Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

81 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 saatte okudu
Öncül Analitik Felsefe Dergisi
İsminden de anlaşıldığı üzere, Öncül analitik felsefe dergisi. Analitik – Kıta ayrımına girmeyeceğim şimdi ancak Türkiye’de kıta felsefesinin yaygın olduğunu, buna mukabil dünyada analitik felsefeye ilginin daha büyük olduğunu göz önünde bulundurarak derginin ehemmiyetini kıyaslayabilirsiniz. Ayrıca Öncül’ün oldukça iyi bir web sitesi ve YouTube kanalı var. Web sitesinde makaleler paylaşılırken, YouTube kanalında da aralıklarla konuk ağırlayıp canlı yayın yapıyorlar. Şimdi bu sayıdaki yazılara (biri hariç) kısaca değineceğim. 1. Craig’in Metaetik Ahlak Argümanı’nın ve Teistik Metaetik Teorilerinin Eleştirel Bir Değerlendirmesi – Berat Mutluhan Seferoğlu Craig hem objektif ahlaki değerler ve sorumluluklar için hem de özgür irade için aşkın bir dayanağa (Tanrı’ya) ihtiyacımız olduğunu iddia eder. Argümanı kısaca şöyle: A. Tanrı yoksa objektif ahlaki değerler ve sorumluluklar yoktur. B. Objektif ahlaki değerler ve sorumluluk vardır. C. O halde Tanrı vardır. A ve B öncülken, C sonuçtur. Bir başka ifadeyle eğer öncülleri (A ve B) doğru kabul edersek, sonucu (C) da doğru kabul etmek zorundayız. Argümanın biçiminde bir problem olmadığı için, şayet bu argümanı eleştireceksek öncüllerden eleştirebiliriz. Nihayetinde Berat da öyle yapmış. B’yi tıpkı Craig gibi doğru kabul ettiği için, A üzerinden eleştiriler getirmiş. Bittabi bu eleştiriler, A’yı savunan ve temellendirmek isteyen teistik metaetik teorilere olmalı. Teistik metaetik teorilere geçmeden önce Craig’in A öncülüne nasıl ulaştığını göstersem yerinde olur sanırım: A. Tanrı yoksa determinizm vardır. B. Determinizm varsa özgür irade yoktur. C. Özgür irade yoksa objektif ahlaki değerler ve sorumluluklar da yoktur. D. O halde objektif ahlaki değerler ve sorumluluklar için Tanrı’ya ihtiyaç vardır. Teistik metaetik teoriler temelde Platon’un Euthyphron diyalogundaki soruya getirilen cevaplardan oluşur. Soru şu: Bir şey Tanrı onu emrettiği için mi iyidir yoksa iyi olduğu için mi Tanrı emreder? Şimdi teistik metaetik teorilerin ne dediklerine kısaca değinebilirim. Teistik Metaetik Teoriler: * İlahi Buyruk Teorisi: Tanrı’nın buyrukları bağlayıcıdır. * Modifiye Edilmiş İlahi Buyruk Teorisi: Tanrı’nın buyruklarının bağlayıcılığı için şart eklenir: sevgi dolu Tanrı. * İlahi Doğa Teorileri: Tanrı’nın doğasına dair belli gerçekler ahlaki iyilikle ve kötülükle özdeştir. * İlahi İyilik Teorileri: Tanrı salt iyilikle özdeştir; Tanrı mükemmel iyiliktir. (Platon) * İlahi Kavramsalcılık: Ahlaki gerçekler Tanrı’nın zihnindeki soyut nesnelerdir. Tabii bu teoriler sadece bir cümleye sığdırılabilecek teoriler değil ancak teorilere dair az da olsa bir fikriniz oluşmuştur sanırım. Berat bu metaetik teorileri tek tek ele alarak ve o teorilerin eksikliklerine işaret ederek temel önermedeki B öncülünü çürütmek ister. Amacı Tanrı’nın varlığına gerek duymadan ahlaki realizmin savunulabileceğini göstermektir. 2. Seküler Bir Ahlakın Olanaklığına Dair Bir Metaargüman – Talha Gülmez Talha’nın amacı, Berat’ın amacına benzer bir şekilde, Tanrı’yı dahil etmeden objektif ahlak teorisinin imkanını göstermek. Bu amaçla Talha Tanrı’yı dahil etmeden objektif ahlakın mümkün olduğunu savunan üç teoriyi serimlemiş: 1. David Enoch’un Vazgeçilmezlik Argümanı: Quine ve Putnam’ın matematik felsefesinde matematikte Platonik gerçekçiliği savunmak için öne sürdükleri tezin ahlak felsefesine uyarlanışı. 