#külprensesi "Bir muhafız kendini her şeyden çok, taptığı tanrıya adamalıdır ancak kraliçe olmak, kendini her şeyden çok Ülkene adamaktır. İkisini aynı anda yapamazsın. Tanrıları sevebilirsin, beni sevebilirsin, bu dünyada istediğin herkesi sevebilirsin ama Astrea her şeyden önce gelir. Diğer şeylerin ve insanların kıymeti yoktur. Huzza 'nın ailemize bahşettiği bu şey hem lütuf hem lanettir…” Theodosia henüz altı yaşındayken ülkesi işgal ediliyor ve gözlerinin önünde ateş kraliçesi olan annesi katlediliyor. Kayzer o gün hem annesini, hem ülkesini elinden almıştı. Artık ömrünü yeni ünvanı ve esir alındığı Kayzer’in himayesinde geçirecekti. Tam tamına on yıl kendi evinde kendi sarayında kendi tahtında acımasızlığı ile hüküm süren Kayzer’e katlanmak zorunda kalıyor. Bu yıllarda öyle bir yerde kapalı sefil gibi değil hergün acı ile taciz ile büyük işkencelerle geçiyor. Kendini iyice içine kapatmış bir prenses haline dönüşüyor. Yeni ünvanı ile kül prensesi… Ta ki bir gün Kayzer’in yine acımasızlığı ile elini bulamak zorunda kaldığı kan, onun tükenmiş umutlarına yeniden bir umut oluyor. Tüm kurtuluş yollarının tükendiğini düşünürken beklemediği anda uzanan yardım eli ile tekrar umuda tutunuyor ve sahibi olduğu tahtı, yıkımdan geriye kalmış esir insanlarını geri almak için ayağa kalkıyor. Kıvrak zekasıyla yaptığı planlar ile artık elinde bir silah vardır. Kül prensesi on yıl boyunca ülkesinin yağmalandığını, türlü işkencelerle halkına yapılan eziyetlere şahit olunca bu işin artık böyle gitmeyeceğini düşünerek bir yola çıkar. Bu yolculuk oldukça etkileyici ve güzeldi. Entrikaların bol olduğu, saray hayatıyla içine çeken, ama sömürgeciliğin ve zulmünde anlatıldığı derin bir hikaye. Serinin ilk kitabı olmasına rağmen oldukça sürükleyiciydi. Kraliçesiz kalan bir ülkenin prensesinin anka kuşu misali küllerinden yeniden doğuşuna şahit oluyoruz. Bence olunur.

Kül PrensesiLaura Sebastian · Pegasus Yayınları · 2019246 okunma

·

187 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Muazzez Demir