1K'nın Kanser Eden İncelemeleriÇıldırdım, delirdim, aklımı kaybettim, kendimden geçtim; ve bunların hepsi kitabı okuduktan sonra değil, Semerkant hakkındaki incelemeleri okuduktan sonra oldu. Arkadaşlar nerden başlayayım bilmiyorum, rastgele herhangi bir incelemede yazılan sözleri paylaşayım buraya:
"Amin Maalouf'ta bir sorun var, adam gerçekten çok şey veriyor ve iyi bir okur olduğunu düşünüyorum. Tarafsız tarih anlatıcılığı..." hopppp. Bir duralım, tarafsız tarih anlatıcılığı? Ciddi misiniz? Tarafsız? Bildiğimiz iki tarafa da eşit ve objektif şekilde yaklaşma anlamındaki tarafsızlık değil mi bu?
Bakın arkadaşlar, Türk olarak kendi tarihimizi yüceltebiliriz, yücelsin de; tarihimizle de geçmişimizle de gurur duyuyorum. Bizim yüceltebilmek için sebeplerimiz varken, yabancı bir insanda bu durum yok. Ne biliyorsa, onların bölgesinde ne anlatılıyorsa, hangi kaynaklar okunuyorsa buna göre yorumluyorlar. Onlar da memleketlerini yüceltiyorlar, haklı olarak. Bu nedenle yabancı yazarlardan bizim memleketimizin tarihini okumayı seviyorum, çünkü tarihteki hatalarımızı yumuşatarak söyleme derdi yok; bu da hatayı daha çözülebilir kılıyor.
Buraya kadar sorun yok. Yazarımız Arap. Benim için sorun değil, Arabistan halkının huylarıyla taban tabana zıta yakın bir insan olsam da Arabistan'ı severim. En yakın arkadaş grubumda canımı verebileceğim 2 arkadaşım Arap göçmeni, Arap alfabesini biliyorum ve Osmanlıca da okuyabiliyorum az uz. Yani demem o ki, hiçbir problemim yok herhangi bir arapla; ancak bu insanların bizimle sorunu ne bilmiyorum arkadaşlar. Hani diyorlar ya "tarafsız tarih anlatıcısı" diye, bu adam Melikşah'ı yerden yere vurdu, küçük düşürücü tonla söz var. Hatta karakterle sınırlamayayım, kitabın ilk 2 bölümünde(ilk 173 sayfa) fazlasıyla aşağılama var. Kitabı okumanıza bile gerek yok, göz gezdirseniz bile mutlaka gözünüze bir şeyler çarpar. Sonuçta yazar bir eser ortaya atmış, kendi fikri; dedikleri doğru yanlış kısmında bile değilim daha, ancak yazarın gayet taraflı olduğu apaçık ortada.
İncelemelerde benim gibi düşünüp savunması olanlara gelen yorumları da okudum. Bakın arkadaşlar, Çalıkuşu incelememden sonra bana fazlasıyla "Olaylara biraz tarafsız bak, Kadir Mısıroğlu da oku." gibi tonla mesaj geldi. Şu an yukarıda yazdıklarımdan ötürü de gelecek, bu nedenle söyleyeyim... Benim Kadir beyle düşüncelerim uymuyor. Onun fikirlerini de dinledim, ama farklı galaksilerin insanlarıyız. Kendisini iyi bir tarihçi, yorumcu ya da din adamı olarak görmüyorum. Bu nedenle bu tartışmayı açmazsanız sevinirim, nazik bir şekilde fikrimi ifade ettiğimi düşünüyorum. Umarım kimse kırılmamıştır.
Devam ettim incelemeleri okumaya, aniden şu başlık önüme çıktı:
"Tarih hiç bu kadar gerçekçi ve keyifli anlatılmamıştı..."
