Gönderi

Ali Rıza ve Zübeyde Osmanlı Türk'ünün yoksulluğa düşmüş, gene de onurlu olan basmakalıp yaşamını sürdürüyorlardı. Evleri Yahudilerle dolu küçük bir ticaret kenti ve Balkanlar'in dış ticaretini sağlayan bir liman olan Selanik'e tepeden bakan Türk mahallesinin orta kesiminde, eski kale duvarlarının yanında yer alıyordu. Ali Rıza hiçbir derin inancı ya da dikkat çekici yönü olmayan silik bir adamdı. Küçük bir çocukken Sırbistan sınırındaki Arnavutluk dağlarından gelmiş, sonraları Selanik limanındaki Osmanlı Düyunu Umumiye İdaresi'nde katip olarak bir iş bulmuştu. Türk hükümetinin diğer bin katibi gibi, o da işini coşku duymaksızın ve özel bir yeteneği olmadan, öylesine sürdürüyordu. Ücreti yetersizdi ve ödemeler sık sık gecikiyor ya da yapılmıyordu. Bu yüzden yuva kurmak ve ailesinin geçimini sağlamak için boş zamanında ticaret yapmak zorunda kalmıştı. Yaşadıkları sokak, asmaların bir çatı gibi üzerine örttüğü, Arnavut kaldırımlı bir ara sokaktı. Üst katı sokağa doğru çıkma yapmış olan ev, oldukça eskiydi. Türk mahallesindeki tüm evler, daima kapalı duran kapıları ve dikkatle kafeslenmiş pencereleriyle, kör ve sağır gibi dururdu. Ne bir hareket, ne de bir yaşam belirtisi olurdu. Kimi zaman birkaç çocuk ağırbaşlı bir tavırla sokakta oynar, ya da birkaç erkek kahvenin önünde pinekleyip, kahve ve sigara içip laflayarak vakit geçirirlerdi. Bunun dışında, sokakta uyuşuk bir sessizlik hüküm sürerdi. Sık sık camiye giden bir hoca geçer, ya da şekilsiz siyah çarşafının içinde evinden çıkan bir kadın kapıyı dikkatle kapar, yalnızca tek gözünü açıkta bırakan siyah peçesiyle yüzünü örter ve güneş ışığı altında siyah bir hayalet gibi çeşmeye doğru süzülürdü. Her ev, komşularına karşı demir parmaklıklar ve sürgülerle korunmuştu. Ahırdan biraz iyi durumdaki bu evlerde kadınlar, göz kamaştırıcı saraylarda yaşayan zengin paşaların, ve harem ağalarınca korunan harem ve gözdelerin yaşadığı geçmiş ve ölü bir çağa ait, kapalı ve kasvetli bir hayat sürüyorlardı. Zübeyde de, diğerleri gibi kapalı yaşıyordu. Mustafa doğduğunda neredeyse otuzunda olmakla birlikte, ta yedi yaşından beri çarşafa girmişti. Çok seyrek ve ancak yanında biri olursa dışarı çıkardı. Ailesinden ve komşu evlerde oturan birkaç kadından başka kimseyle görüşmezdi. Oldukça eğitimsizdi, ne okuyabilir, ne de yazabilirdi; ayrıca, evi dışındaki dünyada olup biten en sıradan olaylar konusunda bile tümüyle cahildi. Bununla birlikte, ailesine hükmeden oydu. Tahrik olunduğunda gazaba dönüşebilen buyurganlığıyla mütehakkim tavırlı bir kadındı. Tam bir köylüydü. Babası Arnavutluk’un güneyinden küçük bir çiftçi, annesi de bir Makedonyalı idi. Uzun boyu ve güçlü gövdesiyle, mavi gözleri ve lepiska gibi sarı saçlarıyla gürbüz bir bedenin tüm hayatiyetine sahipti. İçinden çıkmış olduğu verimli topraklar gibi, basit ve sağlam bir yaşam anlayışı vardı ve bir köylünün tüm erdemlerine sahipti. Derin dindarlığının yanı sıra vatanperver ve tutucuydu. Yaşamın basit gerçeklikleri karşısında keskin bk zekaya ve muhakemeye sahipti. Bütün Türk kadınları gibi bütün yaşamını erkek çocuğuna hasretmişti —doğarken ölen bir erkek çocuğundan başka, ismi Makbule olan bir kız çocuğu daha vardı. Mustafa'yı sınırsızca şımartmasına karşın, o bundan pek az etkilendi. Açık mavi gözlü, kum rengi saçlı, zayıf, kemikli yapıda, sessiz ve vakur bk çocuktu. Annesinin okşamalarını doğal bir şey olarak karşılar, sözüne karşı gelir ve her türlü ceza ya şiddetle karşı durarak, ona olan sevgisini pek ender gösterirdi. Daha çok kendi başına, ağır başlı oyunlar oynayan, başka çocuklarla pek ender arkadaşlık eden, anormal denebilecek derecede kendine yeterli olan bir çocuktu. Ali Rıza, Düyunu Umumiye'deki memuriyetinden ayrılmış ve kereste ticaretine başlamıştı. Mustafa'nın tüccar olmasını istiyordu. Zübeyde ise, onun bir din adamı olarak yetişmesinden yanaydı. Onu ilk olarak, Arap harflerini öğrenmesi ve Kur'an'dan pasajlar okuyabilmesi için mahalle mektebine, ardından da öğrenci olarak iyi bir gelişme göstereceği Şemsi Efendi Okulu'na gönderdiler. Ali Rıza ansızın öldü. Kereste işinden de zaten pek para