Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

864 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 günde okudu
Duygularım o kadar karışık ki, kendimi hiç iyi hissetmiyorum bu kitap bittiği için. Keşke daha uzun olsaydı, bitmesini kaldıramadım çünkü. Beni takip ediyorsanız bilirsiniz, kolay beğenen biriyim. Bir kitaba eleştiri yapabilmem için gerçekten kendinden tüm hücrelerimle nefret etmem gerekiyor. Her ne kadar kolay beğensem de bu kitap beğendiğim diğer kitaplar gibi değil. İçimde gerçekten bir şeyleri değiştiren türden bir kitap, olaylara bakış açımı değiştiren türden. Evet, okuduklarımdan çok kolay mutlu olabilen biriyim. Ama beni bu derece değiştirebilecek, bitirdikten sonra 'bu kitaptan önce nasıl yaşamışım ben???' dedirtecek çok nadir kitap var. Bu kitap da onlardan biri. Donna Tartt'ın ilk Gizli Tarih kitabını okumuştum ve okuduğum en iyi kitaplardan birisi olduğunu düşünmüstüm. Kitabi okurken o kadar cok teori kurdum ki kafamda, gece rüyalarıma bile girmeye baslamisti. O kitabın çok özel olduğunu düşünmüştüm okurken. Şimdi anlıyorum ki; kitap değil özel olan, yazarın ta kendisi. Yazım dili, konuları seçiş şekli... Asla hakettiği değeri aldığını düşünmüyorum yazarın. Karşılaştırma yapıp da insanları kendime düşman etmek istemiyorum oyuzden kitap ismi vermeyeceğim. Ama çoğu kitaptan, çoğu yazardan daha çok hak ediyor insanlar tarafından bilinmeyi. Belki de kitapları çok pahalı olduğundan bu kadar çok ön plana çıkmıyordur ama emin olun sizi bu kadar etkileyebilecek bir kitap gerçekten paranızın her kuruşuna değiyor. Yazarın yazım dili o kadar akıcı ki okurken sıkılmıyorsunuz. Dram kitabı okumaya fazla aliskin olmadığımdan bu kitabi gercekten cok yavas okudum. Aslında tam dram türüne giriyor mu ondan da emin değilim. Üzücü bir hikaye olduğu kesin tabi. Evet, kitap çok kalın, yazıları da çok küçük. Ama inanın bana öyle derin bir kitap ki, okurken bu kadar uzun olmasına seviniyorsunuz aslında. Yavaş yavaş ve bütün paragrafları en derinlemesine okumanız en keyiflisi. Kitap gittikçe güzelleşen kitaplardan ve diğer kitaplara göre gerçekten farklı bir havası var. İçine girebilmesi biraz zor fakat bir kere kitapla bütünleştiğinizde, verdiği duyguları hissettiğinizde; böyle bir kitabın bir daha gelmeyeceğini anlıyorsunuz. Kitaba başlamadan önce bu kadar övülmesi çok tuhaf geliyordu ama şimdi ben de aynı şekilde övgülere boğuyorum kitabı, biraz değişik bir durum benim için ahahsjdh Şimdi kendi duygularımı bir kenara bırakıp konuya gelmem gerekirse; Theo annesiyle birlikte bir müzeye gider ve birlikte annesinin en sevdiği Saka Kuşu tablosunu izlerler. O sırada müzede bir patlama çıkar ve annesi ölür. Theo da bir şekilde bu patlama sırasında müzeden çıkarken Saka kuşu tablosunu da kendisiyle birlikte götürür. Annesinin ölümünden sonra kendi bile farkında olmadan çok ağır bir bunalıma giren Theo’nun hayatını okuyoruz bu kitapta. Onun hissettikleri ve Saka Kuşu tablosuyla ne yaptığını. Kısaca olay örgüsü bunun üzerinden, Theo’nun çocukluğundan yetişkin bir birey olduğu zamana kadar anlatılıyor. - Bu kısımdan sonrası spoiler içerebilir, kitabı okumamış olup spoiler yemek istemeyenler okumasın lütfen. - Theo'nun yasadiklarini yasamasam bile, hissettim acisini. Okurken benim de onunla birlikte canım yandı, anlayabildim düşüncelerini neden böyle davrandigini. Bu kadar küçük yaşta böyle bir acıya katlanmamalıydı. Kimse katlanmamalı. Kitabın böyle bir etkisi var işte, gerçek gibi hissettiriyor her şeyi. Theo belki gerçek bir karakter değil ama beni derinden etkilediği, ruhuma dokunduğu kesin. Kitabın ilk başlarında annesinin ölümünde de Theo'nun düşünceleri beni çok üzdü, kalbimi kırdı. Öldüğüne hiç inanmadı çünkü. Her an eve gelecek ya da onu arayacak diye bekledi. Hatta eve geldiğinde ona kızacak diye bile düşündü. Annesinden