Gönderi

384 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 11 days
Dünyayı bu katı denizin üstünde batmadan tutan şey neydi? Her kitap,eser bir birikim sonucu oluşur. Yaratım sürecinde ise yaratıcı kişi, zengin hayal gücünden ve deneyimlerinden yola çıkarak eseri oluşturur. Yalnızca ham bilgi ile oluşturulan eser hazımsızlığa yol açar; iştahı kaçırır. Fakat hayal gücü ile harmanlanan bilgi o kadar lezzetlidir ki... Merlin Sheldrake'nin özenle hazırladığı bu eser Mantarlar hakkında, en azından Türkçeye çevrilmiş en zengin eser niteliğindedir. Türkçe olarak oldukça kısır bir alanı olan Mantarlar hakkında olağanüstü bir eser çevirisinde bulunan Şiirsel Taş'ın hakkını vermeden de geçmeyelim; harika bir çeviri olmuş. Gelelim içeriğine, Saklı Dünya adı altında, 8 ana başlıktan oluşan, zengin kaynakça ve dipnotlarıyla dikkatli bir okuma isteyen bir eserdi. Okurken sık sık arka sayfada yer alan dipnotları okumak durumunda kalınıyor fakat bu durum normalde benim için dezavantaj oluşturacak iken Merlin'in sihirli kalemi sayesinde ayrı bir keyif verdi. Zira dipnotların içeriğini kendi kişisel yorumlarını da kattığından dolayı okuduğunuz sayfadan kopmuyorsunuz. Bağlantıları fazla uzak noktalara serpiştirmeden toparlamayı başarmış ve gereksizce ayrıntılara girmemiş. Gelelim başlıklara, Mantar Olmak Neye Benzer? Aşkın neminde öyle anlar vardır ki cennet yeryüzünde yapabildiklerimizi kıskanır. - Hâfız-ı Şirâzi Neredeyse her başlığın altında edebi değeri yüksek alıntılarla başlayan Merlin, ilerleyen sayfalarda da adeta bir şair gibi yaklaşımlarda bulunuyor. Mantarların oluşturduğu 'bilimsel' dünyaya yani renksiz bilgi yığınına hayal gücünü kullanarak adeta renklendirerek sunuyor. Mantar olmanın ilk adımını tanımlayarak başlıyor zira en zor kısımlardan biri de bu. Mantarlar, bitki alemine mi kayıtlıdır yoksa hayvanlar alemine mi? Yeryüzünün en büyük organizmalarından biri olan mantarları bir alemin içeriğine sokmak istersek buna en uygun hayvanlar alemi gözükmektedir ama bir şartla bu alem içerisinde yer alabilirler; bu alemin baş mimarlarından biri olarak sayılırlar ise. Nitekim Ay'ın kuvveti ile oluşan dalgalar sayesinde karaya ayak basan ilk canlı mantarlardır; yani likenler olmuştur. Liken, geleneksel bir bakış açısıyla Alg ve mantarların simbiyotik ilişki içerisinde oluştuğu canlıdır. Ama Merlin bu bakış açısını çok zayıf bulmaktadır; Liken, yalnızca ikili bir ilişkinin değil, neredeyse sayısız ilişkinin sonucudur. Alg ve mantarlar en önemli rolleri üstlenseler de, birçok bakteri ve mikroorganizmalar bu ilişkide rol almaktadır. Likenlerin ilk defa kayalarda boy göstermesi ve daha sonra durdurulamaz bir şekilde yayılmaları sayesinde karadaki yaşamın başlangıcı oluşturduğu özenle belirtilir. Likenlerin Alglerin içeriğinde bulunan Klorofil sayesinde fotosentez yaparak enerji üretmesi de bitkilerden çok önce geliştiğinin göstergesidir. Hatta Merlin'e göre insanoğlunun oluşumunda ana etkenlerin başında yer almaktadır; mantarlar. Mantarlar öyle bir alem ki, ne hayvanlar ne de bitkiler alemine sığar; uçsuz bucaksız bir ağ denizidir. Fakat bu deniz göz ile görülecek ve farkına varılacak bir şekilde yayılmamıştır. Toprağın altında uzanan, birbirine geçmiş, dokuma iplik gibi yayılmış mikoriza ağlar sayesinde Mantarların uzanmadığı veya dokunmadığı neredeyse hiçbir şey yoktur. Her yaratım sürecinde boy göstermesine rağmen gereken önemi bir türlü görememiştir. Mikoloji, zamanında Botanik biliminin küçümsenmesinden daha da kötü bir şekilde, çoğu bölgede uzak durulan bir konuma getirilmiştir. Zira çoğu mantarın zehirli etkisi can aldığı için insan daima mantarlara ön