2. Ahlakın Ontolojik Kanıtı (Huemer) 3. Huemer’in Ahlaki Gelişim Tezi Talha bu üç ahlaki gerçekçilik argümanını ayrı ayrı açımlayarak gösterdikten ve savunduktan sonra, son olarak İlahı Buyruk Teorisini eleştirerek, Tanrı’yı dahil etmeden de objektif ahlak teorisinin mümkün olduğunu gösteriyor. Ancak sonuç kısmında yazısını şöyle bitiriyor: “Eğer ahlak felsefesi bu kadar önemliyse, bunun temel sebebi insanların ahlaki doğruların olduğuna dair inancıdır. Bu yüzden ahlaki gerçekçiliği savunmak, başlı başına bir ahlaki yükümlülüktür de denebilir.” Sırf insanlar inanıyor diye, inanılanı savunmak felsefenin görevi değildir. Kaldı ki analitik felsefenin görevi hiç değildir. Şayet ahlaki gerçekçilik savunulacaksa insanların kanıları ve ahlaki bir yükümlülük olduğu inancı üzerine değil, rasyonel bir zeminde savunulmalıdır. 3. Kötülük Problemine Karşı Özgür İrade Savunusu ve Eleştirel Bir Değerlendirme – Taner Beyter Felsefede kötülük problemi Epikuros’a atfedilen problemin çözümüne dair tartışmaları kapsar: “Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor? O halde güçsüz. Gücü yetiyor da istemiyor mu? O halde kötü niyetli. Hem gücü yetiyor hem de kötülüğü istemiyor mu? O halde kötülük nereden geliyor?” Epikuros’un amacı kötülüğün kaynağını sorgulamaktır ve ondan sonraki birçok filozof da bu soruna yanıtlar getirmişlerdir. Kötülük temelde iki kısma ayrılabilir: doğal kötülük ve ahlaki kötülük. Doğal kötülük deprem, sel, vb. doğal felaketlerken; ahlaki kötülük hırsızlık, tecavüz, vb. gibi insan edimi kötülüklerdir. Özellikle büyük Lizbon depreminden sonra felsefede kötülük problemi yaygınlık kazanmış ve Leibniz gibi filozoflar cevaplar üretmişlerdir. Leibniz kısaca şöyle der: “Bizim kötü olarak değerlendirdiklerimiz ilahi düzende kötü olmayabilir.” Bir başka fikir deprem gibi doğal afetlerden ziyade, insanların önlem almadıkları için bu olayların felaketle sonuçlandığıdır. Yani Tanrı kötü değil, insanlar ihmalkar derler. Ancak deprem, yangın, sel gibi birçok afetten insanlar önlem olarak kurtulabilir belki ama aynı olaylarda hayvanların da acı içinde öldükleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Tanrı kötü değil ama hayvanlar ihmalkar demek kendinden absürt bir fikir gibi, o halde hayvanların acı içinde ölmesi kötü değildir veya Tanrı kötüdür demek kalıyor geriye. Tabii Tanrı’yı hiç dahil etmeden de bir temellendirme yapılabilir ama teistik argümanlar üzerinden konuşuyoruz. Teizmin tanrısı her şeye gücü yeten, her şeyi gören, mutlak iyi ve mutlak kusursuz tanrıdır. Mackie, Epikuros’un sözlerini unutmayalım, teist Tanrı’nın sıfatları ile yeryüzündeki kötülükler birbirleriyle çelişir der. Plantinga ise teizmin tanrısı ile kötülüğün çelişmediğini göstermenin mümkün olduğunu söyler ve şöyle der: “Tanrı insanları özgür olarak yarattıysa, Tanrı’nın bu yaratıkların kötüyü seçmelerini engellemek gibi bir sorumluluğu yoktur.” Mackie tekrar sorar: “O halde Tanrı neden insanları özgürce iyiyi seçecekleri surette yaratıp kötülüğü engellemedi?” Taner ise iyilikler arasında az iyi çok iyi gibi derece farklarının