Gönderi

424 syf.
9/10 puan verdi
Kitap fazlasıyla doyurucuydu. Hatta aynı konuları işleyen okuduğum diğer eleştirel düşünce kitapları arasında en sevdiklerimden biri oldu diyebilirim. Sözdebilim örneklerinin her bir iddiasına, bu iddialar ne kadar saçma olursa olsun olabildiğine titiz ve ayrıntılı bir şekilde özet cevaplar verilmiş. Diğer kitaplarda bu o kadar da iyi yapılmıyor; bu iddalara zaten inanmayan veya skeptisizme aşina olan bir okur kitlesi için yazılmış gibi üstün körü geçilip bırakılıyor gibi geliyor bana. Ama astrolojiyi, aşı karşıtlığını, düz dünyayı vs ciddiyetle savunan ve buna gönül vermiş bunca zeki insanın en azından aynı ciddiyetlikte bir eleştiri kitabını hak ettiklerini düşünüyorum. Ve bence bu kitap bunu başarmış. Evrim ağacının kendi sitesindeki yazılar daha ayrıntılı açıkçası ama kitaba direkt o yazıları koymak kitabın orijinalliğini kötü etkilerdi sanırım. İlgimi çekmeyen ve bu kadar üzerinde durulmasının beni bunalttığı bölümler olsa da o bölümlerin üzerinde durulmasını isteyecek sözdebilim inananları muhakkak olacaktır. Evrim ağacının harika astroloji yazılarıyla karşılaştırıldığında kitaptaki astroloji bölümü biraz sönüktü ama yine de okuduğum en güzel astroloji eleştirilerinden biriydi. Tevfik Uyar'ın "astrolojinin bilimle imtihanı" kitabıyla birleştirilse bomba gibi bir şey çıkabilirdi ortaya. Aşı karşıtlığı bölümü de şu anki salgın zamanlarında herkese okutulması gerekiyor, içimin yağlarını eritti resmen. Arsel'in yazdığı sonsözde de kendimden ve çevremden bir çok tanıdık şey gördüm. Kişisel olarak sorunlarımız farklılıklar gösterse de bu konularla ilgilenenler olarak hepimizin ortak olarak yaşadığı izole olma, konuşacak insan bulamama, umutsuzluk vs gibi konulara değinerek okuyanı birazcık da olsa yükseltmeyi çalışmış. Teşekkür ederiz ^^ Daha çok reklamının yapılması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Haber kanallarına, tartışma programlarına çağrılsanız hem çok eğlenceli olur hem de kitap için harika bir reklam olurdu! Programlarda Tevfik hocanın yanına adam lazım artık :P Takıldığım 3 5 ufak tefek şeyi de yazayım. Duygulara başvurma safsatasının övgü ile ilgili olan kısmında (1. basım, sayfa 116) verilen ilk iki örnekte yalakalık olsa da pek mantık safsatası içeriyor gibi durmuyor. İkisinde de kullanılan "bu arada" kalıbı herhangi bir mantıksal ilişkiye karşılık gelmiyor çünkü. Bu kalıbın kullanıldığı cümle çiftlerinde amaç, ikinci cümlenin akla o anda gelen alakasız bir şeymiş izlenimi vermektir. Bu bazen gerçekten de öyle olduğu için kullanılır. Ama bu örneklerde istenilen amaca ulaşmak için kullanılan araç mantık değil de psikolojik bir olgu gibi görünüyor, ki bu da "öncesinde övgü gibi pozitif şeyler söylenen bir isteğin kabul edilmesi, öncesinde övgü olmayanların kabul edilmesinden daha olasıdır" gibi bir bilişsel kısayol olabilir. Böyle bir psikolojik etkinin gerçekten var olup olmadığını bilmesem de halk arasında var sayılıp sıkça kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu psikolojik etki mantık safsatası şeklinde de kullanılabilir tabi; seni övüyorum bu yüzden bana