Gönderi

Mayalılar ilgili bilgi:
Yucatan'ın zaptedilmesinden yedi sene sonra, 1549'da Rahip Diego da Landa, Mayalar ülkesinin kal­bi olan Merida'ya gelir. "Şeytan"ın kökünü kazımak için, Mayalar'dan kal­ma bütün kitapları şehir meydanında yaktırarak deva­sa bir "ateşte yakma" ayini düzenler. Bir halkın tarih ve kültürü bu şekilde yok edilir. Bugün dünyada o medeniyetten geriye artık sadece üç Maya elyazması eser ile sözlü gelenekten alınarak Latin harfleriyle yeniden yazılmış iki metin kalmıştır: Bunlar, Mayalar'ın kutsal kitabı olan Popol Vuh ile Şümayel'li Şilam Balam'ın Ki tabı' dır. İstilacıların alevlerine direnip ayakta kalabilmiş tek kalıntılar olan taş abidelerin yazılarının çözülüp okunması, o medeniyet hakkında bir değerlendirme yapmaya imkan vermektedir. Mayalar medeniyeti İsa'dan sonraki 4. yüz­yılın başında doğmuştu. Bu medeniyetten geriye hiye­ roglif yazıların kazındığı dikili taşlar, cumbalı tonozla­rıyla taştan tapınaklar ve çok renkli seramikler kaldı. Medeniyetleri 9. veya 10. yüzyıldan itibaren gerileme­ye başladı ve Mayalar, Meksika'dan gelen halklar, özellikle de daha sonra onların kültürünü bir kısmını özümseyecek olan Tol tekler tarafından mağlup edildi. Son Maya şehir devleti Yucatan'ın güneyinde, Tayasal adasında, 1697'de can verecektir. Maya medeniyetinin alanı şimdiki Meksika'nın Yu­catan, Campeche ve Chiapas eyaletleri ile Guatemala ve Honduras'ın bir kısmını kapsar. Teokratik bir toplumun ifadesi olan Maya sanatı, belli başlı iki tip bina içerir . Bunlar, Palenque'de oldu­ğu gibi, piramitlerin tepelerine inşa edilmiş tapınaklar ile konut olarak değil de, din adamları aristokrasisinin hükümet merkezleri olarak dikilmiş olan saraylardır. Dekorda, kabartma tarzı heykeller ve duvar resim­leri bulunur. Bu duvar resimleri, devirlere ve şehirle­re göre, kah heybetli, kah natüralist, kah oldukça zariftir. Nihayet, insan çehreleriyle bezenmiş çok renk­li bir seramik, Mayalarda görülmedik bir mükemmelliğe ulaşır. Mayaların ilmi, pek çok noktada, aynı dönemin Av­rupa biliminden üstündü. Astronomide, Mayaların din adamları, bir yılı 365, 222 gün olarak hesaplıyorlardı. Bu rakam, beş asır sonra ortaya konan 13. Gregorius (1502-1585) takviminin verdiği rakamdan daha doğruydu ve ancak altı bin yılda bir günlük bir hata yapıyordu. Mayalar güneş tutulmalarını önceden haber veren bir çizelge de hazırladılar. Bütün bunlar matematikte büyük bir ilerleme kay­ detmiş olduklarını gösterir. Nitekim onların sayı siste­mi bizimki gibi onluk değil yirmilikti ve bu sayı sistemi Grekler'in ve Romalılar'ın bildikleri sayı sistemle­rinden üstündü. Mısır, kakao, kauçuk ve manyok başta olmak üzere, insan hizmetine sokulan ve ekimi yapılan bitkilerin sayısı bakımından dünyada hiç bir millet Amerika Yerlileri ile (özellikle de Mayalarla) boy ölçüşemez. Cerrahiye gelince, kırık kemikleri tutturuyor ve del­gi ameliyatı yapıyorlardı. Mayalar'ın kutsal kitabı Popol Vuh, insana ne oldu­ğunu, dünyaya niçin geldiğini, niye yaşadığını ve nere­ye gittiğini öğretir. Sözlü gelenekte bu kitap belki de Rig-Veda veya Zend-Avesta kadar eskidir. Popol Vuh, insanın dört evrede yaratılışını efsanevi bir şekilde tasvir eder: İlk yaratılış, meyve toplamak ve hayvan avlamakla geçinen ve yırtıcı hayvanlarla karşı karşıya bulunan göçe be toplulukların yaratılışıdır. İkinci yaratılış, ilahların insanı yaratmak için ikin­ci teşebbüsleridir ve bu gökle suyun yerle evlenmesin­ den doğar. Bunlar çamurdan yaratılmış varlıklardır. Toprağı işlemeye, seramiği tanımaya, ilk aletleri yap­maya başlarlar. Fakat bu insanların ne anlayışları vardır, ne de ibadetleri. O yüzden ilahlar onları suların içinde eritip yok etmek üzere tufanı gönderirler. Üçüncü yaratılış, orman insanlarının yaratılışıdır. Bunlar tarımı bilirler. Topluluk oluştururlar ve çalış­malarının ritmi göğün mevsimlerine göre düzenlen­miştir. Çünkü bir takvim yapabilecek kadar yıldızların hareketlerini bilirler. Fakat ibadet edip kurban kese­ rek yaratılış nimetine şükretmesini bilmezler. O yüz­den de jaguarlar ile kartallar onları parçalarlar. Nihayet dördüncü yaratılış gelir: İnsanı ilahi öze iş­tirak ettiren, medeniyetin yaratıcı gücü, mısır insanı­ nın yaratılışıdır bu. Mısırın çimlenmesi, insan hayatı­nın filizlenmesini sembolize eden bir sırdır. Nitekim tohum ölür, bitki olur, tıpkı insanın ölerek bir başka hayata başlaması gibi. Sembolü yeşim taŞı olan olgun taneli mısır koçanı insanın kanını besler, böylece insa­ nın ilahi özü, ilahlara neler borçlu olduğunun bilinci­ ne varır. 440 yıllık bir dönemi içeren büyük Maya takvi­minin keşfi, insana sınırsızlığın perspektifini açar. Böylelikle insanlık komedyasının ilahi öze dönüşme­ sini gerçekleştirir. Şilam Balam hikayeleriyle tamamlanan Popol Vuh, insan ve toplumun canlı bir organizma oluşturdukları ve kozmosla bütünleşmesinin bilincine erdiği, insanın tam insan, yani ilahi nitelikli bir insan haline geldiği ana kadarki, insanın doğuşunu ve kültürünün oluşu­munu bize bu şekilde anlatır.
·
236 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.