olduğunu, Tanrı’nın insanlara özgür irade vererek böylece onların az iyi ve çok iyi arasında seçim yapmayı seçebileceklerini ve Tanrı’nın çok iyiyi daha değerli görebileceğini söyler. Yani dünyadaki kötülükle teist Tanrı’nın varlığı çelişir der. Ama sorun bununla biter mi? Mesela birisi çıkıp şöyle diyebilir: “E zaten şu anda dünyada sadece az iyi ve çok iyi var, onlar arasında seçim yapıyoruz.” İyiliğin ve kötülüğün nasıl tanımlanması gerektiği sorununa az iyiliğin çok iyiliğin nasıl tanımlanması gerektiği sorunu da eklendi. Ancak temelde katılıyorum: teizmin tanrısı ile yeryüzündeki kötülük birbirleriyle çelişir. 4. Zamanın Gerçek Dışılığı – John Ellis Mctaggart, çev. Zeynep Hayal Erdoğan; Berat Mutluhan Seferoğlu "Teoloji hiçbir zaman kendisini mistisizmden sürekli olarak ayrı tutmaz ve neredeyse mistisizmin bütün türleri zamanın gerçekliğini reddeder." Zamanın gerçek olmadığını iddiası, insanın sağduyularına ters bir iddiadır. Ne demek zaman gerçek değil? Kolayca kabul edilebilir bir iddia değil ancak yine de tuhaf bir cazipliği olacak ki doğu felsefesi ve dini, Spinoza, Kant, Hegel, Schopenhauer, Bradley gibi nice filozof zamanın gerçek olmadığı iddiasını ortaya atmış. Mctaggart ise tüm bunlardan farklı bir biçimde zamanın gerçek olmadığını temellendirerek ispatlayacağını söyler. Yazının başında üç zaman serisinden bahseder: A. geçmiş, şimdi, gelecek B. önce, sonra C. sıralı seriler Mctaggart’ın bu yazısından pek bir şey anlamadığım için ortaya koyduğu önermeleri gösterip diğer yazıya geçeceğim: 1) - Zamanın gerçek olması için B zorunludur - A ve C birleşirse ancak B doğru olur. - A ve C birleşmez. - O halde B yanlıştır. - Öyleyse zaman gerçek değildir. 2) - Zamanın gerçek olması için B zorunludur. - A olmadan B olmaz. - A yoktur. - O halde B de yoktur. - Öyleyse zaman gerçek değildir. 5. Hristiyanlıkta Yunan Düşüncesinin Kaynakları – Deniz Ilgaz Hristiyanlık, Yahudilik inancını reforme etme girişimiyle önce Filistin’de ortaya çıkmış, oradan Küçük Asya’ya yayılmış ve nihayetinde Roma’ya dek ulaşmıştır. Erken Hristiyanlıkta üç büyük yerleşim yeri merkezi vardır: Roma, İskenderiye ve Antakya. İskenderiye ve Antakya’nın ilk yerleşimcileri veya yerlileri ise Helenistik dönem insanlarıdır. Bu etmenler Hristiyanlıkta Yunan düşüncesinin coğrafi etmen kaynakları olarak isimlendirilebilir belki. Bir de düşünsel kaynaklar vardır ki onların etkileri daha büyüktür. Roma imparatorluğunda ve Hristiyanlıkta en etkili düşünce sistemi olan Yeni-Platonculuk’un kurulması Plotinus’a dayanır (MS 245). Pagan ve Hristiyan sentezi olan Yeni-Platonculuk temelde üç büyük Yunan düşüncesinden etkilenmiştir: Platon’un evren anlayışı, Aristoteles’in varlık problemi ve Stoacılık. Platon’un evren anlayışındaki Demiurgos, zaman dışı mekan ve evren prototipi; Aristoteles’in varlık problemindeki evreni oluşturan dört neden öğretisi (madde, form, hareket, ereksellik) ve Stoacılık’taki cismani Tanrı/varlık tasavvuru Yeni-Platonculuk’ta sentezlenir ve ortaya hem kendi dönemini hem de kendinden sonraki dönemi (özellikle İslam felsefesini) etkileyen yeni öğreti çıkar.
Öncül - Analitik Felsefe Dergisi - Nisan 2018
Öncül - Analitik Felsefe Dergisi - Nisan 2018Öncül Analitik Felsefe Dergisi · 20183 okunma
·
340 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.