Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türk olmakla olmamak arasındaki hayati farkı Türklük Sözleşmesi kavramıyla incelemeyi öneriyorum. Bu kavram, devlet ile toplum arasındaki ve toplumun kendi içindeki, yazılı belgeleri de içeren ama çoğunlukla örtük olan, bazı temel anlaşma ve kurallara işaret ediyor. İkinci ve Üçüncü Bölüm'de ayrıntılı olarak ele alacağım süreci özetlemek gerekirse, zikzaklı bir tarihsel süreç içerisinde tedricen inşa edilen Türklük Sözleşmesi'nin üç temel maddesi vardır: Birinci maddeye göre, Türkiye'de imtiyazlı ve güvenli yaşayabilmek, toplumsal hiyerarşide üst katmanlara çıkabilmek ya da çıkabilme potansiyelini sürdürebilmek için Müslüman ve Türk olmak gerekmektedir. İkinci maddeye göre, Osmanlı ve Türkiye'de Gayrimüslimlere yapılanlar (tehcir, katliam, soykırım, gasp, ırkçılık, ayrımcılık vb.) hakkında doğruyu söylemek, bu gruplarla duygudaşlık kurmak ve bu gruplar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır. Üçüncü maddeye göre ise, Türkleşmeye direnen Müslüman gruplara, özellikle de buna kararlı ve güçlü bir şekilde direnebilmiş Kürtlere yapılanlar hakkında doğruyu söylemek, onlarla duygudaşlık kurmak ve onlar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır. Türklük Sözleşmesi en başta ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarıyla güvence altına alınmıştır. Sözleşmeye uyan kişi, reel ve potansiyel imtiyazlardan yararlanabilecek, iş bulabilecek, çeşitli toplumsal mobilite mekanizmalarını kullanabilecek, yani toplumsal hayatın çeşitli alanlarında yerini sağlamlaştırabilecek, yükselebilecek, statü kazanabilecek, belki sınıf atlayabilecektir. Bu maddi imtiyazların yanı sıra Türklükle birlikte gelen üstünlük, haklılık, normallik gibi psikolojik imtiyazlar da vardır. Sözleşmeye uymayan ise, ağır şekilde cezalandırılacaktır: İşten atılabilir, işe alınmayabilir, cezaevine gönderilebilir, öldürülebilir ya da en azından (ama kimileri için en kötüsü) dışlanabilir. Maddi dezavantajların yanı başında, Türk olmamakla gelen değersizlik, haksızlık, anormallik gibi psikolojik dezavantajlar yer alır. Bu ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmaları sadece kişinin kendisini değil, çoğu zaman ailesini de kapsar. Dolayısıyla kişi, Türklük Sözleşmesi'ni kabul ederken ya da reddederken sadece kendisini değil, ailesini de düşünmek durumundadır. Bunlar, etnik köken olarak Türk olmayan milyonlarca Müslümanın -Kürtler dahil- neden Türkleştiğini ve etnik olarak Türk olan ama dünya görüşü gereği Türk olmaya önem vermemesi beklenen-bilinç düzeyinde de önem vermeyen- milyonlarca Türkün sözleşmeye neden uyduğunu açıklayabilir. Türklük Sözleşmesi'ne modern Türkiye'nin yazılı olmayan fakat yazılı olanlarından çok daha etkili olan esas anayasası olarak bakılabileceğini düşünüyorum. Üç temel madde ve bu maddelerin arkasındaki tarihsellik, Türklerin/Türkleşenlerin görme, duyma, bilme, ilgilenme, duygulanma hâllerini şekillendirdiği kadar, görmeme, duymama, bilmeme, ilgilenmeme, duygulanmama hâllerini de şekillendirmiştir. Dolayısıyla Türklük belli görme, duyma, bilme, ilgilenme, duygulanma hâlleri olduğu kadar, aynı zamanda belli görmeme, duymama, bilmeme, ilgilenmeme, duygulanmama hâlleridir. Sözleşmenin temel kuralları aile, cami, mahalle, okul ve orduda toplumsallaşma ve düşünsel/duygusal eğitim yoluyla öğrenilir; kurallara uyum içselleştirilir. Kurumların (kamu ve özel) zihniyeti, işleyişi ve kimleri kayırıp kimleri cezalandıracağı ve toplumsal çevrelerin içerme/dışlama mekanizmaları da sözleşme tarafından belirlenmiştir.
Sayfa 14 - Dipnot YayınlarıKitabı okudu
·
352 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.