hak vermelisin vs. Ama verilen örneklerde gizli bir amaç olsa da ne gizli bir öncül ne de mantıksal bir ilişkilendirme var. Belki bu cümleler kurulurken kullanılan vurgular ve bağlamlar bunu bir safsata yapıyor olabilir. Ben göremedim açıkçası. Acemi yalakalara önerim şu ki bu etkinin başarılı bir şekilde gerçekleşmesini istiyorsanız övgü ve istek arasına bir kaç saatlik zaman koyun ki karşı taraf aralarında bir bağlantı olduğunu düşünmesin :P Gizemlerin arkasındaki gerçekler başlığının altında "Gerçekler bizlerin düşüncelerine göre şekillenmez, bizlerin algı ve bilgisinden tamamen bağımsız olarak vardır ." demişsiniz özet olarak. Buna karşı söylenecek bir şey yok ama en azından günümüz postmodern düşünürlerin bunun tam tersini savunduklarını, gerçekliği bizim yarattığımızı ve bizden bağımsız bir gerçeklik inancının savunulamaz bir şey olduğunu da iddia ettiklerinden de bahsedebilirdiniz. Yanlış bilmiyorsam Derrida bu düşünürlerden biri. Kişisel gözlemim felsefe öğrencileri arasında bilimin kültürel bir anlatı olduğu ve din gibi diğer anlatılardan daha üstün ya da aşağı olmadığı yönünde bir fikir birliği var. Bilimin göreceliliği ile ilgili fikirler de bir tür sözde bilim, sahte felsefe ya da felsefenin bilim karşıtı bir dalı olarak düşünülebilir ve kitaba bu yönde bir ek yapılabilir diye düşünüyorum. Çünkü Sözde bilim icracılarının gerçeğin göreceli olduğu gibi postmodernizm kaynaklı argümanları kendi sözdebilimlerini savunmak için kullandıkları durumlar da mevcut (Bknz: Şakanın Ardından - Alan Sokal). Bilim bunu açıklayamıyor başlığı altında Evren ile ilgili çok temel bir varsayımımız vardır: "Şeyler gerçektir ve gerçek olan her şey, maddeci olarak izah edilebilir" demişsiniz. Bunun varsayım olmasından neyi kastettiğinizi biraz açmanız okuyucu için yararlı olacaktır. Benim aklıma ilk gelen Fiziğin metafiziği olarak adlandırılan, bizden bağımsız bir dış gerçekliğin var olduğu varsayımı oldu. Eğer bunu da kastettiyseniz minik bir açıklama ekleyebilirsiniz. "Göremediğimiz için soyut olduğunu düşündüğümüz sözler ve anlamlarının fiziksel etkiye neden olamayacağını düşünmek absürt ve bilim dışıdır." Demişsiniz (belki davranışçılığa gönderme yaparak). Öyle düşünmek saçmadır evet ama yine de bu çözülmesi gereken bir problem olarak ciddi bir şekilde ele alınan bir konudur. Bunu okuyunca aklıma gelen kitap, bir bilince gerek duymadan tek başına var olan soyut bir anlamın fiziksel etkilere sebep olabileceğinin çok tatlı bir şekilde tartışıldığı "Ben Bir Garip Döngüyüm" oldu. Ve Steven pinker'ın "zihin nasıl çalışır" kitabından şu sayfa aklıma geldi: (Bunu paylaşma sebebim sizin bunları bilmediğini düşünmem değil {Çağrı'nın akademik alanının robotik olduğunu düşünürsek}, okurken aklıma gelen şeyler olduğu için paylaşıyorum sadece.) """Bilgi ve hesaplama onları taşıyan fiziksel medyumdan bağımsız olan veri kalıplarında ve mantık ilişkilerinde yer alır. Başka bir şehirde olan annenize telefon ettiğiniz zaman, mesajın biçimi, dudaklarınızdan onun kulaklarına giderken, fiziksel olarak, hava titreşiminden bir teldeki elektriğe, silikon yüklerine, bir