başka kimsesi yoktu ve onu kaybetmesi o kadar acıydı ki (Babası ve büyükannesi/büyükbabası olduğunun farkındayım ama onları Theo'nun 'ailesi' grubuna dahil etmeyi de reddediyorum kafamda.) Sonra ise Boris geldi. Boris hakkında düşüncelerim çok karışık. Boris'in Theo'ya hem çok iyi hem de çok kötü geldiğini düşünüyorum, böyle bir sey mümkün mü??? Bir yandan onu hırsızlık, uyuşturucu gibi şeylere yöneltti ama bir yandan da Theo'nun yalnızlığına çare oldu. Theo acısını paylasabileceği birini arıyordu ama bu kişi Andy olamazdı, Boris de annesini kaybetmişti yani en iyi gelen seçenek oydu. Theo Boris ile tanistiginda gercekten yalniz hissetmeyi bıraktı bence, bu sebeple Boris'i sevmis olabilirim. Ayrıca Theo’u her düştüğünde toparlayan oydu. Her kırıldığında, her intihara meyilli düşünceleri ortaya çıktığında. Gerçi çok ilerki sayfalara kadar durumun ciddiyetini anlayamamıştım ben. Theo’nun ne kadar kötü bir ruh halinde olduğunu anlamamıştım. Yani evet, ilk sayfalarda da gösteriyordu üzgün olduğunu. Fakat bu derece değildi, annesini kaybetmiş mutsuz bir çocuk görüyorduk. Annesine gerçekten değer veren. Fakat 624. sayfada Boris kendi bakış açısından olayları anlattığında asıl anlıyoruz Theo’nun tamamen yıkılmış ve elindeki tablodan başka tutunacak hiçbir şeyi kalmadığını. Özellikle de benim için çok büyük bir şok oldu bu çünkü ben hep Theo’nun Boris’i toparlamaya çalıştığını düşünmüştüm. Fakat bunca zaman boyunca tek bir şeyleri toparlamaya çalışan Theo değilmiş sanırım. Boris’le büyüdüklerinde ve tekrar karşılaştıklarında değişik bir his kapladı içimi. Çok sevinmiştim ama kötü bir şeylerin çıkacağı da içime doğmuştu. Tabi Boris’in tabloyu çalmış olmasını da beklemiyordum. O kısım beni çok şok etti cidden. Hiç aklıma gelmemişti böyle bir şey. Neden yaptığını da hala anlayabilmiş değilim. Theo ona çok değer veriyordu. Gidip de sana çok değer veren arkadaşının arkasından elindeki tek önemli şeyi de çalmazsın?? Neyse bu yine de Boris’i hala sevdiğimi değiştirmiyor. Asıl kafamı karıştıran onca yıl Theo hiç mi anlamadı tablonun çalındığını? Süreki tabloya bakıp duran Theo, hiç mi bakmadı tabloya? Sevdiğim kişilerden konuşmuşken, Andy’nin ölümüne de üzüldüm. Çok sevdiğim bir karakterdi. Babasının deniz sevdası yüzünden ölmesi ise daha da üzücü. Hiçbir zaman denize kendini ait hissetmemişti. Denizde ölmesi de çok üzücü onun için :/ Yine de Andy’ni ölümünden sonra Theo’nun annesi ve ailesiyle yakınlaşmasına çok sevindim. Kendini ait hissedebileceği bir aile bulmuştu sonunda. Kitsey dışında tabiki. Aslında ilk başta Kitsey’i çok sevmiştim. Theo ile birlikte çok tatlı bir ilişkileri olabileceğini düşünmüştüm ama Kitsey bunu yapmamalıydı. Kitsey'in Theo’yu aldattığı ortaya cikana kadar Kitsey’i çok seviyordum. Theo ile tam olarak aşk yaşadıkları söylenemezdi fakat onu aldatmamalıydı, bu iğrenç bir sey çünkü. Bir de üzerine beni anlamanı beklemiyorum triplerine girince delirdim. En baştan Theo ile birlikte olmayabilirdin, gidip sevdiğin o çocukla birlikte olsaydın o zaman??? Sırf annesi mutlu olacak ve diye Theo ile nisanlanip sonra kendi mutlulugu icin de sevdigi kisiyle cikmasi... Kitsey'in benim için değerini kaybettigi kisim kesinlikle bu sahneydi. Sonunda birlikte olmadıklarına da çok sevindim. Kitaptan sadece bir puan kırıyorum çünkü bazen Theo’nun duygularını yeterince ortaya koyamadığını düşünüyorum. Boris anlatana kadar Theo’nun intihar girişimleri olduğunu bilmiyorduk mesela. Nasıl duygu patlamaları yaşayıp annesinin ölümü için kendini suçlayıp durduğunu. Keşke bunları Theo’nun gözünden de okuyabilseydik. Kendi zihninden çok dışarıya yansıtıyormuş gibi çünkü sorunlarını ve bu durum hoşuma gitmedi. Gelelim Pippa ve Hobie’ye; Hobie olabilecek en tatlı arkadaştı, Theo ile ilk tanıştığı andan itibaren çok samimiydi. Çok sevdim bu karakteri. Theo'ya