Tabi ilk okuduğumda ironi yapıyor sandım, incelemeyi bitirdim meğer ciddiymiş ve bu fikre katılan tonla insan var. Arkadaşlar kitapta Melikşah sırf karısı Terken'in çenesine kurban gitmemek için Alamut'a yaklaşamadı gibi gösterilmiş.
-"Melikşahhhhhhh"
-"Efendum aşkum?"
-"Nerede kaldın sen, bu saate kadar nerelerdeydin? Yine o gavurlarla Alamut planı mı yapıyordun?"
-"Bütanem vallahi bildiğin gibi değil, zorla önünden geçirmeye çalıştılar."
Ulan koskoca Melikşah, bu adam Büyük Selçuklu'yu en geniş sınırlara ulaştırmış adam. Karşısında kimse duramadı, geleni geçeni yok etti. Bu kadar büyük bir sultanı güçsüz, bilgisiz, aciz ve sadece boş konuşup işi daha da batıran bir cahil gibi anlatılıyor ve bunun da adı "gerçekçi tarih" mi oluyor?
Cihan diye bir kadının varlığı belli değil.
Melikşah'ın ölüm sebebi kesin olarak bilinmiyor, çok fazla teori var.
Hasan Sabbah ufak bir yanlış anlaşılmaya kurban gitmiyor.
Ömer Hayyam ve Nizamülmülk belki hayatları boyunca birbirleriyle konuşmamışlardır bile.
Daha saymama gerek var mı? Bence kafi. Bu kitabı okuyarak tarih öğrenmeye çalışmanızla; Muhteşem Yüzyıl izleyerek Kanuni Sultan Süleyman'ı öğrenebileceğinizi düşünmeniz arasında hiçbir fark yok. Ki Muhteşem Yüzyılda 3 haftada 2 doğum gerçekleştiren Hürrem Sultan'dan bile daha tutarsız kısımlar var Semerkant'ta.
Peki puan neden 7? Bu kadar laf ettim, hala fena bir puan yok.
Daha da fazla verecektim, ancak yazar 3. ve 4.bölümde maalesef bütün hevesimi kırdı. İnanılmaz durgun ve saçma bir hikayeye yöneldi.
Arkadaşım Amin bu kitabı tarih ansiklopedisi olarak yazmadı, roman olarak yazdı; gerçekleri belirtme gereği yok. Keyfi ne isterse onu yazar; isterse Melikşah yazmaz orda Hakan der. Ömer Hayyam değil Jake Epping der, Terken değil Feride Çalıkuşu der, Cihan değil Saddie Dunhill der; roman ya bu! İstediği gibi gerçekle oynayabilir. Zaten diyalogların birebir falan olma durumu tarihi ansiklopedilerde bile yok. Dün en yakın arkadaşınızla yaptığınız watsapp konuşması bile yedeklenme yoksa ani bir algoritma bozukluğunda silinebiliyor. En yakın arkadaşınızla dün yaptığınız konuşmaya bile bugün ulaşamayabilirsiniz, 1000 yıl öncesine gerçekten dört dörtlük ulaşabileceğinizi düşünüyor musunuz cidden? Demem o ki, yaptığım bu eleştirilerin hiçbiri için puan kırmadım ve eleştirim yazara değil okurlara. Eğer roman olduğunun bilincine vararak okursanız ilk 173 sayfa ne olduğunu bile anlamadan harika bir şekilde bitiyor, şahsen uzun zamandır sayfaları bu kadar hızlı geçtiğimi hatırlamıyorum; ancak geri kalan 145 sayfa tam bir hayal kırıklığı... Son süraat ilerleyen hikaye bir anda kesiliyor ve neredeyse alakası olmayan bir hikaye başlıyor. Ömer hayyam'ım dörtlükleri olmasa başka bir kitap bile sanabilirdik, ki şu anda da sanmamamız için bir sebep yok?
Okuduğuma pişman değilim; ancak güzel bir zemin kötü bir tuğlayla yapı oluşturmuş.