Gönderi

“Daha ergin yaşa gelmemiş bir çocuk bu Mikolka… Ödlek falan değil, ama… nasıl söyleyeyim, sanatçı gibi bir şey… Onu böyle anlatışıma gülmeyin! Temiz yürekli, kolay etkilenebilen birisi. Üstelik hayalci. Çok güzel şarkı söylüyor, çok güzel dans ediyor ve dediklerine göre öyle güzel masal anlatıyormuş ki, başka yerlerden kalkıp kendisini dinlemeye geliyorlarmış. Okula da gidiyormuş… Katılırcasına gülmesi için parmağınızın ucunu göstermeniz yetermiş… İçer, körkütük sarhoş olurmuş, ama bunu serkeşliğinden değil, öylesine, birileri içirdiği zaman, çocuksu denilebilecek bir şekilde yaparmış. O sırada bir şey çaldığının da farkında değil: “Yerde bulup aldıysam, bu da hırsızlık mı sayılır?” diyor. Bu çocuğun bir raskolnik daha doğrusu bir tarikat üyesi olduğunu bilmem biliyor muydunuz? Soyunda göçerler varmış… Kendisi de şu son iki yıldır köyünde bir din önderine müritlik etmiş. Bütün bunları Mikolka’nın kendisinden ve onun Zaraysklı hemşerilerinden öğrendim. Durun, daha bitmedi! Bir ara çöllere kaçmak istemiş! Müthiş sofuymuş, gece gündüz dua eder, en eski, “gerçek” dua kitaplarını okur, sevaba girermiş. Petersburg kendisini müthiş etkilemiş, özellikle de kadınlar ve şarap. Kolay etkilenebilen bir insan olduğu için, köyündeki din önderini, dua kitaplarını falan unutuvermiş. Yine öğrendiğime göre Petersburglu bir sanatçımızın dikkatini çekmiş, ders için ona gidip gelmeye başlamış… Derken işte başına bu iş geldi! Çok korktu. Kendini asmaya kalkıştı. Sonra kaçmak istedi! Elden ne gelir: Halkımızda adalet sistemimiz üzerine yerleşmiş bir inancın sonucu bu! Yalnızca “yargılanma” sözü bile kimileri için başlı başına ürkütücü bir kavram. Bu işin suçlusu kim? Dediklerine göre, yeni mahkemeler kurulacakmış… İnşallah!.. Neyse, hapishanede Mikolka’nın din önderini hatırlayacağı tuttu, yeniden sofuluğa başladı. Bir de baktık, elinde bir İncil… Bu tür insanlardan kimileri için “çile çekmek” ne demektir bilir misiniz Rodion Romanoviç? Herhangi biri adına ya da herhangi bir şey için değil, yalnız “çile çekmek gerektiği için” çile çekerler. Çile çekmek iyi bir şeydir onlar için, hele bu çile devletten kaynaklanıyorsa, büsbütün iyidir. Bir zamanlar bir mahkûm tanımıştım. Boyuna ocağın üzerinde yatar ve kutsal kitap okurdu. Tam bir yıl böyle uslu uslu yattı. Sonunda okuya okuya öyle bir hale geldi ki, bir gün, ortada fol yok yumurta yokken, duvardan söktüğü bir tuğlayı hapishane müdürünün kafasına fırlatıverdi. Ama nasıl bir fırlatış: Adama bir şey olmaması için, tuğlayı başının bir metre üzerine atmıştı! Hapishanede görevlilere silahla saldıran bir mahkûmun başına neler gelir, malum! O bir kez “çile çekmeye karar vermişti!” İşte ben Mikolka’nın da “çile çekmeye karar verdiğini” ya da aklından buna benzer bir şeyler geçirdiğini sanıyorum. Bunu kesinlikle, hatta birtakım gerçek verilere dayanarak bildiğimi söyleyebilirim. Yalnız o daha benim bunu bildiğimi bilmiyor. Ne o, yoksa bizim halkımız gibi bir halkın içinden böyle birtakım fanatiklerin çıkabileceğine inanmıyor musunuz?.. Çıkar, hem de sık sık çıkar. Din önderi, özellikle de kendini asmaya kalkmasından sonra Mikolka üzerinde yeniden etkisini göstermeye başladı. Aslında kendisi gelip bütün bunları bana bir bir anlatacaktır. Gelmez, dayanır mı diyorsunuz? Bekleyelim, görürüz! Her an gelip eski ifadelerini inkâr etmesini bekliyorum ben. Doğrusunu isterseniz, sevdim ben bu oğlanı ve kendisini esaslı bir şekilde inceliyorum. Hah–hah–ha! Ne dersiniz, pek çok konuda bana öyle tutarlı cevaplar verdi ki, gerekli bilgileri edindiği, ustaca hazırlandığı besbelli! Ama öte yandan, pek çok konuda da öylesine saçmaladı ki, hiçbir şey bilmediğini açıkça ortaya koydu; üstelik hiçbir şey bilmediğinden en ufak bir kuşkuya kapılmadan! Hayır azizim Rodion Romanoviç, Mikolka değil bizim aradığımız adam! Çağımızın, içinde yaşadığımız zamanın fantastik, karanlık bir olayıyla karşı karşıyayız burada; çağımız ki, insanların yüreklerini bir şaşkınlıktır almış, kan “tazeleniyor” sözleri dillerden düşmez olmuş, bütün hayatın konfordan ibaret olduğu düşüncesi propaganda edilir olmuş!.. Kitabî düşler ve teorilerle allak bullak olmuş bir kafadır burada söz konusu olan! İlk adımı atabilmenin kararlılığını görüyoruz burada; ama öylesine kendine özgü bir kararlılık ki bu, cinayeti işlemeye karar vermiş, ama cinayet işlemeye kendi ayaklarıyla değil de sanki dağdan ya da çan kulesinden düşer gibi gitmiş! Kapıyı arkasından kilitlemeyi unutmuş, ama yine de öldürmüş, hem de iki kişiyi birden, sırf teorisi öyle gerektirdiği için. Öldürmüş, ama paraları almayı becerememiş, aldığı kadarını da götürüp bir taşın altına gizlemiş. Dışarıdan kapı sarsılır, çıngırak durmamacasına çalarken, kapının bu tarafında çektiği acılar yetmemiş, daha sonra bu çıngırağı yine hatırlayarak, sırtında aynı soğuk ürpertileri bir kez daha duyabilmek için, yarı sayıklar bir durumda kalkıp cinayet yerine, boş daireye gitmiş… Diyelim bu davranışı hastalık halinin bir sonucu, ama bu kez de bir başka durumla karşılaşıyoruz: Bu adam bir cinayet işlemiş olmasına rağmen, kendisini dürüst, namuslu bir insan saymakta, herkesi küçümsemekte ve neredeyse kanat takıp melekliğe soyunmaktadır!.. Yok, Rodion Romanoviç, yok iki gözüm, Mikolka’nın haddine mi düşmüş bütün bunlar! Mikolka değil bu adam!”
·
199 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.