yargı ile yaklaşmıştır. Yine de mantarlar, aynı diğer canlıları ikna ettiği gibi insanoğlunu da cezbetmiştir. Uzun yıllar boyu bir türlü bilim dalı olamamış, dışlanmış olan bu alan tabiri caizse amatör lig de yer alan gözlemciler sayesinde gelişim sağlamıştır. Öteberi şeklinde, minik notlarla biriken bir yığın olarak nesillerce aktarılmış; uzun zaman boyunca beklenilen değer görememiştir. Aslında burada değer görememiştir dedim ama çok büyük yaratımlara yol açtığını gözden kaçırmaz isek yanılgımı ortaya çıkarabiliriz. Nasıl mı? En basitinden, büyük bir iddia olan Mantarlar ve Din konusunu ele alabiliriz. Bu iddianın kökeni ise LSD-Psilosibin etkisi yaratabilen, günümüzde 'sihirli mantarlar' olarak anılan mantar türlerinden oluşan haritaya bakabiliriz. Nitekim bu haritaya göre, doğan tüm dinlerin kökeninde bir kimyasal etki süreci öngörülmektedir. Mantıklı bir şekilde bakıldığında kulağa saçma gelmemesine rağmen büyük bir iddia olduğu için fazla detaya girmeyeceğim. Ama yanılgımı açıklayacak en iyi örnekte budur diye düşünüyorum. Son olarak da bu bölümün sonlarına doğru Merlin bir bulgudan söz ediyor. Buzulun içerisinde korunmuş bir şekilde bulunan Neandertal'in çantasından bahsediliyor. Bu çantada iki şey göze çarpıyor; biri Kav mantarı (Fomes fomentarius), bir diğeri ise Huş mantarı (Piptoporus betulinus) bulunmuştur. Kav mantarını ateş yakmak için Huş mantarını ise bir nevi ağrı kesici olarak yanında taşımaktadır. Yani mantarlar, insanlık tarihinin başlangıcından beri insanoğlu ile etkileşim halindedir. I. Tuzağın Cazibesi Bu bölümde genel olarak beyaz Trüf mantarı ( Tuber magnatum) bahsedilmektedir. Trüf mantarı avcılığında kullanılan köpek cinsi, ekipman ve avcıların yaklaşımına odaklanan Merlin, bu avcılar ile ava çıkıyor. Onların duygu ve düşüncelerini, anılar eşliğinde anlatıyor. Açıkçası ilk bölüm için bilgi düzeyi hafif olan bu kısım rahat bir şekilde okunuyor. Miselyum konusunda hafifçe değinse de bu geniş kapsamlı başlığı diğer kısımlarda irdeliyor. II. Canlı Labirentler Mantarların yayılımını ele aldığı bu başlıkta çarpıcı deneylerden söz ediliyor. Mantar miselyumlarının yayılım stratejisi; ilk olarak her bir alana yayılan miselyum ağı hedefi bulana dek yayılır, hedefi bulduğu an, hedefin dışında kalan kısımları ile bağlantıyı kopartarak direkt olarak hedefe yoğunlaşır. Bu yönelim büyük bir ihtimal elektrik kaynaklı sinyaller ile sağlandığı düşünülmektedir. Nörobilimcilerin yaptığı deneylerde alınan en yakın sonuç budur zira beyin gibi kompleks bir mekanizma olmadan nasıl olur da bir canlı karar alabilir? Özellikle cıvık mantarları bu konuda çok çarpıcı gelişmelere yol açmıştır. Özenle hazırlanan labirentlerde en akıllıca yolu izleyerek büyüyüp çıkabilen bu mantar deneyi gözlemleyenleri şaşkınlığa sürüklemiştir. Karar alma mekanizmasını neye göre belirlediği henüz bilinmese de en mantıklı yolu seçebilen cıvık mantarı üzerinde şehir planlama deneyi de yapılmıştır. Londra'nın şehir planı çıkartılıp labirent şekline getirilerek, en mantıklı yolu yani tren yollarının gidişatını belirleyip belirleyemeyeceğini görmek için özenle labirent hazırlanır. Ve tahmin edildiği üzere cıvık mantarı matematiksel olarak en kısa yolları seçerek labirenti tamamlar. Merlin'e göre cıvık mantarının bu yaklaşımı, ileride yazılım sektörüne ve modelleme sistemlerine de katkıda bulunacak, hatta daha birçok alanda söz sahibi olacaktır. III. Yabancıların Yakınlığı Liken, neredeyse bu başlığı sepe serpe sarmış durumda. 