Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Yapıcı İmkanların Ziyanı ve Yıkıcı Sonuçlar
Tarihte hiçbir zaman “hadi bu dönemi sonlandıralım ve yeni bir döneme geçelim” denmemiştir. Hatta dönem içerisinde o dönemlere bir isim bile verilmemiştir; Rönesans, Reform, Aydınlanma, Modernizm… Tüm bu dönemler, o dönemlerden çok sonra birileri tarafından verilen isimlerdir. Dönemlendirmenin amacı kategorileştirerek meselelerin anlaşılır kılınmasıdır, ki çoğu kez istisnaların görmezden gelinmesi pahasına işlevseldirler. Vattimo Modernliğin Sonu adlı kitabında modernliğin bitişini, postmodernliğin doğuşunu, modernliğin bitişinin felsefe, sanat ve bilimdeki sonuçlarını konu edinir. Ona göre modernizmin kırılması ve postmodernizmin belirmesi özellikle iki filozofun eserlerinde ortaya çıkmıştır veya açıkça görülmektedir: Nietzsche ve Heidegger. Bu nedenle kitabın kökleri çoğunlukla Heidegger, Nietzsche, nihilizm, hermenötik ve fenomenolojiye uzanmaktadır. Felsefi nihilizm ilk kez Nietzsche’nin eserlerinde görülür. Nihilist düşünceye göre Hakikat belli bir kişinin ya da belli bir topluluğun öznel değerlerini ifade eder, yani Platon’dan beri süregelen değişmez idea olarak Hakikat yoktur. Peki Hakikat rasyonel bilgi değilse, üstelik değişkense, o halde Hakikat nedir? Bu soruya filozoflar farklı cevaplar getirmişlerdir. Bazı filozoflar hakikatin öznel deneyim olduğunu, bazı filozoflar bir nesne veya durumdan ziyade bir olay olduğunu, başka bazı filozoflar ise hakikatin ancak tecrübe edilebileceğini, rasyonel bilgiymişçesine öğretilerek başkasına aktarılamayacağını söyler. Nietzsche (ve devamında Heidegger) ise hakikatin sanat eserleri dolayımıyla tecrübe edilebileceğini söyler. Bu nedenle Nietzsche’nin düşüncesinde sanatların mühim bir yeri vardır ve o kendini filozoftan ziyade şair olarak nitelendirir. Modernizmin kırılması, Gerçekliğin biricikliğinin inkarıyla el ele yürür. Gerçeklik biricik değilse, nasıl bir şeydir? Hermenötik gelenek bu soruyu “yorumlar” ile açıklar, geleneğe göre gerçeklik namütenahi yorumlanabilir ve yorumlar dünyası gerçekliği kurar. Modernizmin kırılmasıyla birlikte, modernizmin metafiziği, hümanizmi ve ilerlemeci anlayışı da kırılmış, felsefe, bilim, sanat da krize veya yeni bir arayışa girmiştir. Örneğin Rotry, çağdaş felsefenin kültürel antropoloji veya kültürel hermenötik olmasını; nesnellik ve akıl fetişizminden ziyade esnek ve daima yeniliğe açık bir diyalog olmasını önerir. Heidegger’in ise endişeleri vardır, yabancı kültürlerle böylesine bir diyalog, dünyayı ve dolayısıyla tüm insanlığı tümden Avrupalılaştırabilir der. Örneğin Heidegger’de hümanizm krizi teknoloji ile yakından alakalıdır, Husserl içinse asıl kriz beşeri öznelliğin bilimsel nesnellik ve teknolojik mekanizmalarının arasında kaybolmasıdır. Spengler ise esas krizin Avrupa-merkezcilik krizi ve burjuva modeli krizi olduğunu söyler. Tüm bu krizlerin sanattaki görünümlerine geçmeden önce biraz uzun bir paragraf açıp geleneksel, modern ve çağdaş sanat serüvenine değineceğim. Antik Yunan döneminde, Aristoteles sanatın “mimesis” özelliği üzerinde durur. Mimesis kavramı taklit demektir, buna göre tüm sanatlar doğayı taklit etmekten ibarettir. Bu inanış İlk Çağ’dan Orta Çağ’a, oradan da Rönesans dönemine kadar (yaklaşık iki bin yıl) devam eder. Rönesans (kelime anlamı: ‘yeniden doğuş’) döneminde özellikle dini konular ve manzara resimleri ön plana çıkar ancak hâlâ sanatta bir yaratımdan bahsetmek zordur. Çünkü bu dönem ressamları esasında birer işçiydiler ve kendilerini gerçek bir sanatçı olarak görmezlerdi. Örneğin Ninja kaplumbağalar (Raphael, Leonardo, Michelangelo, Donatello) dönemin en ünlü ressamlarıydı ancak bunlar, zenginlerden gelen siparişler üzerine resimlerini üretiyorlardı. Üretimden yaratım aşamasına geçişte fotoğraf makinesinin icadı bir dönüm noktasıdır. “Fotoğraf makinesi her şeyi çıt çıt çekiyorken ben gördüğüm şeyi neden çizeyim?” sorusuyla birlikte sanatçıların fırça darbeleri sertleşti ve resimlerine kendi imzalarını atmaya başladılar. On dokuzuncu yüzyılda, Aydınlanmadan sonra sanatçılar bir sanatçı olarak değer görmeye başladı, ta ki yirminci yüzyıla kadar. Yirminci yüzyıl her şeyin yerle bir olduğu savaş yüzyılıdır ve