Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Merhaba Özgürlüğe Aşık Denizci
Merhaba Halikarnas Balıkçısı Aganta Burina Burinata, yazarın roman türünde verdiği ilk eser ve ilk kez 1946 yılında yayınlanmıştır. Bu romanıyla da adını geniş kitlelere duyurur. Aganta Burina Burinata, buram buram tuzlu su kokusu çalar burnunuza -bilirsiniz denizin o kokusunu- Kısa yer tutacak iki olumsuz yorumdan sonra asıl yorumum ve bazı alıntılara yer vererek bir inceleme oluşturacağım. 1.si kitapta hiç aşina olmadığım çok fazla denizcilikte kullanılan terimler vardı, birkaç taneye baktıktan sonra sonu gelmeyince bıraktım Google'dan bakmayı. Merak etmediğinden değil, okuyup geri döndüğümde zaten unuttuğum için. Mesela,
Jack London
Jack London
'ın
Deniz Kurdu
Deniz Kurdu
romanında hiç bu kadar denizcilik terimi yoktu. (sadece bu açıdan bir kıyaslama yapıyorum, genel anlamda konu itibarı ile çok farklı kitaplar) 2. olarak da; kitap bir anda bitti. Öyle, çok akıcı olduğundan bitti değil, Mahmut'un bir anda verdiği son kararla bitti işte, hızlı bitiş. Bir şeyler eksik kaldı gibi geliyor bana, olay örgüsünde benim beklediğim bir olay vardı mesela o olmadı, sanırım beklenti içinde olmaktan ötürü bitişine daha çok şaşırdım. Neyse... Ben, Anadolu insanını, köy ahalisini, tabiatla birleşmiş insanları genelde hep sıcak bulmuşumdur. Bundandır, köy pazarlarını gezmeyi severim, kasabalara bayılırım, kahvehane dedikodularına çok kulak kesildiğim olmuştur. Büyük şehirlerde yaşamaya çalışan ben ve benim gibi insanlar için bu kitaplar sığınak o yüzden. Balıkçı'nın hikayeleri sıcacık. Bunu neden iyi yaptığını düşünüyorum! Çünkü, yaşatıyor. Mavi göğün altında da geziyorum, koyu ışık almayan izbe bir dükkanda da oturuyorum, kayıkla balığa da çıkıyor, kavurucu güneşe karşı bir anlık esen, serinleten rüzgarı da hissediyorum. Balıkçı, mekan işleme konusundaki başarısını onu yaşatarak kanıtlıyor. Halikarnas Balıkçısı tam bir doğa aşığı, deniz tutkusu ise anlatmakla bitmez. Mahmut'la da bu deniz tutkusu tanıştırıyor bizi. Her şeyi ve herkesi karşısına alan küçük Mahmut aynı zamanda hikaye anlatıcımız, bütün romanı onun aktardığı gibi okuyoruz. Büyüyor, genç bir delikanlı oluyor, bir bakmışım sefaletten toprak ağalığına geçiyor, derken en son yine 'deniz' Kanında akan o denizcilik tutkusunu içinden ne yaparsa yapsın atamaz. Ne babasının zamanında vazgeçmesi için denizi kotülemeleri, ne annesinin yalvar yakar dil dökmeleri işe yarar. Ucunda ölümde varsa; o denize aittir, denizde ona. Deniz hayatının zorluklarını işler Balıkçı romanında. Ama hep sevgiyle, merhamet ve sıcaklıkla anar onları. İlerleyen sayfalarda kara (toprak) insanlarıyla tanıştıktan sonra daha hissederiz bu sevgiyi. Bize iki yönüyle de gösterir köy hayatını. Bir yanda bir somun ekmeğini paylaşan deniz insanları, diğer yanda mala mülke doymaz aç gözlü kara insanları. Çocukluktan denize açılmaya başlayan Mahmut, zorlu yaşam şartları, babasını kaybetmesi, amcasıyla çatışması gibi sebeplerden denizi sorumlu tutar ve ani bir kararla karada hayat kurup yaşamaya karar verir. Burada toprağın bereketini de görürüz, insanların toprak kavgalarını da. Bu hayata geçtiğinde, Mahmut'un gözünden; insanların aç gözlülüğünü, çıkarcılığını, çaresiz kalanı sömüren güçlü toprak sahiplerini görürüz. Balıkçı sadece bu kitap özelinde de değil, genel olarak bir deniz-kara insanı ayrımında bulunur. "Deniz insanları iyi, kara insanları kötüdür" bunları anlatır, çekinmez. "Deniz insanları sevgi dolu, yaşama bağlı, dürüst, çalışkan, tok gözlü, namuslu ve mücadeleci; kara insanları ise bencil, çıkarcı, aç gözlü, çevresine