kazanamamamıştı. Aile beş kuruşsuz vaziyetteydi. Zübeyde evini kapatıp, Selanik yakınlarındaki Lazasan adlı köyde çiftçilik yapan erkek kardeşinin yanına sığındı. Burada Mustafa'ya ahırları temizlemek, inekleri otlatmak, kargaları kovalamak ve koyunlara göz kulak olmak gibi görevler verilmişti. Bu yaşamı sevmişe benziyordu. Açık havada yapılan bu ağır işler ona yaramış, güçlenmiş, sağlık ve dayanıklılık kazandırmıştı. Fakat büyüdükçe daha da çekingen, yalnız ve bağımsız biri oluyordu. İki yılın sonunda, Mustafa onbir yaşına geldiğinde, Zübeyde kız kardeşlerinden birini, oğlunun okul masraflarını karşılaması konusunda ikna etti. Tarlalarda çalıştığı bu aylar boyunca yabanıl ve dikbaşlı olan oğlu üzerindeki denetimini kaybetmiş, ona sözünü geçiremez olmuştu; oğlunun büyüdüğünde sıradan bir çoban ya da çiftlik işçisi olmasını da istemiyordu. Böylece Mustafa Selanik'teki bir okula gönderildi. Artık büyük bir sıkıntının pençesindeydi. Açık havada geçirdiği özgür günlerinden sonra yeniden disiplinli yaşama hapsedilmişti. Öğretmenlerine karşı vahşice davranıyordu. Diğer çocuklarla olan ilişkilerindeyse inatçı ve kendini beğenmişçesine davrandığından, sevilmiyordu. Onların oyunlarına katılmayı reddediyor, kendisine karışmaya kalkanlarla da sürekli dövüşüyordu. Günün birinde büyük bk kavgaya karıştı. Öğretmenlerinden biri, onu sürükleyerek kavgadan ayırırken tekmeler sayurararak kurtulmaya çalıştığından, sıkı bir dayak yedi. Öfkeden çılgına dönen Mustafa, okuldan kaçtı ve bir daha oraya dönmeyi kesinlikle reddetti. Bir kez daha Mustafa'nın sorumluluğu Zübeyde'nin omuzlarına yüklenmişti. Kız kardeşi, Mustafa'nın başka bir okula gitmesi için para vermiyor, Mustafa'ysa aynı okula dönmeyi reddediyordu. Zübeyde onun aklını başına getirmeye çalıştıkça,o, gitgide inatçılaşıyordu. Öfkelenip oğluna bağırdıkça, o da annesine aynen karşılık veriyordu. Dayısı da onu asker yapmayı önerdi: Geçimsiz bir çocuk olması ticarette başarılı olmasını engelleyecekti, en iyisi onu Selanik'teki Askeri Mektebe göndermekti. Devlet okulu olması nedeniyle, para ödemek de gerekmeyecekti. Zekasını ortaya koyabilirse subay çıkabilirdi; yok eğer koyamazsa da, er olacaktı. Her iki şekilde, geleceği kurtulmuş oluyordu. Zübeyde bunları dinlemek bile istemedi; ama Mustafa kararını vermişti. Dayısının önerisine aklı yatmıştı. Yan komşularının oğlu Ahmed daha yeni bir askeri mektebe girmişti ve gösterişli üniformasıyla herkese caka satıp duruyordu. Mustafa'nın hoca (din adamı) olmaya niyeti yoktu. Esnaflık ise bir Türk'e değil, Rumlar, Ermeniler, Hristiyanlar, Yahudiler ve bunun gibi reayaya yaraşır bir işti. O asker olmak niyetindeydi; bir subay olmak, üniforma giymek ve adamlarına emir vermek istiyordu. Hiç kimseye haber vermeden; babasının arkadaşlarından emekli bir subaya gidip askeri okul yöneticileri nezdinde kendisine kefil olmasını istedi. Annesinin kendisine engel olmasına fırsat vermeden sınava girdi ve başarılı oldu. Askeri okulda kendi yerini bulmuştu. Başarılıydı, fakat hala sevilen bir çocuk olamamıştı Alıngan yaradılışta olduğundan, eleştirildiğinde veya kaba konuşmalara muhatap olduğunda hemen kırılıyor, ters davranıyordu. Bütün bunlar onun içine kapanmasına, kimseyle arkadaşlık kuramamasına yol açıyordu. Gene de, her zaman dikkat çekmek ve sıradan olmayan biri olarak sivrilmek arzusundaydı. Kavgaya hazır olması yüzünden hiçbir çocuk onunla dalaşmayı göze alamıyordu. Kendilerine katılması için uğraştıklarında ya da neden böyle davrandığım sorduklarında, hemen onları tersleyerek: "Ben sizler gibi olmak niyetinde değilim, ben önemli biri olacağım" diyor ve kendi yoluna gidiyordu. Matematik ve tüm askeri derslerde gösterdiği üstün zekası, geçit resmindeki yeteneği okulda başarılı olmasını sağladı. Okuldaki ikinci yılında öğretmenlerinden Yüzbaşı Mustafa, ona sevgi ve yakınlık gösterdi. Onu yardımcı öğretmen yaparak, alt sınıfın sorumluluğunu Mustafa'ya verdi. Onu kendisinden ayırmak için de, ikinci bir isim olarak ona Kemal ismini yakıştırdı. Bu tarihten sonra, artık Mustafa Kemal olarak tanınacaktı.
·
219 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.