Gönderi

492 syf.
8/10 puan verdi
Düşünce tarihinde felsefe ve din arasında şekli ne olursa olsun bir münasebet bulunmuştur. Her devir bu münasebeti kendi şartlarına göre izah etmiştir. İki sistem arasındaki telif, birini diğerine irca etmek veya birini bertaraf etmek suretiyle gerçekleştirilemez. İrca ve bertaraf etmek meseleyi halletmekten ziyade ortadan kaldırmaya müncer olur. Halbuki mühim olan şey meseleleri ortadan kaldıracak yerde izahına çalışmaktır. Felsefe ve din arasında birini diğerine irca etmeye karşı bir mukavemet olduğu müddetçe fikir hayatı canlılığını muhafaza etmiştir. Bu canlılık kültür tarihimizde Tehâfütler vasıtasıyla Gazâli ve İbn-i Rüşt arasında cereyan eden fikir mücadelesinde göze çarpar. Eğer, felsefe ve din insan hayatında iki ayrı ihtiyaca cevap veriyorsa biri diğeri olmamak lâzımdır. Nitekim öyledir. Mübahat Türker Küyel, Tehâfüt kelimesinin, tam karşılığı olmamakla beraber, Tehâfüt kelimesini “tutarsızlık” diye tercüme etmenin yerinde olacağını belirtir. Çünkü Tehâfüt kelimesi muhtelif dillerde çok çeşitli suretlerde tercüme edilmiştir. Bunlar müstakil olarak Tehâfüt’ün manasını karşılayamamaktadırlar. Tereddütlerin kaynağı kelimenin bazen filozofların fikir sistemlerini bazen de filozofların kendilerini ifade etmek için kullanılmış olmasıdır. Fikir hayatında canlılık alâmeti, bu gevşeklik ve durgunluğa mukavemet eden gerginlik, hareket ve kaynaşma unsurlarıdır. İnsanî olan, meseleleri halletmekten çok, halletmeye çalışma faaliyetinin kendisidir. Felsefe ve din ölçüsünde de vaziyet böyledir. Mübahat Türker Küyel’in doktora tezinde iki cepheli bir metod kullanılarak “felsefe-din arasındaki münasebeti inceleyen Tehâfütler hakkında ister bir eser tahsis ederek, ister kısmen temas şeklinde kimlerin ne yazdıklarını tesbit etmek”tir. Cephelerden birisi lisanî-tarihî metot olup konunun hazır edilmesine taallûk eder. Bu metot, çoğunu yazmaların teşkil ettiği, elde mevcut kaynaklan mümkün mukayese ve araştırmalarla aslına yaklaştırmak veya onların asıl olduğunu ispat etmekten ibarettir. Kritik metinlerin hazırlanması böyle olur. Metodun ikinci cephesi hazır edilmiş konunun işlenmesine taallûk eden Problem Metodudur. Felsefede konu umumiyetle karşımıza bir problem olarak çıkar: Bilgi problemi, bilginin imkânı ve sının problemi, dış âlem meselesi vb. gibi. Muayyen bir ölçüyü muhafaza etmek suretiyle diyebiliriz ki, felsefede devamlı olan şey hal tarzlarından ve çözümlerden ziyade meselelerin kendileridir. Bu metodun gerektirdiği şeylerden birisi hangi meseleden dolayı bir meselenin meydana çıktığını göstermek, problemler arasındaki bağlılığı ortaya koymaktır. Aynı şekilde, bu kitapta da felsefe-din münasebeti meselesi hakkında üç mütefekkirin (Hocâzâde, Gazâli, İbn-i Rüşt) bulmuş oldukları çözüm şeklini Tehâfütler bakımından ortaya koyulmaktır. Netice itibariyle Gazâlî’nin Tehâfütü bakımından akıl tezlil edilmek durumunda değil, bilâkis, değeri ve sınırı gösterilerek tahsis edilmektedir. Varlığı mütalaa ederken muhtelif ve hatta zıt ihtimalleri eşit derecede hesaplayabilmesi aklın hem kuvvetine hem de zaafına bir işarettir; akıl muhtelif imkânları düşünebilmektedir, o halde kuvvetlidir; fakat bu ihtimallerden hangisinin gerçekleşmiş olduğuna karar vermekte kifayetsizdir. Hangi imkânın gerçekleştiğini ancak şeriat haber verir. İbn-i Rüşt’ün Tehâfüt’ünde aklın gücü ile şeriatın karşılıklı durumları başka türlü telâkki edilmiştir, İbn-i Rüşt seçkin bir zümre önünde, değil, fakat halk önünde açıkça dinî problemleri münakaşa etmeye, yani, aklın hatta birbirini nefyetmek durumunda bulunan mümkün ihtimalleri hesaplamasına dahi, Gazâlî’nin zıddına olarak, tahammül göstermemekte ve bunları haram saymaktadır. Bu cephesi ile mutaassıp bir iman taraftan görünmesine rağmen, diğer taraftan burhanî sözlerin Aristo’nun kitaplarında olacağını işaret etmek suretiyle hatta İslâm problemlerine, bu bakımdan, bigâne bir filozof olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki halde de iman ile aklın İslâm dini ile Aristo felsefesinin uzlaşmadığını itiraf etmek durumunda bulunmaktadır. Aynı zamanda aklın yukarıda sözü geçen dinî hakikatlere erişemeyeceğini, bu hususlarda şeriata baş vurmak gerektiğini açıkça bildirmekle beraber âlemde her şeyin bir hikmeti olduğu halde insan aklının buna erişemeyeceğini bildirmek suretiyle, bir bakıma, metafizik yapmaya mâni olmaktadır. Böylece aklı