Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

344 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
İnsan Bedeni Kamu Malı Değildir
Serinin ilk kitabı. Kendi içinde sürükleyici ve düşündürücü. Özellikle tüm kitap boyunca merak ettirilen Hasat Kampı gerçeğiyle karşılaşan karakterin yaşadıkları beni oldukça etkiledi.Fakat sonraki kitaba geçme isteği uyandırması açısından seri sonunu zayıf buldum.“Ee! bakalım sonra neler olacak!” gibi büyük bir merak duygusu uyandırmasını isterdim. En azından bende ki beklenti bu oldu. Olay örgüsünün bitişi merak uyandırmadıysa da seriye devam kararı aldım. Bana sorgulattırdıkları seriye devam etmem için yeterli. Kitap organ bağışı konusuna farklı açılardan bakmama, düşünüp sorgulamama neden oldu. Herkes kendisiyle ilgili kararı vermekte hürdür. Baştan belirtmeliyim ki maksadım bir tartışma ortamı oluşturmak değil. Sadece kitabı okurken kendimce sorgulamalarımı yazıya dökmek istedim hepsi bu. Organ nakli yapılabilmesi için beyin ölümü diye tanımlanan durumun gerçekleşmesi gerekiyor. Tanım şu; tüm beynin ve beyinciğin, hayati merkezlerin bulunduğu beyin sapının geri dönüşü olmayacak şekilde kaybı. Konuyla ilgili olarak biraz araştırdım ve gördüm ki “beyin ölümü gerçekleşmiş” olanların bir kısmı (%60) belli bir zaman sonra tekrar uyanıyor ve normal yaşantısına dönebiliyormuş. 27 yıl sonra uyanıp normaline dönen insanlar var. Yani ruhun bedeni terk ettiğinden nasıl bu kadar emin olunabilir ki? Ruh beynin kendisi midir ki? Gerçekten ölmüş olan bir kişiden 8 saniye sonra alınan organlar kullanılamamaktaymış. Yani organ bağışı yapılabilmesi için kişinin ölmemiş olması gerekiyor. Evet evet yanlış okumadınız.Ölmemiş. Kalbi atmaya devam ediyorken, bedeninde ruhunu hâlâ taşıyorken.Ruhu henüz bedenini terketmemişken. Kaldı ki kesin olarak ölen kişinin bile beyni 15 dk. çalışmaya devam ediyormuş. Bu durumda olan bir hasta, hasta diyorum çünkü henüz ölmüş değil, her şeyi hissedebilir. Nitekim, bunu yaşayan canlı tanıklar, ailesi bağışı kabul etmediği için uyanan hastalar, tüm sürecin farkında olduklarını anlatıyorlar. Şunu sordum kendime, neden hayati fonksiyonlarını kaybetmiş ve “ölmüş” olarak tanımlanan kişinin sedyede elleri ayakları bağlanarak ve anestezi altında organları alınıyor. Böyle bir durumu refleks olarak tanımlayanlar var. Fakat sonrasında uyanıp normal yaşamına dönenler hissettikleri acılar konusunda oldukça gerçek açıklamalar yapmışlar. Neden organ yetmezliğinin bu kadar çok olduğuyla, nedenleriyle ilgilenmek yerine organ bağışı kampanyaları yapılıyor? Buna harcanan efor koruyucu hekimlik denilen ön almaya harcansa pek çok sorun ortadan kalkmaz mı? Ama bu pek çoklarının işine gelmeyecektir. Öyle ya ömür boyu ilaca mahkûm olmak varken, değil mi? İnsanlar yavaş yavaş zehirleniyor. Somali’ de küresel örgütlerin Birleşmiş Milletler’in taraf olduğu örgütlerin organ ticareti yaptığı biliniyor. Çin’de idam edilen kişilerin organları ticaret malı olarak görülüyor ve aynı Birleşmiş Milletler bu konuda Çin’i uyarıyor! Raporluyor. Yani durum organ yetmezliği ve beyin ölümünden daha fazlası gibi duruyor. Bağış yapmak bir insan vazifesi gibi kutsallaştırılıyor.Bu durum mutlak değil. Hatta aileniz sizin hakkınızda bağış kararı bile verebiliyor. İnsan bedeni kamu malı değildir. Bitkisel hayat ve beyin ölümü arasında kesin ayrım bile yapılamıyorken bu durumda tıpkı bir “ıskartaya çıkarma” durumu gerçekleşmiş olmuyor mu?Tabii Roland gibi şanslı olunabilirse… Tavsiyemdir. İyi okumalar dilerim.
Iskarta
IskartaNeal Shusterman · Pegasus Yayınları · 2019392 okunma
·
149 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.