. Öyle sıkı bağlanır ki hayata, bir gün öleceğini unuttuğu gibi ölüm sonrasıyla ilgili de kayda değer bir hazırlık yapmaz kendine. Oysaki ömür; anne karnı ile toprak altındaki iki karanlık arasında yakılan bir kibrit alevi gibidir. Alev almasıyla sönmesi an meselesidir. Belki bu dünyadaki yaşantımız için yeryüzündeki insan sayısı kadar farklı hikâye oluşturmak mümkün olabilir. Ancak başrolde kim olursa olsun yaşama bir su damlacığı olarak başlaması da yaşamının son bulmasıyla toprağın altına konması da değişmeyecektir. Yani aynı başlangıç, aynı son, farklı hikâyeler. Peki, sizi farklı kılan ne? Siz nasıl bir hikâyeniz olsun ve bu hikâyenizin sonu nasıl bitsin istiyorsunuz? Ölümle yüzleşmeden önce yüzleşin kendinizle. Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık. Sonra onu çok dayanaklı bir karargâhta bir damlacık yaptık. Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah’ın kudret ve sanatı ne yücedir! Sonra siz bütün bunların ardından mutlaka öleceksiniz. Sonra siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz. 23 Müminun Suresi, 12 - 16 [ EMRE DORMAN \ İNSANLAR UYURLAR ÖLÜNCE UYANIRLAR]
·
907 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.