400.000.000 yaşı geçkin olduğu düşünülen Likenler için az bile! Utanarak belirtmeliyim ki Türkçe olarak Liken hakkında bilgiye ya da geniş kapsamlı bir tez yayınına denk gelmek imkansız. Türkçe olarak ulaşabilecek bilgi o kadar az ki; ingilizce olmadan amatör bilgiden öteye geçilemez, aynı benim gibi kısıtlı bilgi altında dönüp durursunuz. Oysa bu kitap, Likenlere, miselyum ağlarına ve Mikoriza bağlantılarına o kadar edebi yaklaşıyor ki öğrenmeyi basite indiriyor; merak uyandırıyor. Neyse konudan sapmadan Likenlere devam edelim. Daha önceden merak ettiğim, Türkçe olarak bulamadığım, çevirip ulaştığım bilgiye burada da rastladım. En temel bilgiye yani Liken ne ile beslenir? Evet, liken alg sayesinde fotosentez yapıyor ama bu yeterli değil. Türkçeye Günlenme olarak çevrilmiş terim ile açıklanıyor; genellikle taş yüzeylerinin üzerinde çıkan likenler, mineralleri kayadan ayrıştırır. Adeta kuvvet uygulayarak kayayı fiziksel olarak parçalar. Ve son olarak şu bilgiyi paylaşarak, III. bölümü bitiriyorum, Bütün modern ökaryotların ataları, oksijen kullanarak enerji elde edebilen bir bakteriyi yatay geçişle almıştı. Benzer şekilde günümüz bitkilerinin ataları da fotosentez yapabilen bir bakteriyi yatay geçişle edinmişti. IV. Miselyum Zihni Adımlarımızın altında adeta bir dünya yatıyor; yeraltı dünyası. Ama bu yeraltı dünyası Neil Gaiman'ın Yokyer eserindeki gibi bir diyar değil; Londra'nın birbirine bağlanan tünellerinin yerine miselyum ağlarının birbirlerine Mikrorizal ağlarla bağlanarak oluşturduğu, adeta ticaret hattı görevi gören, iletişim de dahil her türlü besin-bilgi aktarımı sağlanan bir ağ düşünün! Öyle bir ağ ki, uzunluğunu belirlemek imkansız. Neredeyse bitkilerin %90'ı bu ağa bağlı. Ağaçların, Tolkien'in de bu konu hakkında bakış açısında büyük katkısı bulunmuş, birçok bitki ile iletişime geçtiği bir ağ. Genellikle yaşlı ağaçların bu iletişimdeki ağırlığı fazla, genç olan fidelerin ise düşük olarak ölçülmüştür. Peki burada nasıl bir alışveriş dönüyor? İlerleyen bölümlerde de süren bu merak uyandırıcı tartışmanın, antropomorfik yani insanbiçimcilik yaklaşımı ile belirlenerek; Sosyalizm mi yoksa bireysel çıkarların el üstünde tutulduğu Kapitalist bir sistemin mi yer aldığı tartışması sürüp gidiyor. Bu alışveriş kabaca; mantarların azot ve fosfor, bitkilerin ise karşılık olarak karbon, şeker ve yağ verdikleri bir ticaret söz konusu. İlk başta, Sosyalist fikir altındaki kişileri heyecanlandıran bu buluş daha sonra hüsrana yol açıyor. Kabaca bakıldığında bu ticaret, eşitlik baz alınarak, paylaşımcı yaklaşımla sürüp gidiyor gibi gözükse de bu ticarete farklı yaklaşanlarda var; Voyria. Voyria adeta bir hacker. Fotosentez yapmayan ender bitkilerden olan Voyria, ticaret ağından yararlanıyor fakat aldığı şeylere karşılık hiçbir şey vermiyor. Aldığı lakabın hakkını vererek sistemde varlığını sürdüyor. Voyria gibi canlıların tespit edilmesi devam ederken Sosyalistler her vakit olduğu gibi hüsrana uğruyorlar. Diğer bir konuya gelirsek eğer, Ophiocordyceps. Bu kısmı okurken adeta kendimden geçtim. O kadar fantastik bir konu ki, her kişinin şu adı bir kere aratmasını ve araştırmasını isterdim. Kısaca belirtmek gerekirse Ophiocordyceps, nâmıdiğer Zombi mantarı. Karıncaların bedenine sızıp yavaş yavaş tüm organları ele geçiren bu mantarlar, zihninde kontrolünü sağlamaktadır. Asalaklaşan ve kontrolü kaybeden karıncayı bir yaprağın ya da bitkinin üzerine tırmandırıp nihai amacına ulaşır. Zira karınca bu hedefe ulaştığı an ölür. Ophiocordyceps ise karıncanın cephanon (baş) kısmının hemen arkasından çıkar ya da abdomen(iç karın) kısmından da çıktığı olur. Adeta karıncanın bedenini parçalayarak yükselir. Saatlerce üzerine konuşulabilecek bir konu olan Zombi Mantarları bir araştırmanızı tavsiye ederim. V. Köklerden Önce Kök