Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

345 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Kutadgubilig: Felsefe-Bilim Araştırmaları
Kutadgubilig’in 2005 yılında vefat eden Mermi Uygur’a ithaf edilen 8. sayısı, toplam 17 içerik yazısından oluşuyor. Bu yazıların arasından değerli bulduğum 3 yazıdan bahsedeceğim. 1. Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine – yaz. Oktay Taftalı Çalışma kavramına Antik Yunan döneminden itibaren tinsel ve ahlaki bağlamda özel bir önem atfedilmiş ve kavram, erdem (Grekçe: arete) kavramıyla ilişkilendirilmiştir. İnsanın alet yapan, çalışarak kendinde-şeyleri kendisi-için-şeye dönüştüren bir varlık olduğunu göz önüne aldığımızda, çalışmanın neden erdemle ilişkilendirildiğini anlamak kolaylaşır: İnsan doğada varlığını sürdürebilmek için çalışmaya gereksinim duymuştur ve çalışma aynı zamanda çalışanın da üzerinde tüm toplumu etkilediği için mühimdir. Ezcümle çalışma tabii bir eylemdir, toplumsaldır ve sorumluluk bilinci ister. Ta ki kapitalizme kadar. Modern dönemde burjuvazinin aristokratlara üstünlük kurması yeni bir ekonomik yaşantıyı doğurmuştur ve yeni ekonomik yaşantı da her zaman yeni bir etiğe ve dolayısıyla yeni bir insan modeline ihtiyaç duyar. Çalışmak kapitalizm öncesinde tabii bir eylemken, kapitalizmin çizdiği sınır ve belirlenimlerle özel bir eyleme dönüşmüştür. Bu özel eylem biçimi aynı zamanda rasyonalize edilmiştir: değeri para ve zamanla ölçülür olmuştur. Çalışmak, arete anlamının tamamen dışında tutularak sosyoekonomik bir kategori haline gelmiştir. Tüm bunların sonucundaysa Marx’ın ısrarla üzerinde durduğu ‘yabancılaşma’ ortaya çıkmıştır. Günümüzde küçük bir kesim hariç insanlar yaşamak için paraya, para için de çalışmaya ihtiyaç duyuyor ancak kaç insan istediği işte çalışabiliyor ve kaç insan işini ahlaki bir görev bilinciyle icra ediyor? Günümüzde de -her ne kadar etik bağlamından uzaklaşsa da- hâlâ çalışmak bir nevi kutsal görülür, ancak bu görünümün ardındaki sahtelik ve aldatıcılığın pek az kişi farkında. Marx’ın damadı ‘Tembellik Hakkı’ndan söz ederken haklıydı ancak haklılığı pratikte bir karşılık bulamadı maalesef. 2. Birleşik Devletler’de Çağdaş Felsefe – yaz. John R. Searle, çev. Mehmet Atalay John Searle özellikle dil felsefesinde ve zihin felsefesinde önemli çalışmalara imza atan günümüz filozoflarındandır. Bu makalesindeyse Searle genel bir analitik felsefe tarihi verir. Analitik felsefe, kıta felsefesiyle beraber felsefedeki iki büyük gelenektir. Analitik felsefenin tarihine geçmeden önce onun kıta felsefesinden ayrıldığı temel farklılıklara değineceğim. Bu iki gelenek arasındaki ayrım, analitik felsefe ilk ortaya çıktığı an nispeten keskin olsa da, zamanla flu bir hal almıştır. Bu nedenle ‘şu analitik felsefeci, şu kıta felsefecisi’ demek pek de net bir açıklama olmayacaktır. Yine temel farklılıklarını şöyle sıralayabiliriz: a- Analitik felsefe doğa bilimlerine yakındır, kıta felsefesi ise sosyal bilimlere. b- Analitik felsefe üslup bakımından açık ve net olmaya önem verir, kıta felsefesi ise metaforlardan yararlanır. c- Analitik felsefe felsefe tarihi çalışmalarına pek önem vermez, kıta felsefesi ise önem verir. d- Analitik felsefede sanat eserlerinin yeri yoktur, kıta felsefesi ise sanat eserlerinden faydalanır ve onları kullanır. Farklılıkların listesi daha da uzatılabilir. Ancak dediğim gibi, bu iki gelenek arasında keskin ayrımlara başvurmak hata olacaktır. Örneğin Husserl kıta felsefecisi olarak anılır genellikle ancak çalışmalarına bakıldığında, yer yer analitik felsefeci olarak anılanlardan daha da analitikçi olduğu söylenebilir. Analitik felsefenin kökenlerine -geriye doğru- inersek ilk karşılaşacağımız filozoflar Frege, Wittgenstein, Russell, G. E. More ve Viyana çevresi mantıkçı pozitivistlerdir. Onların daha da gerisinde ada