zarar veren ve onu sömüren niteliklere sahiptir." Bu iki zıt kutup bir araya getirilip harmanlanmış romanda. Bu sert duruşu, paranın belirleyici bir güç oluşunu, insani değerleri yok edip, toplumu yozlaştıran güçlü bir etken olduğunu gözlemlemesinden kaynaklanır. Balıkçı'nın sürgünlüğü sonrası yerleştiği Bordum'da, dağ bayır gezmiş olması, köy insanını merak edip onlarla sohbetlere oturması, dinlediği hikaye ve gözlemleri ile, kendi hayatından izleri de taşıyan eserler yazması doğaldır. Kitapta Mahmut'un hikayesi yanında ufak tefek bazı hayat hikayeleri de işlenmiş. Topal Murat Dayı'ya içim cız etmedi değil. Okuduğum bir yerde Balıkçı kendisini şu sözlerle anlatıyordu: "Yaradılışım gereği, şu şöyle bu böyle diye kafama balyozla vurur gibi öğretilmeye çalışılan şeylere pek kulak asmam. Hani derler ya, çocuk kendisine bağırarak söylenenleri değil, usul sözle söylenenleri daha iyi anlarmış." İşte aynı karakteri Mahmut'un, ona yapması diretilenler karşısındaki asi duruşunda da gördüm. Gelsin hemen bir anekdot: Kerli ferli, cakasından yanına varılmaz Zeus, Milletli bir köylüyle, bir konuyu tartışarak yürüyormuş. Bir ara Zeus hiddetlenerek: - Ben Zeus'um. Ben şimşeklerimi sana çakarsam görürsün, gibilerden esmiş gülermiş. Bizim Egeli köylü: - Bak Zeus demiş, bağırıyorsun. Demek haksızsın!.. Gözlerinizde ki parlayan ışıltıyı hissediyorum, buraya kadar sabırla okuyan, merakına hayran kaldığım insanlar. Bu zamanı ayırmak öyle kolay değil herkes için. "İnsanın yaratamadığı şey nedir? demişler, Cevap: - Zaman... Zaman, Elon Musk'ın dahi satın alamayacağı en kıymetli değer. Bu incelemede Halikarnas Balıkçısı'ndan özellikle bahsetmedim. 1961'de yayınlanan otobiyografik romanı olan
Mavi Sürgün
Mavi Sürgün
kitabına kalemim yettiğince bir inceleme yazar, bildiklerim, öğrendiklerimi paylaşırım. Okunmalı, okutulmalı diyorum. Mavi gök tepenizden, mavi deniz yüreğinizden eksik olmasın. Yeniden ve yeniden "Merhaba" diyorum. İyi kitaplar okumanız dileğiyle...
Aganta Burina Burinata
Aganta Burina BurinataHalikarnas Balıkçısı · Bilgi Yayınevi · 19974,839 okunma
·
351 görüntüleme
Gamax okurunun profil resmi
Sonunda biz okurların kıymetini bilen birisi çıktı, ama o da biz okurlardan birisi çıktı. 😅 Evet zaman, hakikaten çok kıymetli. Çoğu zaman kitap okurken bile hızlı, 1000k da okurken bile hep bir telaş içinde olduğumu görüyor ve itiraf ediyorum. Bir yandan rahatsız oluyorum, diğer yandan haklı buluyorum. Ama şu an okudugum be yazdığım buraya da her yere uğramaya çalışmasam uğrayamazdım... Yazılarınız bol olsun, emeğinize sağlık...
Deniz A. Şatır okurunun profil resmi
Hepimiz aynı kaygılar içinde olduğumuzdan, daha iyi anlıyoruz birbirimizi 👌 Zaman ayırdığınız için ayrıca teşekkürler 🍃👋
1 sonraki yanıtı göster
Yüksel Yüksel okurunun profil resmi
Sudan korkarım, küçükken bir boğulma tehlikesi anlatmıştım. Onun travması herhal..işin ilginç tarafı denizi anlatan, konusu denizde geçen hikayeleri de sevmem . Hemingway in " ihtiyar adam ve deniz" ini midem bulana bulana bitirmiştim. Deniz tuttu herhal.. 😀 Moby Dick' i de okumak isterim ama sırf bu yüzden kapağına bile dokunamam. O yüzden.. demem o ki.. ben " Mavi Sürgün " ü okusam olur değil mi ? 😀
Deniz A. Şatır okurunun profil resmi
Yaşlı Adam ve Deniz
Yaşlı Adam ve Deniz
insanı suyun içinde gibi hissettiriyordu, bir anda sanki kayıktan suya düşecektiniz gibi 🙃 ama okurken mide bulantısı kötüymüş 🙈
Mavi Sürgün
Mavi Sürgün
yazarın kalabentlik yılları, oraya nasıl gittiğini anlatan otobiyografik kitabı. Peki deniz taşıtlarına binebiliyor musunuz?
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.