dindar halk adamı önünde küçültmüş olmak durumuna düşerken, diğer taraftan, filozoflar önünde imam değerden düşmüş olarak telâkki etmesi icap eder. Îmanla aklın uygunluğu meselesinde çift hakikat anlayışına başvurmak meseleyi her ne kadar pratik olarak hallederse de teorik olarak ve müsbet şekilde kökten halledememek, ancak ortadan kaldırmak veya teorik olarak ve menfî şekilde halletmektir. Hocazâde’de mesele derin, metodolojik bir tenkitten ziyade Gazâli’nin neticelerini kabul etmek şeklinde tezahür etmiştir. Hocazâde bazı meselelerde İbn-i Sinâ’nın modelini kabul eder gibi görünüyor ise de, nihai olarak, aklın dinî hakikatlerle tearuz halinde olmadığını belirtmekle beraber onun bu hakikatlere kendi başına erişemeyeceği kanaatini taşımaktadır. Tehâfütlerin son tahlilde din ile felsefeyi daha doğrusu İslâm dini ile Aristo felsefesini, fiili ve teorik bir telif vermemeleri bakımından birbirinden ayıran bir noktaya ulaşmış oldukları görülmektedir. Bununla beraber Tehâfütler bakımından varmış olduğumuz neticelerin o müelliflerin diğer eserlerindeki durumları tayin edilmeden onların din ve felsefeye dair olan son davranışları hakkında hüküm verilmiş sayılamaz. Kaldı ki bir insanın fikrî hayatı bir nokta ile değil bir grafik eğrisi ile temsil ve tavsif edilebilir. Tehâfütler o müelliflerin fikir münhanilerinin kendilerini değil ancak bir noktasını daha doğrusu bir parçasını teşkil ederler. Zira, Tehâfütlerin de, kendi başlarına birer nokta ile değil birer eğri ile temsil edilmeleri daha uygundur. Bu bakımdan eğride rasyonalist ve fideist parçaların büyüklüğü, küçüklüğü, azlığı ve çokluğu mütalâa ve mukayese edilebilir. Gazâlî’de rasyonalist parçaların İbn-i Rüşt’e nazaran çoğunluğu teşkil etmiştir. Ancak, bir müellifin hayatının sonuna doğru yazmış olduğu eserlerinin umumiyetle onun olgunluk eserlerinden sayılacağı iddiası her zaman muteber olmasa gerektir. Çünkü bu iddianın temeli bir nevi tekâmül tazammun eden bir postulata dayanmaktadır. Öyle bir tekâmülün hangi tip eserlerde gerçekleşebileceği gözden uzak tutulmamalıdır; hayatın sonunda yazılan eser bir olgunluk ve tekâmül arzedebileceği gibi, bir zayıflama ve gerileme de temsil edebilir. O bakımdan üç müellifin Tehâfütler dışında felsefe ve din münasebetine dair ileri sürmüş oldukları fikirleri, onların bu konudaki bütün düşüncelerine nüfuz edebilmek için zaruri olsa bile, bu mülâhazanın haricinde kalamaz. Üç müellif Tehâfütlerde felsefe ve dini ayırmak bakımından birleşseler de bu ayırmayı yaparken takınmış oldukları tavır ve bu tavrın fikir tarihi yönünden taşımış olduğu önem hususunda ayrılmaktadırlar. Gazâlî’nin tenkitleri muayyen bir mânâdaki felsefeyi, Aristo felsefesini hedeflemiş olmakla beraber, neticede, İslâmî görüş bakımından hangi neviden bir felsefenin uygun olamayacağını göstererek yeni bir felsefe aramaya gidecek yolu açmış durumdadır. Aristo felsefesi aldın kurabileceği mümkün modellerden yegânesi ve sonuncusu olmadığı gibi, bu felsefe aklın kendisine de eşit değildir. O bakımdan Aristo felsefesinin tenkitlere maruz bırakılarak bertaraf edilmesi aklın bertaraf edilmesi mânâsına alınamaz. Aristo felsefesinin kusurlu tarafları gösterildikten sonra Gazâlî de dahil olduğu halde acaba neden dolayı Aristo dışı uygun bir model arama cihetine gidilmemiştir? Başkaca, İbn-i Rüşt’ün o felsefeyi bırakıp bir yenisini kurmaya çalışmaması, bilâkis ters yolu tutması, da sorulmaya değer. Aynı zamanda, İslâmiyet’te felsefenin konu bakımından ilâhiyat meselelerine saplanıp kalmış göründüğüne bakılarak bilgi teorisi, ilimler ve sanatlar veya sosyal felsefeler olarak niçin gelişemediği veya o türlü felsefelerin gerçekleşmiş olup olmadığı ve durumları gibi meseleler de önemle bahis konusu edilebilirler.
Üç Tehafüt Bakımından Felsefe ve Din Münasebeti
Üç Tehafüt Bakımından Felsefe ve Din MünasebetiMübahat Türker Küyel · Atatürk Kültür Merkezi Yayınları · 20192 okunma
··
2,761 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Fâtih okurunun profil resmi
*Kitabın ve meselenin hakkını vermek.
Hasan Gök okurunun profil resmi
İncelemenizi okurken kitabı olur gibi olduk, elinize sağlık. Son kısım yer verdiğiniz konuları neden sonuç ilişkisini kitabın içerisinde bulmak mümkün demi? Yoksa bize çıkarım yapmaya mı kalıyor?
Aleyna okurunun profil resmi
*Bazısı etraflıca işlense de bazısı bize kalıyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.