fibernetik kabloda yanıp sönen ışığa, sonra da elektromanyetik dalgalara dönüşse ve sonra yine ters yönde dönüşse bile, mesaj aynı kalır. Aynı şekilde, mesaj, anneniz mesajı koltuğun diğer ucunda oturan babanıza tekrarladıktan ve annenizin kafasında uçuşan nöronlar ve sinapslarda yayılan bir kimyasallar şelalesine dönüştükten sonra bile aynı kalır. Belli bir program da ister vakum tüpleri, elektromanyetik düğmeler, transistörler, tümleşik devrelerde çalışsın, ister iyi eğitilmiş güvercinlerde çalışsın, aynı işleri aynı nedenlerle yerine getirir. İlk kez matematikçi Alan Turing, bilgisayar bilimci Alan Newell, Herbert Simon ve Marvin Minsky, filozof Hilary Putnam ve Jerry Fodor tarafından dile getirilen bu yaklaşıma artık hesaplamalı zihin kuramı deniyor. Entelektüel tarihin en büyük fikirlerinden biridir bu, çünkü "zihin-beden sorununu" oluşturan bilmecelerden birini çözüyor: Zihinsel yaşamlarımızın nesnesi olan anlam ve niyetin uçucu dünyasıyla beyin gibi fiziksel bir madde parçasını nasıl birbirine bağlayabiliriz? Bill neden bindi otobüse? Çünkü anneannesini ziyaret etmek istiyordu ve otobüsün onu oraya götüreceğini biliyordu. Başka hiçbir yanıt işe yaramaz. Eğer anneannesini görmek istemeseydi ya da otobüsün yolunu değiştirdiğini bilseydi, bedeni o otobüste olmazdı. Bin yıldır bu bir paradokstu. "İnsanın anneannesini ziyaret etmek istemesi" ve "otobüsün anneannenin evine gittiğini bilmek" gibi özler renksiz, kokusuz ve tatsızdır. Ama aynı zamanda bu özler fiziksel olayların nedenleridir, birbirine çarpan bilardo topları kadar etkilidirler. Hesaplamalı zihin kuramı paradoksu çözer.""" Kitabın Atlantis bölümünün ilk paragrafında Atlantis konusunun Aquaman(2018) filmiyle tekrar gündeme getirildiğini söylemişsiniz. Ama Aquaman en az superman ve batman kadar eski bir karakterdir ve yıllara yayılmış onlarca animasyon filmi, çizgidizisi ve çizgiromanı bulunmaktadır. Maceraların geçtiği Atlantis de bu kurgu evrenlerde sıradan bir mekandır açıkçası. Aquaman filmi ile gündeme tekrar geldiğini düşünmüyorum :P Kitabın Aya inişlerle ilgili olan kısmı yine çok güzeldi. Gençken benim aklımda en çok kalan iddia veya "kanıt" astronotun kafasına bir stüdyo ışığının düştüğü ve kenarlardan normal kıyafetlerle adamların çıktığı eski görünümlü bir aya iniş videosuydu. Bence bu video, görselliği nedeniyle insanların aklında diğer iddialara kıyasla daha çok yer etmiş olmalı. Benim için öyle olmuştu en azından :P Aya iniş iddialarının arasına bu video da eklenebilirdi. İklim değişikliği inkarcılarının iddialarından bahsetmemişsiniz. Sadece, bunun insan kaynaklı olduğuna karşı çıktıklarını söylemişsiniz. Bunu desteklemek için neler söylüyorlar? Bu kısmı eksik kalmış sanki. Ya da ben kaçırmış veya yanlış hatırlıyor olabilirim. Son olarak bir okuma listesi eklenseydi çok güzel olurdu. Kitabın içine bir kaç şey serpiştirmişsiniz ama yeterli olduğunu düşünmüyorum. Tekrar ellerinize sağlık, harika bir kitap olmuş.
Şüphecinin El Kitabı
Şüphecinin El KitabıÇağrı Mert Bakırcı · Ginko Bilim Yayınları · 2019170 okunma
·
342 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.