filozofları (Locke, Berkeley, Hume) ve temelde de Kant (transandantal felsefe) yer alır. Analitik felsefede mühimsenen ayrımlardan bazıları şunlardır: analitik önerme X sentetik önerme / tanımlayıcı ifadeler X değerlendirmeci ifadeler. Analitik önermeler içerdikleri kavramların tanımları gereği doğru olan önermelerdir, aprioridir; sentetik önermeler ise deneysel ve aposteriori önermelerdir. Örneğin ‘bütün cisimler yer kaplar’ önermesi, cismin tanımı gereği koşulsuz doğrudur ve analitik bir önermedir. Ancak örneğin ‘Türkiye’de işveren erkekler işveren kadınlardan fazladır’ önermesinin herhangi bir koşulsuz doğruluğu olmadığı için bu sentetik önermedir. Tanımlayıcı ifadeler doğru-yanlış nitelikleri barındırırken; değerlendirmeci ifadeler ise duygu ve heyecanları barındırır. Mantıkçı pozitivistlere göre bütün anlamlı önermeler ya analitik ya da sentetik önerme olmak zorundadır ve metafizik ne analitik ne de sentetik bir önerme olduğu için boş bir safsatadan veya edebiyattan ibarettir. Pozitivistler, analitik ya da sentetik bir önerme olmayacakları için değerlendirmeci ifadelerden kaçınıp tanımlayıcı ifadelere yönelirler. Onlara göre değerlendirmeci ifadeler siyaset, etik ve estetik felsefesinin alanlarıdır. Bu erken dönem analitik felsefecilere göre bütün olarak felsefe, dil felsefesinin bir formudur. Bir başka ifadeyle, meta-felsefe olarak dil felsefesine işaret etmişlerdir. Ancak tüm bu fikirler kırılmış, keskin sınırlar flulaşmıştır. Belli başlı kırılma noktaları: a- Quine: ‘Anatilikliği açıklamaya yönelik araştırmalar dolambaçlıdır, değişime karşı bağışık bir önerme yoktur. b- Austin: Edimsel ifadeler X Betimleyici ifadeler ayrımı. Edimsel ifadeler, eylemine bakarak isabetli ya da isabetsiz olarak nitelendirilebilecek ifadelerken; betimleyici ifadeler ise doğru ya da yanlış olarak nitelendirilebilecek ifadelerdir. Bu ayrım, dil felsefesinin meta-felsefe olmaktan çıkıp yerini yavaş yavaş zihin felsefesine bırakmasına neden olmuştur. c- Wittgenstein: ‘Felsefi problemler dilin gerçekte nasıl işlev gördüğüne dair doğru bir anlayış edinmek yoluyla ortadan kalkar.’ d- Rawls: Sayesinde analitik felsefe, ahlak ve siyaset felsefesine ilgi göstermeye başlamıştır. e- Kuhn, Feyerabend ve post-pozitivist bilim felsefesi: Pozitivistlerin bilim anlayışına eleştiriler getirmişlerdir. 3. Orhun Türklerinin Dini İnanışları – yaz. Jean-Paul Roux, çev. Aykut Kazancıgil Orhun Türklerine ait bazı bilgiler: a- Çevrecidirler, ekolojik duyarlığa sahiptirler. Örneğin bir ağaç gördüklerinde ağaçtaki tüm meyveleri toplamazlar, bir hayvan türünün hepsini birden katletmezler, vs. b- Ateşin kötülükten arındığına inanmışlardır, bu nedenle inançlarında ateşin mühim bir yeri vardır. c- Ata-hayvan inançları vardır ve bu hayvan genellikle at ve kurt olmuştur. Bu nedenle inançlarında atın ve kurdun mühim bir yeri vardır. [bkz: Cengiz Han’ın atası Börtçe Çino (gökten gelen kutsal bozkurt) ve ‘at-avrat-silah’ üçlemesi. d- İnançlarına göre evren gök ve yer olmak üzere iki kısımlıdır ve her kısımda farklı katmanlar vardır. Evrenin merkezinde Ötüken (kutsal dağ) vardır. Ötüken’in yer tanrıçası olarak nitelendirildiği yazılar da mevcuttur, o yazılarda yer tanrıçasının ismi Etügen veya İtügen olarak geçer. e- Özel önem atfettikleri sayıları vardır: Özellikle 7 sayısı ve 9, 40, 17, 27, 47, 70, 700... f- Yemin kutsaldır. g- Kağan-halk özdeşleşmiştir, toplumsal sorumluluk bilinçleri vardır. h- Ölüler şayet ilkbaharda öldüyse sonbaharda, sonbaharda öldüyse de ilkbaharda gömülür. Cenazenin nereye gömüleceğini özenle seçmişlerdir, cenazede yemek verilir ve ağıtlar yakılır. ı- Hayvanları kurban etmek kutsaldır, en kutsal olanı ise at kurban etmektir.
Kutadgubilig Sayı 8
Kutadgubilig Sayı 8Kolektif · Dergah Yayınları · 20051 okunma
·
169 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.