gerçekten değer verdiği de belliydi. Aralarındaki bağ bazen beni cidden duygusallaştırdı. Hatta Theo’nun Hobie’yi bir baba figürü gibi gördüğünü düşünüyorum. Onun için her zaman orada olması, bir baba şefkati ile yaklaşıyordu Theo’ya. Gerçek babasının asla veremediği baba şefkati…Gerçi kısa bir an için (Theo'nun babasıyla yaşadığı kısım) babasının annesinin abarttığı kadar kötü olmadığını düşündüm. Belki de anlaşamıyorlardı dedim. Keşke demeseydim, ne kadar karaktersiz bir insan olduğunu gösterdi çünkü sonrasında. İlk borcunda direkt oğluna koşup onun parasını çalmaya çalıştı bu sefer de. Boris’in baktığı şekilde bakarsak olaylara belki bir şeyleri düzeltmeye çalışıyor olabilir kendi içinde bunu bilemeyiz fakat ne karısına iyi bir eş ne de oğluna iyi bir baba olabildi. Theo en baştan onun yanına hiç taşınmamalıydı. Ne Theo gibi bir oğulu ne de Xandra gibi bir kadını hak ediyor çünkü o adam. Xandra karakterini de sevmiyorum fakat yine de Theo'nun babasından çok daha iyilere layık görüyorum onu. Pippa’ya gelirsek, böyle düşünmek istemiyorum ama kendi kafamda inandığım düşünceye göre Pippa Theo’nun kafasında sadece belirli bir kişiydi. Pippa ile birlikte olsa bile mutlu olmayacaktı yani. Sadece takıntı yapmıştı çünkü Pippa o kazadan sonra hayatta kalabilen, ona annesini hatırlatan tek kişi. Tıpkı tablo gibi. Tabi bu benim düşüncem, herkes farklı düşünebilir. Saygı duyarım onların düşüncesine de. Ben kişisel olarak Pippa’yı hiç romantik anlamda sevmediğini düşünüyorum. Tıpkı o tablo gibi, Theo’ya o kazadan kalan ve bakıp hayran kalacağı biriydi sadece. Umarım anlatabilmişimdir düşündüğüm şeyi. Böyle güzel bir kitabı okumak çok hoş bir deneyimdi. Yazarın okumadığım son kitabını da okumak istiyorum. Okuduğum ilk iki kitabına bakılırsa üçüncü kitabına da hayran olacağımı söylemek hiç de zor değil :) Buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim, iyi günler diliyorum. Sevgiyle kalın <3
Saka Kuşu
Saka KuşuDonna Tartt · Pegasus Yayınları · 2016476 okunma
·
1 artı 1'leme
·
1.477 görüntüleme
Deniz okurunun profil resmi
Çok güzel olmuş🍀
Nehir okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederiimmm🌼💖💖
cansu okurunun profil resmi
Yazara ve kitaplarına asik oldugunu cook iyi biliyorum ve o kadar merak ettiriyosun ki banada okutucaksın!
Nehir okurunun profil resmi
kesinlikle okuman lazım, yazar öyle güzel yazıyor ki ne yazsa okutur 🥺🥺
•İpek• okurunun profil resmi
Emeğine sağlıkk💓 İncelemeni okuyunca aklıma geldi. Ben bu kitabın filmini izlemişim 😂 Kitap kadar başarılı elbette olamaz ancak The Goldfinch'i izlemeni öneririm. Çok sevgiler👋 😊
Nehir okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederiimm, filme de kesinlikle bakacağım. Kitaptaki havayı güzel yansıtmışlar mıdır bilmiyorum fakat seçilen oyuncuların çoğu çok iyi oyuncular, bu da daha da meraklandırıyor insanı 🤭💙
Şura Tiryaki okurunun profil resmi
Kitap tamamen vakit kaybıydı benim için okurken aşırı sıkıldım. Keşke kitabı almasaydım da olay örgüsü için sizin incelemenizi okusaydım. Bunu okumak daha sürükleyiciydi benim için. Kitabın abartılmış uzunluğundan ve betimlemelerinden çok bunaldım çünkü.
Nehir okurunun profil resmi
Uzun bir süre 1k kullanmayı bırakmıştım ve o dönemde yazmışsınız bu yorumu, çok özür diliyorum sizden bu kadar geç gördüğüm için 🙏🙇‍♀️ Kitabı okuyalı uzun bir süre geçse bile bendeki etkisini hala koruyor ve hala çok seviyorum bu yazarı fakat sizin de neden bunaldığınızı anlayabiliyorum. Donna Tartt'ın kitapları genellikle olay örgüsünden çok betimlemeler üzerine kurulu, kitaptaki şeyleri kendisi söylemeden okuyucunun işaretlerden anlamasını bekliyor bu sebeple çok uzun betimlemelere boğuluyoruz ve betimleme sevmeyenler için bunaltıcı olabiliyor.
cansu okurunun profil resmi
Öööh masallah
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.