Gönderi

YILDIZ KAYDIKTAN SONRA SON SÖZ GİBİ Nicedir Sabahattin Ali üstüne çalışıyordum. Bir ara, edebiyatımızdaki yerini öğrenmek istedim. Cumhuriyetin ilanından bugüne değin çıkmış edebiyat tarihlerini taradım. İsmail Habip Sevük, Agah Sırrı Levend, Mustafa Nihat Özön, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sadettin Nüzhet, Abdurrahman Nisari, Vasfi Mahir Kocatürk, Behçet Kemal Çağlar, Ahmet Kabaklı, Mehmed Kaplan ve Rauf Mutluay' ın edebiyat tarihlerine baktım. Sonuncusu sayılmazsa, hiçbirince Sabahattin Ali'den söz edilmiyordu! Türk edebiyatının en başarılı birkaç kaleminden biri olan, bazı Fransız yazarlarınca "Türkiye'nin Gorki'si" sayılan ve bizce de "ulusal bir değer" sayılması gereken Sabahattin Ali, "resmi" edebiyat tarihçilerimiz için "YOK"tu! Neden? Devlete, düzene karşı bağışlanmaz bir suç mu işlemişti? Hayır! Herhangi bir eserinden ötürü hüküm mü giymişti? Hayır! Tüm kitapları sakıncalı sayılıp yasaklanmış mıydı? Hayır! Aslında, gerçekten demokratik ülkelerde bunlar dahi önemli değildi. Çünkü oralarda "düşünce suçu" diye bir şey yoktu. Değeri olan her yazar edebiyat tarihine girebilirdi. Sözgelimi, Fransa'da Aragon'suz, Almanya'da Brecht' siz, Yunanistan'da Ritsos'suz, Şili'de Neruda'sız, hatta faşist İspanya'da Lorca'sız bir tarih düşünülemezdi. Düşünülmüyordu. Bizde ise işler tersine gidiyordu. Edebiyat tarihleri nesnel tutumla, demokratik anlayışla, bilimsel yöntemle yazılmıyordu. Sanatçılara egemen ideolojinin belirlediği bir gizli "sansür" uygulanıyordu. Sabahattin Ali’nin durumu bunun bir örneği idi. İstenirse, bu yolda utandırıcı başka örnekler de gösterilebilirdi. Evet, Batı'ya karşılık, bazı düşünceler suç sayılıyordu bizde. Gelgelelim, Sabahattin Ali böyle bir suç da işlemiş değildi. Öyleyse, neydi suçu? 1948'de, Lorca gibi, genç yaşında canavarca öldürülmüş olması mıydı yoksa? Ancak öldürenleri suçlu kılacak iğrenç bir olayın edebiyatla ne ilgisi vardı? (Nitekim, mahkeme dahi, milliyetçi geçinen silah hırsızı katil Ali Ertekin'i cezaya çarptırmamış mıydı? ) İkisi arasında zorla bir bağlantı kurulsa bile, 1948’den önce basılmış edebiyat tarihlerinde niçin adına rastlanmıyordu Sabahattin Ali'nin? Onların da dışında bırakılmak, Fransız'ların deyimiyle, bir çeşit "sessizlik kıyımı"na (consppiration de silence) uğramak için ne yapmıştı? Ne yapacak, hikâyeciliğimizde çığır açmıştı: Yeni bir içerik, yeni bir görüş, yeni bir deyiş getirmişti. Bu çığır Orlan Kemal'den başlayarak Kemal Tahir, Samim Kocagöz, Cevdet Kudret, Fahri Erdinç, Yaşar Kemal, Mustafa Niyazi, Ahmet Naim, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Bekir Yıldız ve Osman Şahin'e kadar birçok yazarımızı etkilemişti. Aradan geçen yıllara karşın dipdiri yaşıyordu, eskimemişti. Hatta, birtakım yaşlı/genç yazarlarımızın söylediklerine göre, bazı örnekleri hala aşılamamıştı. İyi ya, edebiyat tarihine girmek ve övgüyle, sevgiyle, saygıyla anılmak için bundan güzel gerekçe mi olurdu? Elbette olmazdı. Ama Sabahattin Ali bu yeni görüş ve kendine özgü anlatışla çok sevdiği "çilekeş halkının", "cefakeş milletinin ve memleketinin" durumunu yalın ve çarpıcı bin anlatımla, temiz ve duru bir dille yansıtmaya kalkışılmıştı. Örtbas edilmeye çalışılan birtakım acı gerçekleri namusluca gün ışığına çıkarmış, yaralara cesaretle parmak basmıştı. Bunların iyileşmesi için okurları aracılığıyla toplumu etkilemek, uyarmak istemişti. "İnsanları daha iyiye, daha doğruya, daha güzele" yöneltmeye girişmişti. Sözün kısası, çağına ve çevresine dürüstçe, yiğitçe, ustaca tanıklık etmişti. İşte, açıklanmayan büyük suç buydu... Gerçi günümüzde yazarın temel görevlerinden biriydi bu; üstelik, yasalara göre suç değildi, ama egemen çevrelere ve onlara bağlı çıkarcı, korkak aydınlara göre ağır suçtu. Sözü geçen acı gerçeklerin ortaya konulmasından hoşlanmıyordu onlar. Yurt sevgisiymiş, ulusal sorumlulukmuş, düşünce özgürlüğüymüş, toplumsal adaletmiş, sanat saygısıymış umurlarında değildi !.. Bunlar, ancak söylev çekmek, kamuoyunu çelmek için kullanılan basamak sözcüklerdi. Onlara inanıyormuşçasına konuşulacak, ama uygulamasına geçilmeyecekti. Geçmeye girişenlere de izin verilmeyecek ve nice değerli olurlarsa olsunlar ya kişilikleri karalanacak, ya adları sessizliğe gömülecek ya da başları ezilecekti Sabahattin Ali 1947'de bir yazısında bu çirkin tutuma parmak basmıştı: Biz demişiz ki: "bu memleketin istiklali her şeyden üstündür. milletin oluk gibi kan akıtarak kazandığı bu istiklali, siyasi oyunlara alet edip elden kaçırmayalım. sömürgeci devletlerin elinde oyuncak olmayalım. Cevap vermişler: Hain, satılmış, Bolşevik ajanı ! Biz demişiz ki: Halkın selametini temin ile vazifelendirilmiş olanların siyaset oyunlarına katılmaya, halka zulmetmeye, onu dövmeye ve halkın sırtına binmeye, onu tabutluklarla kapatmaya hakları yoktur. Bunun önüne geçilsin. Cevap vermişler: Bozguncu, devlet düşmanı, anarşist. Biz demişiz ki: Yıllardan beri arkası gelmeyen dalavereler, arsa oyunları, memleket dışına para kaçırma rezaletleri, esrarı çözülmeyen cinayetler, millet mali soygunculukları alıp yürümüştür. Öte yanda, millet karasabanın arkasında donsuz didiniyor. Bu gidişatın sonu hayra çıkmaz. Cevap vermişler: Mufsid, tezvirci, komünist ! Biz bir fikir ortaya atmışız onlar bize cevap yerine, küfür savurmuşlar. Bu tür bir mücadelenin zevkli olmadığı meydanda… Lakin, yüreğimizi ferahlatan cihet şu ki, halk, o iyiyi kötüden, doğruyu eğriden ayırmakta hiç şaşmayan varlık, hep bizim tarafımızı tutuyor. Var olsun… Sabahattin Ali uğradığı bu saldırılara, kahırlara karşın inandığı yolda direndi, ulusunun bağımsızlık ve esenliğini, emekçi halkının özgürlük ve mutluluğunu savunmaktan geri durmadı: "Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer? Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika'ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da ken­di cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz? Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük... Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?"
·
151 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.