o dönemde sanat da yıkımdan nasibini almıştır. Yirminci yüzyılda ortaya çıkan Dadaistler sanatta varolan tüm kuralların yıkılması arzusunun bir sonucudur. Öyle ki akımlarına koydukları ismin (Dada?) bile bir anlamı yoktur. Aynı dönemde Almanya’da, özellikle resim ve sinemada etkili olan empresyonizm akımıyla birlikte sanatın sınırları hepten kırıldı denebilir. Postmodern sanata kadar sanatın serüveni böyleydi, şimdi krizin sanattaki görünümü konusuna geri döneceğim, nihayetinde her iki konu birbirine bağlanacak. Modern dönemdeki ilerlemeci anlayışta “yeni” olan her daim güzel olandır, çünkü insanlığın rasyonel akılla birlikte ileriye (cennete) doğru uygun adım ilerlediğine inanılır. Fakat bu yeni fetişizminin açmaza gireceği pek açık değil mi? Bir süre sonra ilerleme ve yeni rutin hale geldiğince yeninin değeri çözülmeyecek mi? Nitekim öyle olmuştur ve sanatın (belki olumlu bir anlamda) krizi/düşüşü/ölümü gerçekleşmiştir. Sanatın öldüğünü gür bir sesle son ilan eden Herbert Marcuse, sanatın ölümünü teknolojik olarak ilerlemiş bir toplumda beklenecek bir olasılık olarak görür. Mekanik üretim ve kitle kültürünün egemen olduğu bir dönemde sanatçı, sanatın düşüşünü sanatında göstererek kendini sınırlar. Kitle kültürünün ürettiği imajlar ve sözleri aynı anda hem yeniden üreten hem de ürettiğini parçalayan ironik ve ikonik bir açmazı resmeder önemli sanat eserleri. Çağdaş sanat bir şeyleri (sözgelimi hakikati) ilan etmek yerine susmayı veya kendi kendini parçalamayı kendine misyon edinir, parçalama bir nevi yenilik kategorisinin parçalanmasını da kapsar. Postmodern sanatta yeniden üretim, kültür endüstrisine boyun eğmiş insanı yansıtır. Zamanla materyaller bile serbestleşmiştir ve örneğin inşaat malzemesi veya kibrit çöpü de sanatsal bir materyal olarak kullanılmıştır. Peki sanat serbestleşti, sanatın materyali bile serbestleşti, sanatın mekanik sınırlarına ne olacak? Yenilikçi hareketler geleneksel estetik sınırları da yıkma çabasındadırlar. Bu çaba müzelerin, galerilerin, konser salonlarının, tiyatroların, kitapların form olarak yıkımını kapsar. Mekanın da serbestleşmesiyle insan, bir sanat eseri olarak kendini ortaya koyar ve bundan da performans sanatı çıkar. Artık sanatçının bedeni bir sanat eseridir. Bu gelişmeleri yerleşim sanatı, çevre sanatı, robotik sanat takip eder. Günümüzde (postmodern dönemden itibaren) sanatın bir güzellik misyonu yoktur. Ve hatta bilhassa çirkinliği göstermek ister. Bu nedenle günümüzde işlenen temel motiflerden bazıları şunlardır: kan, ölüm, acı, mutsuzluk, yıkım, kaos, savaş, vahşet, vb. Bu motifler dönemin ruhuna dair ipuçları da barındırırlar. Şayet temel motifler bunlarsa, içinde bulunduğu durumda insanlığın acı çektiğini, mutsuz olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yok. Peki insanlığın çektiği acı hep bâki mi kalacak? Fikrimce bilinçlerin öznel (varoluşsal) yalnızlığından dolayı acının topyekun ortadan kalkması mümkün değil ancak bu demek değildir ki kendimizi harap edelim, mutsuz olalım. Postmodernliğin sadece yeni olarak değil, ‘yeni olan’ kategorisinin çözülmesi olarak da gören Vattimo, bunda bir imkan alanı görür (Mr. Robot’ta White Rose’un bulduğu imkan alanı gibi). Nietzsche tanrının ölümünü ilan etti (bu ilan olgunun ilanıdır, metafiziksel bir değerlendirme ve tanrının varlığının reddi değildir), tanrı öldü ama insan kendi başına neden yapamıyor? Neden meselelerini aşkın bir temele atıfta bulundurmadan çözemiyor? İnsan zihninin çalışma mekanizması olsa gerek, bilinmezi bilinebilir veya makul kılmak arzusu. Bu nedenle tanrı öldü ama başka aşkın olanlar onun yerini aldı: astroloji, falcılık, spiritüalizm; ve kısmen de olsa ASMR, yoga ve meditasyon. Tanrının ölümü geleneksel metafiziğin ve geleneksel değerlerin ölümüydü, hepten değerlerin ölümünün gerçekleştiği ve anarşinin mutlak olduğu bir ölüm değil. Değerlerin kutsallıktan arınıp pek insanca bir yeniden değer inşasının arzusuydu. Yıkıcı olmaktan ziyade yapıcı veya ancak yapmak için yıkıcı.
Modernliğin Sonu: Postmodern Kültürde Nihilizm ve Hermenötik
Modernliğin Sonu: Postmodern Kültürde Nihilizm ve HermenötikGianni Vattimo · İz Yayıncılık · 19991 okunma
·
277 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.