Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

232 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Dünyada yiyecek hiçbir hayvan kalmasaydı hala et yemek ister miydiniz?
Hayatınızda en az 2 tane distopik eser okuduysanız insanlığın çeşitli şekilde yok oluşuna sahit olmuşsunuzdur. Ama bu distopyada yok olan insanlık değil hayvanlar alemi. Nedeni bilinmeyen hayvan kaynaklı bir virüs insanların ölümüne yol açıyor. Üstelik öyle günümüzdeki gibi spesifik bir hayvanda geçerli bir durum değil bu bütün hayvanlar insanları hasta ediyor. Vahşisinden evciline, uçanından yüzenine hepsi. İnsanlar virüse çare bulamadıktan sonra soylarının devamı için çözümü hayvan ırklarını yok etmekte buluyor. Hayvanların olmadığı bir dünya ne kadar sessiz ve boş olurdu öyle değil mi? Sokaklarda uçan kuşların, havlayan köpeklerin, mırıldanan kedilerin ve hatta sineklerin olmadığı bir dünya ne kadar da boş ve sessiz olurdu öyle değil mi? Yazar bu noktada ekolojik dengenin bozulmasına girmeden bize hepcil olan insanların et olmadan neler yaşadığını anlatıyor. Hayvanlar olmadan da hayatta kalmamızı sağlayacak yeterince bitki var dünyada ama insanlar bir şekilde etsiz yapamıyor ve birbirini yemeye başlıyorlar. İlk olarak komşular savunmasız olarak diğer komşularını yemeye başlıyor. Daha sonra vakalar arttıkça yönetim buna el koymaya başlıyor. Yasal ve özel olarak besi hayvanları yetişriliyor. Hayır bu öyle koyun inek falan değil bildiğimiz insan. Çiftliklerdeki toynakların yerini insan ayakları alıyor. Ana karakter bu çiftliklerde çalışan sorumlulardan biri olduğu için besi hayvanının doğumundan insanların sofrasına kadar bütün süreçlerine detaylı bir şekilde şahit oluyoruz. Çiftliklerde yetişen insanların üretimi, bakımı büyümesi sağlık taraması mezbaha süreci aklınıza gelebilecek her şey detaylandırılmış. Bazı yerlerde dehşete kapıldım ve mide bulantısı krizleri yaşadım. Ama tuhaf bir şekilde kitabın sonuna doğru buna ben bile alıştım. Günümüzde bile özellikle ülkemizde hayvan eti ücretlerini bir düşünürsek insan etine ulaşmanın çok daha büyük bir lüks olması bizi şaşırtmaz. Etrafınızda hala ete ulaşamayan ve sizi yemeye çalışan yamyamlar olabilir. Ya da öldüğünüzde aileniz borçlarını ödeyebilmek için bedeninizi satabilir. Yetiştirdiğiniz çocuklar adına "Leziz Kadavlar" dedikleri oyun ile sizin etinizin tadını hayal edebilir. Eğer şanslı ve zengin kesimdenseniz en özel etlerin,  hamile bir kadının, bir bebeğin, bir fetüsün hatta iflas etmiş bir ünlünün bile tadına bakma şansına sahip olabilirsiniz. Neyse detay anlatma işini yazara bırakayım ve siz okurların heyecanına ya da dehşetine mani olmayayım. Tekrar ana karakterimiz Marco ya dönelim. Hayvanlar alemini görecek kadar şanslı olan Marco geçiş dönemini birebir yaşamış ve babasının bakımevi masrafları için bir besi çiftliğinde çalışmak zorunda kalmış. Bakımevinden tanıştığı bir hemşire ile mutlu bir evliliğe başlıyor ancak bebeklerinim ölümü ile bu çekirdek aile parçalanıyor. Marco' nun eşi Cecilia ağır bir bunalıma giriyor ve bu süreci annesinin evinde atlatmaya çalışıyor. Oğlunun ölümünü Marco tek başına atlatmaya çalışıyor. Burada babalık duyguları harika bir şekilde yansıtılmış. Oğlunun ölümünden sonra Marco artık et yiyemiyor ve besi hayvanlarına karşı empati geliştiriyor. Her şey yolunda giderken kendisine dişi bir özel et hediye ediliyor ve hayatı giderek karmaşıklaşmaya başlıyor. Kitabın sonu da en az içeriği kadar dehşet verici. Hassas olanların okumamasını tavsiye ederim. Bana asıl dehşet verici olan insanların kesilmesi ya da yenilmesi süreci değil de bir insanın başka bir insanı yeme hakkına sahip olduğunu düşünmesi. Kendisi ile aynı anatomik ve fizyolojik özelliklere sahip bir tür sırf bir çiftlikte doğdu diye onu hayvan olarak görüyor ve afiyetle yiyor. Bu distopyada şansın yeri çok büyük. Dikkat yarın bir ailenin sofrasında ana yemek olabilirsiniz!
Leziz Kadavralar
Leziz KadavralarAgustina Bazterrica · Çınar Yayınları · 2020461 okunma
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.