dediğimiz şeyin bir yanılgıdan ibaret olduğunu güzel bir şekilde ortaya döküldüğü bir kısımdayız. Daha önceden okuduğum botanik içerikli kitaplarda sık sık köklerin, yapraklar karşısında geri kalmışlığından söz ediliyordu. Bu eserde de bunu çok iyi bir şekilde gördüm. Hatta kök dediğimiz şeyin aslında %90'lık kısmını Miselyumun oluşturduğunu öğrenmiş oldum. VI. Orman Çapında Ağlar Gözlemci bu organizmaların birbirleriyle doğrusal değil, ağ benzeri karmaşık bir dokunma oluşturacak şekilde bağlantılı olduğunu yavaş yavaş anlar. - Alexander von Humboldt. Üstadın bu güzel sözü eşliğinde başladığımız bölümün genelini adı üstünde, Mikorizal ağların oluşturduğu etkileşim yolları anlatılmaktadır. Bu ağların temelinde, elektriksel sinyal mekanizmasının bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu ağ yolu sayesinde besinler, büyük bir biyoloji pazarı oluşturmaktadır. Dağıtım ise bazen adaletli bazen ise adaletsiz bir şekilde olmaktadır. Hackerların varlığı bu 'adalet' yaklaşımına bakışımızı değiştirmekte. VII. Radikal Mikoloji Dünyayı iyi kullanmak, onu ve ondaki zamanımızı boşa harcamamak için içinde nasıl var olacağımızı yeniden öğrenmeliyiz. - Ursula K. Le Guin. Bu bölümde Karbonifer döneminden bahsedilir. Bitki ve mantarların, diğer türler yok oluşa sürüklenirken nasıl oldu da yayılmalarına ve gelişme sağladıklarını yakın mercekten inceler. Mantarların toprak altındaki birçok materyali ele geçirdiğini ama ele geçiremediği, dikkat çekici bir maddeden de özenle söz eder; Kömür. Mantarlar ne yapıp etse de toprak altındaki Kömürü ele geçirememiştir. Ve hemen akabinde ise enteresan bir bilgi paylaşır, Birçok mantar çeşidi fırsat bulursa kömürü kolayca ayrıştırır; ayrıca " kerosen mantarı" olarak bilinen bir tür, uçakların yakıt depolarında yaşar. İlerleyen kısımlarda ise Radikal Mikolojinin önderlerinden söz etmektedir. Genellikle blog ve sitelerde örgütlenen 'acemi' gözlemcilerin oluşturduğu bu grubun amacı, halk tabakasına mantarı doğru bilgiler eşliğinde aktarmak, bilinç ve farkındalık seviyesini üst düzeye ulaştırmaktır. Stamets'den de sık sık bahseder. Stamets hakkında bilgi almak isteyenler için Netflix'de yer alan "Mantarların Gizemli Dünyası" belgeselini öneririm. Bu belgeselde önemli rol almıştır. Son kısımlarda ise atık ve kirlilik ile mücadele de mantarların öneminden bahsetmektedir. Büyüyen pazarın en önemli aktörlerinden biridir; mantarlar. VIII. Mantarları Anlayabilmek Bira yapımı, mayalanmanın önemi ve insanlığın tarihinde mantarın öneminden bahsedilmekte ve oldukça güzel resimlerle bu bölüm zenginleştirilmiş. Diğer bölümlerden de atıflarda bulunarak bu bölümü toparlanma olarak ele almış. Genel bilgileri derleyerek son bir dokunuş yaptığı söylenebilir. Değinmeden geçtiğim o kadar çok bilgi var ki... Son zamanlarda okuduğum en güzel araştırma kitabi idi. Üzerine daha fazla yazarım diye düşünmüştüm ama şimdilik kısa kesmem gerek. Ayaklarınızın altında uzanan devasa bir yaşam söz konusu iken bundan habersiz yaşamak talihsizlikten başka bir şey değil. Mantarların dünyası o kadar derin ve karmaşık ki, bilinenler yalnızca %10 luk bir dilimi oluşturuyor. Adeta bilinmez bir dünyanın iç içe geçmiş bir kısmından söz ediyoruz. Likenler, Zombi mantarlar, Voyria gibi fotosentez yapmayan bitkiler... O kadar tuhaf bir dünya. Meraklısı için adeta bir hazine olan bu lezzetli kitabı okumanızı öneririm. Buraya kadar okuduğunuz için minnettarım. Son olarak şu video linkini de paylaşarak bitiriyorum, - youtu.be/JJfDaIVl-tE
Saklı Dünya
Saklı DünyaMerlin Sheldrake · Domingo Yayınevi · 202275 okunma
··
997 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.